Teknolojinin yaşamı kolaylaştırma ve üretkenliği artırma noktasındaki getirileri kesinlikle tartışılmaz. Homo Sapiens medeniyetinin ulaştığı son noktada, teknoloji geliştirebilme kabiliyetinin başrol oynadığını söylesek abartmış olmayız. Bu medeniyetin diğer türlere, hatta kendisi dahil tüm dünyaya karşı pek merhametli olmadığını da kabul etmemiz gerekir. O halde bu acımasızlığın başrolünde de teknolojinin olduğunu söyleyebilir miyiz? Elinizde bir silah varsa, bu silahın nereye doğrultulacağına siz karar verirsiniz, silahın kendisi değil. Demek ki, asıl tehlikeli ve acımasız olan teknoloji değil, kapitalist/liberal medeniyet…

CoVid-19 süresince anlamış olmalıyız ki, teknoloji elimizdeki akıllı telefonlardan çok daha fazlası. Paylaştığımız çocukluk fotoğrafıyla kimse o kadar da ilgilenmiyor. Asıl ilgi odağında olan telefonlarımız veya bilgisayarlarımızla yürütebildiğimiz üretim faaliyeti, esasında emeğimizin bir başka biçimi. Tabi bir de bu cihazlara vermek zorunda hissettiğimiz binlerce lira… Zoom üzerinden yaptığımız bir aile görüşmesi medeniyetimizin pek de umurunda değil. Bir iş toplantısına katılabildiğimiz ve bazı verilerimiz araklanabildiği sürece, kullandığımız mobil uygulamalar bugünün medeniyeti için anlam ifade ediyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hepsini kapsayacak bir cümleyle özetlemek gerekirse, parayla değiştirilebilir bir metaya dönüşümü sağlayabildiği sürece, her türden teknolojik gelişme güncelliğini koruyabilir ve çalışma hayatlarımız dahil her yere girebilir.

Home hapis çalıştığımız günlerde hissettiklerimiz, ekranlardan bize bakan gözler ve çevrimiçi olduğumuz dakikaları sayan olanaklarla tüm bunları birleştirince teknolojinin ev hapsimizin gardiyanı olduğunu da söyleyebiliriz. Arada bize yemek, su falan da getiriyor sağ olsun ama asıl görevi hücrelerimizden kaçmadığımıza emin olmak…

Biz, zaman/mekan bükücülerin(1) hapsindeki tünel kazıcılar(2) olarak anlamalıyız ki, o tünel ile hapishanenin bahçesinden başka çıkabilecek bir yerimiz henüz yok. Hayranlıkla izlediğimiz ve hatta gelişmesine katkıda bulunduğumuz teknoloji, şimdilik sadece hapishanenin güvenliğini sağlamlaştırmaya yarıyor. Fakat umut verici yanı şu ki, hapishane müdürü o teknolojiden anlamıyor. Sadece yönetimi elinde tutuyor. İronik olan da şu, tarihin başından beridir bütün o teknolojiyi yaratan, büyüten ve araçlarını kullanan bizleriz.

Her gün trafikle boğuşmaktan, sabahın köründe uyanmaktan, gecelere kadar çalışmaktan kurtulmak; evlerimizde daha fazla zaman geçirebilmek, özgürleşebilmek için ihtiyacımız olan daha fazla ‘home hapis’ değil. Bedavaya fazla mesai yapmadan, kendimizi kâr uğruna feda etmeden, evimizin veya hayatlarımızın denetimini başkalarına bırakmadan da çarklar dönebilir. Bunun için ihtiyacımız olan daha ileri bir medeniyet. Oraya ulaşabilmek içinde tünel kazıcılığı bırakıp, mezar kazıcılığa(3) başlamamız gerekiyor… Yalnızca o medeniyette evden çalışmanın adı ‘home hapis’ olmaktan çıkabilir, hatta evden çalışmamıza gerek kalmayabilir.

Sahi ya, ev evdir! İşin ne işi var evimde…

1: ‘Home hapis’ defterleri (II): Zaman/Mekan Bükücüler (http://politeknik.org.tr/home-hapis-defterleri-ii-zaman-mekan-bukuculer-k-efe-ersoz/)
2: ‘Home hapis’ defterleri (III): Tünel Kazıcılar (http://politeknik.org.tr/home-hapis-defterleri-iii-tunel-kazicilar-k-efe-ersoz/)
3: “Mezar kazıcılar” argümanı Marx-Engels tarafından Komünist Manifesto’da işçi sınıfının kapitalizmi yıkacak güç olarak tasviri amacıyla kullanılır:
“…Bu nedenle burjuvazinin yarattığı, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır…”

K. Efe Ersöz / İmalat Mühendisi
Politeknik YK Sekreter Üyesi