32 yıl önce bu gün, Millet iradesi hiçe sayılarak TBMM dağıtılmış, cumhurbaşkanının görevine son verilmiş, var olan anayasa ortadan kaldırılmış ve cunta ülkenin yönetimini ele geçirmişti.
12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte, 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 517 kişiye idam cezası verildiği, haklarında idam cezası verilenlerden 50 kişinin asıldığı, 30 bin kişinin ‘‘sakıncalı‘‘ denilerek işlerinden atıldığı, 388 bin kişiye pasaport verilmediği, 300 kişinin kuşkulu bir şekilde öldüğü, 171 kişinin işkenceden öldüğü, 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarıldığı, 30 bin kişinin ‘‘siyasi mülteci‘‘ olarak yurtdışına gittiği, 937 filmin ‘‘sakıncalı‘‘ bulunduğu ve yasaklandığı, 3 bin 854 öğretmenin, 120 öğretim üyesinin ve 47 hâkimin işine son verildiği, 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendiği, gazetelerin 300 gün özgürce yayın yapamadığı, 39 ton gazete ve derginin imha edildiği, cezaevlerinde toplam 299 kişinin yaşamını yitirdiği, 144 kişinin kuşkulu bir şekilde öldüğü, 14 kişinin açlık grevinde öldüğü, 43 kişinin ise ‘‘intihar ettiği‘‘ belirtilmektedir.
Görüldüğü gibi, 12 Eylül darbesiyle, tüm halk kesimlerine büyük bir “şok” yaşatılmış, Cumhuriyet‘in bütün kazanımları, işçi ve emekçilerin, köylülerin dişiyle tırnağıyla oluşturduğu birikimi bir kalemde yok edilmişti.
32 yıl kesintisiz biçimde sürdüğüne tanık olduğumuz bu darbe süreci, ülke vatandaşlarını düşün(e)meyen, sorgulamayan, örgütlenmeyen bireylerden oluşturmayı amaç edinmiştir. Darbe sürecinin değişmeyen bir karakteri de, kamu mallarının ve ülke zenginliklerinin yabancı ve işbirlikçi yerli sermayeye peşkeş çekilmesidir.
Askeri darbenin üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen Türkiye‘nin en büyük karanlık çağlarından birinin sorumluları hala gerçek anlamda yargılanabilmiş değildir.
Bu güzel ülkemiz bugün ekonomik olarak sömürge ekonomisine dönüşmüşse, dış politikada emperyal güçlerin oyuncağı olmuşsa, cemaat ve tarikatlar devlet kurumlarında etkin olmuşlarsa, yerli ve yabancı tekeller ekonomik ve kültürel tüm alanları ele geçirmişlerse, iç barış yok olmuşsa bunun müsebbibi ülkenin güzel ve aydınlık yarınlarını karartan 12 Eylül darbesidir.
İşte bu nedenle, biz mühendisler, bu ülkenin aydın insanları olarak, 12 Eylülcülerin göstermelik yargılamalarla değil, tüm kişi ve kurumlarıyla, neoliberal politikalarıyla, gerici ideolojisiyle, kâr odaklı felsefesiyle öncelikle her vatandaşın bilincinde yargılanmalıdır demekteyiz.
32 yıl sonra, 12 Eylül 2012 günü geçmişi hatırlarken, aynı zamanda o dönemi, faşizmi unutmamalı ve unutturmamalıyız; karşı koymaya, barışı, özgürlüğü ve kardeşliği inadına savunmaya, inadına umut etmeye devam etmeliyiz, aydınlık geleceğimizi bu ülkenin onurlu insanlarıyla birlikte kuracağımızı inadına haykırmalıyız…
İnadına özgürlük, inadına insan hakları ve demokrasi için darbeci, otoriter, diktatör zihniyete karşı olduğumuzu tekrar vurguluyor, darbe düzenine karşı mücadelenin bir parçası olmaya devam edeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.
TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI
12 EYLÜL 2012