Genç işsizliğinin yüksek[1], enflasyonun grafiklerden taştığı ve yurtdışına çıkmak için büyük borçlara giren gençlerin sayısının arttığı bir dönemdeyiz. Bu bağlamda çalışan mühendis, mimar, şehir plancılarının nabzını araştırmalarla tutmaya çalışıyoruz.
Yakın zamanda yaptığımız yeni mezun araştırmasından yola çıkarak iş deneyimine ilişkin biraz daha derinlemesine konuşmak üzere beş genç mühendis ve mimarla online buluştuk. Bu raporda, buluşmamızda konuştuklarımızı paylaşacağız.
Buluşmanın katılımcıları, güvencesizliğin yoğun kaygıya yol açtığı emek alanında -şu anda- bir işi olan ve görece iyi koşullarda olan kadın ve erkek genç çalışanlar. Onların bizimle paylaştıkları deneyimleri bize ‘iyi iş’in tarifinde limitlerin nasıl aşağı çekildiğini göstermesi açısından faydalı oldu.
İş hayatına giriş için hazırlıklar
Üniversite sayılarının kalite gözetilmeden artırıldığı ve ‘iyi iş’in az olduğu bir bağlamda üniversite öğrencileri eğitim yıllarında iş hayatına giriyorlar. Sertifika programlarına devam etme ve tanıdık ağını geliştirmek için profesyonel etkinliklere katılma, öğrencilik yıllarında başlayan kariyerle ilgili diğer faaliyetler. Üniversite sonrası işsizlik dönemleri ise yüksek lisans ile doldurulabiliyor.
Tanıdıkla iş bulmak hala yaygın bir yöntem olsa da iş aramak başlı başına bir iş. Henüz mezun olmadan yüzlerce firmaya özgeçmiş gönderiliyor. Yüz firmadan on tanesiyle görüşme yapabilmek genel beklenti.
Öğrencilikten işçiliğe ne değişti, değişmedi?
Yeni mezunlar bir sosyal ortamın kolektif zamanına girmenin kendilerini öğrencilik hayatına göre disipline ettiğini teslim etmekle beraber iş hayatının hayattaki merkezi konumunu henüz sindirme aşamasındalar. İşle beraber uyku düzeni, sorumluluk alma, becerisine güvenme, çekingenliğini atma, uzlaşma, farklı insanlarla karşılaşma vb. açılardan değiştiklerini dile getiriyorlar. Diğer yandan iş tüm hayatı esir alıyor, bunun farkındalar:
Sorumluluk bilinci mecburen oluyor. Her şeyin bir süresi oluyor. Onu bir kere kaçırırsan yirmi kere iyi yapsan da ileride sorun yaratabiliyor. (C, Erkek, mühendis)
Daha ciddi biri oldum. (B, Erkek, mühendis)
Zaman açısından kaygıya düştüm. Kendime vakit ayırma konusunda zorlanıyorum. Beyaz yakalılık insanın hayatından çalıyor. (D, Kadın, Mimar)
Tüm gün iştesiniz. Asla bir daha bu yaşta olmayacağız. Çalışmak insanı tatmin ediyor ama sürekli izin almak, iş dışı zamanı bir başkasına sorarak planlamak kısıtlayıcı. (F, Kadın, Mühendis)
‘Bütün günün işe ait olması normal mi’, ‘özgürlüğün, bir saat için izin aldığın bir hiyerarşiler sisteminde nasıl ele geçiriliyor’ sorgulamaları yapılıyor. Daha önceki kuşaklar için alışma dönemi olarak görülebilecek, ciddi tartışması akademik alanda kalan iş merkezli toplum eleştirisi, pandemiyle beraber daha yaygın bir konu haline geldi. Bu açıdan genç çalışanların bu sorgulamalarına seslenen söylemlere açık olacaklarını söyleyebiliriz.
Genç çalışanlar dışarıda görüştükleri iş arkadaşları olsa da iş ortamının olmadığı bir durumda sosyal anlamda boşa düşmeyecekler gibi. İş dışında arkadaşları ve ilgi alanları var.
Bu açıdan çalışanına hafta sonu çalışma baskısı yapan, çalışanının iş saatleri dışında sosyalliğini tanımayan, iş yükü ile sınırlarını zorlayan şirketler işyerinde patron ve yöneticilerle yaşanacak gerilimin en önemli nedeni. Kurumsal olmayan küçük firmalarda bu sorunlar daha fazla yaşanıyor.
Pandemi işten çıkarmalara yaygın olarak şahitlik edilen bir dönem. Evden çalışanlar için iletişimin sınırlılığı zorlanmanın sebebi olmuş. İlk işinde çalışan biri için maildeki -varsa- alt metni okumaya çalışmak ya da yüzyüze konuşarak çözülecek sorunların çok daha uzun sürede halledilmesi, evde yalnız hissetmek, yaşanan zorluklardan.
Yöneticim mailde ‘ok’ yazıyordu mesela. Bunun negatif mi pozitif mi olduğunu anlayamıyordum. (A, Erkek, Mühendis)
Niceliksel araştırmamızda da ortaya çıktığı üzere yeni mezunların iş ortamından beklentileri maaş, yan haklar gibi somut kriterlerin yanı sıra soyut kriterleri de yoğun olarak içeriyor.
Gerçekler ile beklenenler arasında geniş bir fark gözlemiştik. En geniş fark ilk olarak maaş konusunda, ikinci olarak görev tanımlarının belirli olmasında ortaya çıkmıştı. Tüm katılımcılar yeni mezunlar için en büyük sorunun düşük ücret olduğunu belirtmişlerdi. Yeni mezunlar sorunlarını değerlendirirken işsizliğe ve fazla mesaiye daha fazla vurgu yapmışlardı. Soyut kriterlerde ise işin görülmesi / değerlendirilmesi farkın en yüksek olduğu alan olarak gözlenmişti.
Gelecek belirsiz ya da belirsiz gelecek!
Çalışanların bir önceki kuşakta olduğu gibi işe girdikleri ilk yerde tüm iş hayatını geçirmek gibi bir beklentileri yok. Bir işe sahip olduktan sonra rahatladıklarını söyleyemeyiz. Mevcut işlerinden memnun olsalar bile bir B planı ihtimali var. Kriz zamanlarında plan yapma menzilinin düştüğü söylenir, oysa gençler gelecek için sürekli plan yapıyor. Bu planlar uzun vadeli olmakla beraber bugünün tehdidiyle ve yarattığı aciliyet hissiyle yapılıyor. Devamlı başka firmaların şartları hakkında bilgi ediniliyor, dil bilenler yurt dışı imkanlarını inceliyor. Mevcut çalışılan şirketlerin gelecek vaadi (eğitim, yurt dışı iletişim vb), çalışanlar arası yan haklarda eşitlik, iş arkadaşları arası ilişkiler önemli.
Diğer bir faktör ise şirketin AKP iktidarıyla aynı çizgide tanımlanması. Bunu çalışma ortamına yansıtan firmalar çalışanların buradan kaçması için bir neden sunuyor. Çalışanlar başka bir şirketi daha az maaş kazanma pahasına tercih edebileceğini dile getiriyorlar. Bu noktada çalışma hayatına dair kırmızı çizgiler olabileceği açığa çıkıyor. Gençlerde şimdilik kırmızı çizgiler çalışma koşullarına ilişkin çeşitli sınırlar şeklinde tarif ediliyor. Bu durumun mesleki uygulamalarla ilgili bir sorgulamaya açık kapı bırakabileceği söylenebilir.
Tüm bu faktörlerin kimi zaman şirketler tarafında çalışanını kaçırmamak için sürekli eğitim desteği vermek gibi bir stratejiye yol açtığını söyleyebiliriz.
Genç çalışanlar kendi durumlarını görece iyi bulsalar bile çevrelerindeki insaların deneyimleri onlara ‘sıkı tutun, düşersin’ mesajı veriyor. Gözlemleri arasında asgari ücret altında çalıştırılan, ayak işi yaptırılan, sigortası eksik yatırılan, küçük şirkette güvencesizlik kaygısı suistimal edilen özellikle kadın çalışanların deneyimleri var.
Her hafta sonu çalışılan işyerleri var. Dışarı bir kahve içmeye çıkıyorsun toplantıya çağırmak için arıyorlar. Yıl sonu yoğun zamanlar oluyor ama sürekli olamaz. (A, Erkek, Mühendis)
Çalışanın insan olduğunun, bir sosyalliği olduğunun farkında olmalı. Kadın arkadaşlarımız özellikle küçük firmalarda cinsel tacize varan durumlarla karşılaşabiliyorlar. Özellikle şu anki ekonomik durumda bu şekilde devam etmek zorunda kalabiliyor çalışanlar. (B, Erkek, mühendis)
Bu konuda özellikle son örnekle ilgili yayınlarımız olmuştu, bu vesileyle hatırlayalım.
Maaşlar hep mi dert?
Niceliksel araştırmamızda yeni mezunların %50’sinin halen aileden destek almaya devam ettiklerini gözlemlemiştik. Yine %61’i aile bireyleriyle (ebeveyn ve/veya kardeş) yaşamaya devam etmekteydi.
Evlenme yaşı yükselse de, gençler daha uzun yıllar ebeveynleriyle yaşasalar da bu onların büyümedikleri anlamına gelmiyor; edinilen işin bağımsız bir hayat kurmak için yeterli ekonomik gücü vermediği anlamına geliyor. Araba ya da ev alma planları bir önceki kuşak beyaz yakalıların yapabildiği şeyler olarak görülüyor. Coğrafi farklılık sonuçları pek değiştirmiyor çünkü büyük şehirlerde masraflar çok, küçük şehirlerde maaşlar daha az.
Siz de deneyimlerinizi ya da düşüncelerinizi paylaşmak isterseniz bize bilgi@politeknik.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Notlar:
[1] 15-24 yaş için kadınlarda %26, erkeklerde %19. https://tinyurl.com/96h3ba5k. Bu oranların işsizliğin geniş tarifiyle yükseleceğini düşünebiliriz. Geniş kapsamlı işsizlik için Disk araştırmalarına bakabilirsiniz.