6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen önce Mw: 7,7 ve ardından Mw: 7,6 büyüklüğündeki depremlerle sarsıldık. 11 ilimizde büyük bir yıkım yaşanırken yaklaşık 200.000 bina yok oldu.
24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ ve 30 Ekim 2020 tarihinde Sisam Adası depremlerinde meydana gelen yıkımlar sonrası önerilen ‘’Fay Yasası’’, 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra tekrar gündeme geldi. Yasa önerisinde, “7269 sayılı kanunda acilen değişiklik yapılarak, Aktif Fay Zonları veya Hatlarının Tehlike Kuşağı Bandı içinde yapı yapılması gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yasaklanmalı, mevcut yapılar ise kentsel dönüşüme tabi tutularak yıkılması ve başka alanlara taşınarak vatandaşlarımızın can güvenliği sağlanmalıdır” ifadeleri yer almaktadır. Oysaki durum böyle değildir. Ülkemiz gibi depremselliği yüksek olan İtalya, İran, Yunanistan, Japonya, Çin, ABD (Kaliforniya hariç) ülkelerinde fay yasası gibi bir yasa bulunmamaktadır.
Yıkılan 200.000 binanın kaç tanesi yüzey faylanmasının üzerinde veya fay zonu içerisinde kaldığı için yıkıldı, kaçı kullanılan kötü beton, kötü demir donatı, projeye uygunsuzluk, iskânsız binalara imar affı ile dokunulmaması nedeniyle yıkıldı, kaçı suya doygun tarım alanlarına uygun olmayan inşaatların yapılmasıyla nedeniyle yıkıldı?
Yaşanan yıkımları “fay yasasının olmaması”na bağlamak, yasal boşluktan/mevzuat eksikliğinden kaynaklandığı algısını oluşturmak, yıkımın sorumlularının “sürekli fay yasası diyoruz/çalışmalara başladık’” sözleri ile sorumluluklarını bu yasaya atmasını sağlıyor. Böyle de gerçekleşti. 6 Şubat depremlerinden sonra yıkımların nedeni faylarmış gibi gösteren AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum “fay yasasına ihtiyaç var” diyerek çalışmalara başlanıldığını ifade etmişlerdir.
Bu yaklaşım, yıkımların ana sorumlusu mevcut hükümeti ve yapmış olduğu uygulamaları (İmar barışı, oda denetimlerinin kaldırılması, kamusal denetimdeki eksiklikler vb.) arka planda bırakarak, topluma ve mühendisliğe faydası olmayacak bir yasa önerisi ile zaman kaybetmekten öteye gitmemek anlamına gelir. Ayrıca bu şekilde bir yasa yürürlüğe girerse oluşturulacak fay zonu sakınım bandları içerisindeki yapılar için yıkım kararı verilerek (konutlar, hastaneler, okullar, köprüler, tüneller) birçok kişi ve kurum mağdur edilecektir. Fay zonları içerisinde hatta tam olarak yüzey faylanmasının üzerinde yıkılmadan ve hasar almadan duran yapılar, birçok yerbilimci tarafından gözlenmiş ve incelenmiştir. Fay zonları içerisinde yıkılmayan yapıları örnek göstererek, oluşturulacak sakınım bandları içinde, arsasına yapılaşma izni verilmeyen vatandaşların açacakları davalar ile hukuksal süreçler başlayacaktır. Önerilen bu yasanın teknik sorunları, hukuki ve siyasi süreçleri de tetikleyeceğini öngörmek zor değildir.
Binaların yıkılmasına sebep olan zeminden ve yapısal unsurlardan kaynaklı birçok mühendislik problemi ve tehlike türü vardır. Bir tehlike türü için yasa önerisi verildiğinde diğer tehlike türleri için de ayrı ayrı yasa önerisi sunulması gerektiği düşünülmez mi?
Afet risklerini azaltıcı önlemler, İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler (Planlı Alanlar Yönetmeliği) ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Mikrobölgeleme Genelgesi ile uygulanmaktadır. Bu mevzuat günün şartlarına uygun olarak güncellenebilir ancak her analiz ve tehlike türü için bir yasa önerisi sunmak anlamsız olacaktır.
6 Şubat depremlerini incelediğimizde depremin merkez üssünden kilometrelerce uzaktaki Hatay ‘da yıkımların daha fazla olduğunu görmekteyiz. Bu durum dahi tek başına fay yasasının bir çözüm üretemediğinin kanıtıdır. Fay yasası olsaydı yıkımların önüne geçilirdi algısı toplumu yanıltmakta, yöneticiler de kendi sorumluluklarını ‘’Fay Yasası’nın olmayışına’’ bağlayarak gündemin odağını değiştirmektedir. Depremlerde yıkımların en büyük sebebi yapı stokumuzun kötü olması, imar affı vb. uygulamalar, deprem-zemin-yapı etkileşiminin mühendisler tarafından kurulmamış olması, kamusal denetim eksiklikleri ve zemin etkisinden kaynaklı problemlerin göz ardı edilmesidir.
Önerilen bu yasa taslağının yıllardır güdük kalmasının sebebi; jeofizik mühendisliği ve inşaat mühendisliği uzmanlık alanlarının yeterince anlaşılmamasından, binaların zeminden kaynaklı yıkılmasının sebeplerinin tek taraflı yorumlanmasından, sismoloji ve zemin dinamiği bilgisinin yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Burak Çatlıoğlu
Jeofizik Y. Mühendisi