Gıda fiyatlarının artmaya devam ettiği, kentlilerin gıdaya erişiminin zorlaştığı bir dönemde yerel yönetim seçimlerine gidiyoruz. Gıdaya erişim temel bir insan hakkıdır, halk sağlığıyla da doğrudan ilişkilidir. Gıdanın güvenliği, erişilebilirliği kentte yaşayanların sağlığını etkiler. Türkiye’de yerel yönetimler tarımsal üretim, gıda güvenliği, gıdaya erişim konusunda herhangi bir politikaya sahip değil. Kentin iklim
Geçtiğimiz on yılda, zanaatkar (artisanal) gıda üretiminin yeni estetik modelleri popüler medyada hızla yayılırken; mimarlar da buna bir dizi yenilikçi ’’kent çiftliği’’ tasarımları ile yanıt verdi. Mimari stüdyolarda çizilen, güzelce renderlanmış, iyi niyetli, yoğun pestisit kullanımına ve emek sömürüsüne karşı avantajlar sunan birçok kent çiftliği, uzun süredir kentlerde gıda yetiştiren
Heinrich Böll Stiftung Derneği, tarımda kullanılan zehirli kimyasallarla ilgili ‘Pestisit Atlası’ hazırladı: Dünyada her yıl yaklaşık 385 milyon pestisit zehirlenmesi vakası yaşanıyor, 11 bin kişi bu zehirlenme nedeniyle hayatını kaybediyor. Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından hazırlanan “Tarımda Kullanılan Zehirler Hakkında Gerçekler ve Rakamlar: Pestisit Atlası”’na göre sınırlamalara, bilim insanlarının uyarılarına
Avrupa’dan Amerika’ya pek çok ülkede artan enflasyonla birlikte fiyatlardaki hızlı artış, temel gıdaları da fazlaca etkiledi. Rusya – Ukrayna savaşıyla buğday en fazla konuşulan gıdalardan biri oldu. Enflasyonun uzun zamandır çok yüksek olduğu Türkiye yakın zamanda gündeme gelen ayçiçeği krizinin ardından yıllardır bilim ve meslek insanlarının uyarılarına rağmen buğdayda da
Gıda fiyatları mütemadiyen yükseliyor. Şeker, yaş sebze-meyve, bakliyatlar, bitkisel yağlar… Listeyi uzatmak çok mümkün. Son aylarda fiyatı hızla katlanan, satışında kuyrukların oluştuğu, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte iyice zamlanan ayçiçek yağında da kriz devam ediyor. Ayçiçek yağı fiyatları neden bu kadar yükseldi, bugüne nasıl gelindi, tüketicileri daha neler bekliyor? Üretim durumu, şirketler,
Gıda, tarım ve beslenme alanlarında 2021’de olanları kısa bir yazıyla anlatmak olanaksız. Ama genel bir değerlendirme açısından cevap net: Türkiye’nin gıda güvencesi ve gıda güvenliği açısından kötü bir yıldı. Gıda güvencesi bir toplumun kendine yeterli miktarda, erişilebilir gıda üretme yeteneği, gıda güvenliği ise topraktan çatala uzanan süreçte gıda maddelerinin sağlığa
Su, yeryüzündeki hayatın devamlılığı için gerekli olan en önemli fiziksel varlıktır. İçinde su olmayan bir gezegenin bildiğimiz şekliyle hayata ev sahipliği yapması olanaksız. İklim krizi nedeniyle dünyanın çeşitli bölgelerinde susuzluk ve kuraklık gibi sorunlarda artışlar bekleniyor. Örneğin Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafi bölgede önümüzdeki on yıllarda su varlıklarının yaklaşık
Yazılarımda şu gıda maddesini yiyin, bunu yemeyin demekten genellikle kaçınıyorum. Ama bu yazıda bunun aksini yapacağım. Ülkemiz pazarlarında satılan her dört biberden üçünün klorpirifos kalıntısı içerdiğini düşünüyorum ve bu nedenle de anne ve babalara çocuklarına yeşil biber , dolmalık biber ve salçalık biberi yedirmemelerini öneriyorum. Bu ürünleri sadece çocukların değil
Gıda zincirinin ilk halkası olan tohum, biyolojik ve kültürel çeşitliliğin temelini oluşturur. Kaliteli tohumun verimliliğin ve üretimin artırılmasında, üretim maliyetinin düşürülmesinde çok önemli bir rolü vardır. Kaliteli tohum verimi yüzde yüz artırıyor Kaliteli tohumluğun verimi artırmadaki payı hububat ve baklagiller gibi kendine döllenen bitkilerde yüzde 20-30 düzeyinde, mısır ve ayçiçeği
Mayıs ayının ortasında domates fiyatları pazar ve marketlerde 10 TL’ye kadar yükseldi. En büyük domates ihracatçısı ülke olan Rusya, Türkiye’den domates almama kararını değiştirmedi. Türkiye’nin 1 milyon 200 bin tonluk 365 milyon dolar hacmindeki toplam domates ihracatının %70’i yani 259 milyon dolar değerindeki 840 bin tonluk kısmı Rusya’ya yapılıyordu. 2015’ten bu yana Rusya’ya domates ihraç edilemiyor. Peki domates ihraç edilmiyorsa fiyatların düşmesi gerekirken neden yükseliyor? Talep
Sanayi sektörünün sorunlarının çözümü amacıyla hazırlanan “Üretim Reform Paketi” TBMM’ye gönderiliyor. Üzerinde bir yıldır çalışıldığı belirtilen paketle sanayi üreticisine arsa temini için zeytinlikler, meralar ve kıyılar imara açılıyor. “Yerli, yeşil, yenilikçi (3Y) yaklaşımıyla teknoloji odaklı ve yüksek katma değerli üretim yeteneğine ve nitelikli işgücüne sahip, akıllı üretim sistemlerinin kullanımının yaygınlaştığı,
İşin sonu nereye varır şimdilik bilinmez ancak Hollanda’nın, Türkiye’ye yönelik “hodri meydan” tavrını da göz ardı etmemek gerek. Peki, Hollanda’nın bu kendine güvenen tavrı nereden geliyor, biraz incelemekte fayda var. Türkiye bir süredir hem dış hem de iç politikada, Hollanda ile yatıp Hollanda ile kalkıyor. AKP hükümetinin bakanlarının Hollanda’ya girişinin
AKP’nin “milli tarım projesi” ile birlikte tarım sıklıkla gündeme gelir oldu. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik 7 Ekim 2016’da Tekirdağ’da milli tarım projesini açıklarken, “üreticimizin boşa kürek çekmemesi ve ektiğinin para etmesi için” yeni bir modele geçileceğini belirterek “Bunlardan birincisi havza bazlı destekleme modeline geçiyoruz, ikincisi ise hayvancılık destekleme
Hayvan sayısı nüfusun iki katından yarısına indi, buğday ekim alanları 14 yılda 16 milyon dönüm azaldı, üretici yanlış politikalarla üretimden vazgeçirildi ve ithalatın payı arttı… Çiftçi- Sen Başkanı Abdullah Aysu: “Tarım Bakanı’nın söylediği gibi milli bir tarım bugün mümkün değil. Çünkü bunun için önce bağımsız olmak, kendine ait bir tarım
Kentsel tarım, sürdürülebilir kentsel gelişmenin sağlanması açısından önemli bir araç. Kentlerimizi kurarken tarım arazilerimizi korumanın yanında kent içi tarım alanları oluşturmayı ihmal etmemeli, tarihi bostanlarımızı rant uğruna AVM’ye çevirmemeliyiz Kent denildiğinde birçoğumuzun aklına komşuluk ilişkilerinin bittiği beton yığınları, insan ve araç yoğunluğu ile koşuşturma ve kargaşa geliyor. Tarım konusu pek