DİSK-KESK-TMMOB-TTB: “Yeni YÖK Yasası’na Geçit Vermeyeceğiz”

12 Eylül ürünü olarak 6 Kasım 1981`de kurulan Yükseköğretim Kurulu, 31. Yılı biterken kaldırılması yönündeki toplumsal mutabakata rağmen varlığını sürdürmekte, hatta sahip olduğu merkezi iktidar “yeniden yapılandırma” çalışmalarıyla daha fazla güçlendirilmek istenmektedir.

Yıllardır söylediğimiz gibi YÖK, otoriter, baskıcı yapısı ve zihniyetiyle tüm yükseköğretimi tahrip etmiş ve etmeye devam etmektedir. Bu nedenle YÖK, sadece bir üst kurul olarak değil, üniversitede resmi ideolojinin yeniden üretilmesini sağlayan, sermayenin çıkarı doğrultusunda yarattığı ilişkiler sisteminin bir toplamı olarak algılanmalıdır. Bu sistem, toplumla organik bağ kuramayan, toplumsal aidiyeti olmayan, yalnızlaşmış, iktidar ve güce tapınan, varlığı koşulsuz “uyum” sağlamak olan insanları yaratmayı hedeflemektedir.

YÖK`ün “yeniden yapılandırma” adı altında yayımladığı ve üniversiteye yeni bir saldırı metni olan “yasa taslağı önerisi” de özünde bu merkeziyetçi yapıyı daha da güçlendirmeyi hedeflemektedir. Yaklaşık 30 yıldır, YÖK`ün kaldırılması ve üniversitelerin bilimsel özgürlük; eşitlikçi özgürlükçü demokratik özyönetim, kurumsal özerklik, kamusal finansman ve iş güvencesi temelinde, niteliği artırma amacıyla yeniden yapılandırılması üzerindeki toplumsal mutabakata rağmen, YÖK‘ün yürüttüğü çalışmalarda bu taleplere yer verilmediği görülmektedir. Aksine AKP‘nin otoriter, muhafazakar ve piyasacı yönelimi, çalışmaların temel dayanağı haline getirilmiştir. Diğer taraftan, “yeniden yapılandırma çalışmalarıyla” yükseköğretim alanı, kapitalizmin dünya ölçeğinde etkinleşen işleyişine eklemlenmek istenmekte, kamusal kaynaklar sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzerine seferber edilmektedir. Bu çalışmalar, sermayenin ve siyasal iktidarların denetimindeki YÖK düzeni tarafından zaten tahrip edilmiş üniversiteyi, yükseköğretimi yeniden yapılandırmak adı altında yok edecektir. YÖK‘ün bu çalışmaları aslında çok manidardır. Çünkü, neresinden tutsak elimizde kalan yükseköğretim sisteminde yıllar içerisinde;

   -Yükseköğretim, alınır satılır bir hizmet haline getirilmiş,
   -Parası olanın ve olmayanın farklı niteliklerde bu hizmet alanından yararlanmasına neden olunmuş,
   -Akademisyenler, devletin sınırlarını belirlediği ve ticari değeri olan bilgi üretmeye zorlanmış,
   -Üniversiteler birer ticarethane, öğrenciler de müşteri olarak görülmüş,
   -Niteliği değil; rekabeti, kaliteyi, esnek ve güvencesiz istihdamı hedefleyen “işletmeci” uygulamalar yürürlüğe koyulmuştur.

Üstelik bu uygulamalar, bizzat YÖK eliyle hayata geçirilmiştir. Bugün ise YÖK‘ün bu zamana kadar oynadığı işlev unutturulmaya çalışılarak, “demokratlık” kisvesi altında yeni bir süreç işletilmek istenmektedir. Eleştiriler ve talepler dile getirildiğinde manidar bir sessizliğe bürünerek bu eleştiri ve talepleri adeta bir kara delik gibi yutan kurumun, 30 yıldır yukarıdaki süreci bizzat yöneten YÖK olması, aslında her şeyi özetlemektedir. Bilinmelidir ki, YÖK‘ün yapılandırma çalışmaları eğitim hakkını, akademik ve bilimsel özgürlükleri, üniversitelerin özerkliklerini, bilginin paylaşılabilir olmasını ortadan kaldıracak düzenlemelerin son adımı olacaktır. Dolayısıyla bu çalışmalar taşıdığı amaç ve hedef gereği, 12 Eylül cuntacılarının açtığı yoldan ilerlemekte ve yükseköğretim hizmeti alanına bütünlüklü bir saldırıyı kendisine görev edinmektedir. Bu nedenle;

    Kamusal hizmet olarak eğitim ve bilimi savunduğumuzdan, tamamen kar amaçlı çalışacak olan özel yükseköğretim kurumlarını, öğrencilerin müşterileştirilmesini ve paylaşılması gereken bilginin satılmasını kabul etmiyoruz!
    Bilginin paylaşılmasını esas aldığımızdan dolayı, bilginin alınır satılır bir ürün olarak görülmesini kabul etmiyoruz!
    Demokratik özyönetimi savunduğumuzdan, sermayenin ve siyasal iktidarın üniversite yönetiminde daha da belirleyici olmasının yolunu açacak olan “üniversite konseyleri”ni kabul etmiyoruz!
    Eleştirel düşüncenin, bilimsel ve akademik özgürlüklerin önünde işsiz kalma bir tehdit unsuru haline getirilmişken, Türkiye‘nin dört yanında araştırma görevlilerinin işine son verilirken, araştırma görevlilerinden idari personele, öğretim görevlilerinden öğretim üyelerine kadar iş güvencesini ortadan kaldıracak hiçbir düzenlemeyi kabul etmiyoruz!
    Performans kriterlerinin daha fazla kar için olduğunu bildiğimizden, üretilen eğitim hizmetinin ve bilimin niteliğini daha da düşürecek olan performans sistemi uygulamasını kabul etmiyoruz!

Bizler, aşağıda imzası bulunan örgütler olarak, bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz:

    -İş güvencesi yoksa akademik özgürlük,
    -Üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim,
    -Akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik,
    -Kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim,
    -Özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce,
    -Tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR.

Bizler, yükseköğretim de dahil eğitimi temel bir hak olarak kabul etmekte; insan, toplum ve doğa yararına; parasız, bilimsel, anadilinde, nitelikli, özgürleştirici eğitimi; üniversitelerin kurumsal özerkliğini, akademik özgürlükleri, tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetimi savunmakta, etnik ve cinsiyete dayalı vb. her türlü ayrımcılığı reddetmekteyiz. Bu nedenle, yükseköğretimin 4+4+4‘ü olan “yeniden yapılandırma çalışmalarına” karşı, güçlü bir muhalefeti örgütlemek, üniversiteleri birer direniş mekânları haline getirmek için tüm gücümüzle hareket edeceğiz.

EĞİTİM SEN
KESK
DİSK
TMMOB
TTB