10 Ekim Ankara katliamının üzerinden tam 44 gün geçti.
Ancak acımız, öfkemiz ve isyanımız geçmedi ve geçmeyecek! Öfkemiz cenazelerimizle beraber gömülmüyor; acımız yaralılarımızın iyileşmesiyle azalmıyor; isyanımız zamanla sönüp gitmiyor! Çünkü emeğin, barışın ve demokrasinin düşmanları henüz hesap vermedi.
10 Ekim Emek-Barış-Demokrasi mitingimizi kana bulayan canlı bombaların ismini, yerini, yurdunu bilip patlayana kadar yakalamadıklarını itiraf edenler henüz hesap vermedi.
Katillerin, polisin kontrol noktalarını da geçerek Ankara’nın göbeğine kadar gelişlerine seyirci kalanlar henüz hesap vermedi.
Toplumu ırkçı-mezhepçi bir eksende kamplaştırarak iktidarını korumaya çalışanlar, Kürt sorununda savaş politikalarıyla tabutlardan miting kürsüsü, seçim sandığı kuranlar henüz hesap vermedi.
İktidar olmak için ölen insanların analarını seçim mitinglerinde yuhalatıp, ölenleri ıslıklayan fanatikler yaratan karanlığın bezirganları henüz hesap vermedi
Ortadoğu’da ırkçı-mezhepçi çatışmanın fitilini ateşleyip, TIR’larla bu ateşe benzin taşıyanlar henüz hesap vermedi.
Katliamın ardından tüm işaretler, hükümetin “öfkeli çocuklar” gözüyle baktığı bir örgütü gösterirken ve ortada başka hiçbir delil yokken “kokteyl terör” diyerek soruşturmayı saptıranlar henüz hesap vermedi.
100’ün üzerinde arkadaşımızın kanı yerde iken anket yaptırıp, “Ankara saldırısı sonrası oyumuz yükseliyor” diyenler henüz hesap vermedi.
“Osmanlı Ocakları”nı, “Esedullah Timi”ni ve IŞİD’in eylemleri “üstlenilmeyen” hücrelerini Beyaz Toroslarında gezdirenler henüz hesap vermedi!
Katliamın öncesinde her ne hikmetse ortada görünmeyen, katliamların ardından yaralılara ve anma törenlerine gaz atanlar henüz hesap vermedi.
Katliamın ardından ağzı kulaklarında basın açıklaması düzenleyip, suça teşvik eden “ihmal yok” açıklaması yapanların iktidarı henüz hesap vermedi!
Açık açık söyleyelim! Halkın 7 Haziran’da ortaya çıkan iradesini yok sayıp, savaş ve katliam politikalarını tırmandırarak, halkı kan ve göz yaşı ile tehdit ederek tek başına iktidar kuranlar henüz hesap vermedi!
Ama hesap verecekler!
Bizler 10 Ekim Ankara Mitingi’nin düzenleyicisi kurumlar olarak, bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyoruz.
Emek-Barış-Demokrasi mitinginde yaşanan katliamda, en hafif tabiri ile, “kasta varan ağır ihmalleri” bulunan kamu görevlilerinin yargılanmasını talep ediyoruz.
“Toplanma yerinde arama yapılmaz”, “mitingin resmi başlama saati 12 idi” gibi gerekçelerle kendilerini aklayamazlar. Mesele teknik bir güvenlik meselesi olmamakla beraber bir-iki detayı tarihe not düşmekte fayda görüyoruz.
Bizler ilk defa miting düzenlemiyoruz. Şu ana kadar Ankara’da düzenlediğimiz mitinglerde de toplanma yeri olan Ankara Garı’nda ve etrafında yüzlerce polisle karşılandık. Onlarca mitingde Ankara Garı’nda ve etrafındaki sokaklarda, köprülerde bizleri bekleyen polisin 10 Ekim’de aynı yerde hiçbir varlığının bulunmayışı “tesadüfi” bir ihmal midir?
“Düzenleme Kurulu Görev ve Sorumluluk Talimatı Ekli Alındı Belgesi”nde toplanma saati 8:30 iken, Valiliğin 30 Eylül 2015’te bir tebligat gönderip miting için uygun saatleri 12:00-16:00 olarak bildirmesinin nedeni nedir?
Şehir dışından gelenlerin sabah erken saatlerde Ankara Garı’na varacağını, bunun Valilik yazısı ile uyumsuz olacağını bildirdiğimizde neden Valilik yazısı değiştirilmemiş, “sorun olmaz” denilip geçilmiştir?
Emniyet görevlileri ile tertip komitesinin 1 Ekim 2015 tarihli toplantısında, toplanma noktasında düzenleyici kurumların arama yapması ne amaçla söylenmiştir?
Patlamadan önce ortada görünmeyen polislerin, patlamanın hemen ardından gaz sıka sıka bölgeye gelmesinin amacı nedir? Oksijen ihtiyacı olan yaralıların ve ilk yardım yapan doktorların atılan gazdan direkt etkilendikleri, gaz soludukları düşünülürse, bu eylem açıkça cana kast değil midir?
Ambulansların olay yerine polisten sonra gelmesi nasıl açıklanabilir?
İçişleri Bakanı Selami Altınok’un hiçbir inceleme bile yapılmadan, patlamadan saatler sonra “ihmal yok” açıklaması yapmasının kendisi bile an azından “görevi ihmal” değil midir?
Mitinglere yönelik bombalı saldırı olacağı ihbarı alınmış olmasına rağmen, tertip komitesi ile neden bu konu hiç paylaşılmamış, miting öncesi toplantılarda bu gibi risklerin tartışılması yerine CHP ve HDP Genel Başkanlarının mitinge gelip gelmeyeceği ile ilgilenilmiştir?
Yaşam hakkını korumak ile görevli olduğu varsayılan devlet, açık bir tehdit ortada iken, bu tehditten haberdar iken, her türlü istihbaratı almış iken hiçbir tedbir almamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde daha önce alınan bir çok karara bakılarak, burada da Türkiye yönetiminin mahkum olacağı açıktır.
Yıllardır toplumsal muhalefete karşı rutin olarak uygulanan polis kuşatması bir yana, İç Güvenlik Yasası ile daha da sert biçimde emek-barış-demokrasi güçlerini baskı altına almayı amaçlayan devlet gücünün, 10 Ekim’de tesadüfen hayatta kalanlara karşı kullanıldığı apaçık oradadır.
Bu ülkede devlet hiç olmadığı kadar güçlü bir şiddet aygıtı haline gelmiştir. MİT’in, polisin ve jandarmanın yetkileri olağan üstü düzeyde arttırılmış, güvenlik bütçeleri olağan üstü düzeyde şişirilmiş, teknolojik olanaklarla herkesi dinleyen, gözetleyen, muhalifleri de sorgusuz sualsiz cezalandıran bir örgütlenme içine girilmiştir. IŞİD ve devletin sorumluluğunu hafifletmeye, ölenleri suçlamaya yönelik bir algı operasyonuna havuz medyasından, Ak-Trollere, Ankara Belediye Başkanı’ndan devletin en tepesine kadar tüm “teşkilat” katılmıştır.
Burada mesele bir güvenlik meselesi değil toplumsal ve politik bir meseledir. Meselenin bir tarafında terör, öbür tarafında “güvenlik” yoktur. Meselenin bir tarafında “emek-barış-demokrasi” güçleri, diğer yanında emek-barış-demokrasi düşmanları vardır. Türkiye’yi yönetenler de dahil herkesin tarafı gizlenemeyecek kadar ortadadır.
Bizler emek ve meslek örgütleri olarak Emek-Barış-Demokrasi düşmanlarının çokça saldırısına maruz kaldık. Bu saldırılar karşısında teslim olmadık, boyun eğmedik, hesap gününün bir gün geleceğini hiç aklımızdan çıkarmadık. Ancak 100’ün üzerinde arkadaşımızı aramızdan alan katliamın ardından “Gün gelecek, devran dönecek” demekle yetinmiyoruz! Bu hesabı her gün sormaya, iktidar uğruna arkadaşlarımızın katledildiğini her gün hatırlatmaya söz veriyoruz!
Biz yaşamın her alanında arkadaşlarımızı yaşatacak, katilleri ve sorumluları hatırlatacağız! Yüz arkadaşımızı yitirdiğimiz katliamın davası “Yüzyılın Davası” olacak ve bu davayı biz kazanacağız! Emek-Barış-Demokrasi kazanacak! Sömürü-Savaş-Faşizm kaybedecek!
DİSK-KESK-TMMOB-TTB