ÇMO: “Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanteri Değil, Çevre Anketi”

Dünyada Bir İlk: Çevre Kirliliği Anketle Tespit Edildi
Bakanlık tarafından geçtiğimiz haftalarda “Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanteri” başlığı ile bir dosya yayınlanmıştır (http://www.csb.gov.tr/db/ced/editordosya/cevre_sorun_2012.pdf). Oldukça iddialı bir başlıkla, Bakanlık ÇED, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü internet sitesinden yayınlanan doküman, Odamız tarafından incelenmiş ve ne yazık ki bilimsel verilere dayandırılmadan hazırlandığı tespit edilmiştir.

Ülkemizin Su Kalitesi Toto-Loto Kuponu Doldurur Gibi Belirlenmektedir
Bilindiği üzere, anketler özellikle siyasal, sosyal veya pazar araştırmalarında kullanılmaktadır. Çevre kirliliği alanında; teknik bilgi oluşturmada anket yapmanın doğrudan bir faydası yoktur.

Örneğin hava durumu tahminlerinde anket yapılmaz. “Yapılan ankete göre yarın Ankara‘da hava sıcaklığı gündüz 16 gece ise 8 derece olacaktır.” gibi bir ifadeyi geçmişte duymadığımız gibi gelecekte de işitmeyeceğiz.

Enflasyon rakamlarının belirlenmesinde de anketin kullanıldığı hiç mi hiç görülmemiştir. “Ev kadınları arasında yapılan ankette bu ayın TEFE-TÜFE rakamlarının %3.5 seviyelerinde olduğu görülmektedir.” gibi bir haberi komedi programlarında bile duyamayız.

Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, uzun ve meşaketli örneklemeler, deneyler, testler, milyon liralar harcanarak kurulmuş laboratuvarın yaptığı analizler sonucunda elde edilen ve bilimsel veriler ışığında tespit edilebilen çevre kirliliğini, yaptığı evet/hayır, var/yok anketi yani tabiri caizse Toto/Loto kuponu ile tespit etmiştir.

Kendin Sor Kendin Cevapla, Kendin Çal Kendin Oyna
Yine herkesin bildiği gibi anketler bağımsız kuruluşlara yaptırılır. Eğer anketi kendi kendinize yaparsanız, o anketin hiç bir inandırıcılığı olmaz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “çevre envanterini”  “anket” ile belirlemiş… Peki bu anketi kime yaptırmış? Cevap çok basit; kendi personeline… Yani, anketi düzenleyen, anketin hedef kitlesi, anketi değerlendiren,  soruyu soran, cevaplayan ve sonuçları analiz eden hep aynı kişiler. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çalışanları.

Bakanlık Kendi Çalışanlarından Bilgi Edinemiyor
Diğer taraftan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kendi kendine yaptığı bu anketin bazı bölümlerinde ne ilginçtir ki kendi il müdürlüklerinden bilgi edinememiştir. Raporda, Bursa, Adana, Antalya, Denizli, Edirne, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Trabzon, Sakarya, Niğde ve Eti Gümüş Madeninde yaşanan çevre felaketinden etkilenen Kütahya ilindeki kirlenme nedenlerine dair herhangi bir bilgi verilememekte ve söz konusu raporda şaka gibi “bilgi edinilemedi” ifadesi yer almaktadır (bknz. Tablo II.4). Bakanlık kendi il müdürlüğünden ya da çalışanından nasıl bilgi edinemez? Maalesef, bu konu Bakanlık Merkezi ile kendi taşra teşkilatı olan İl Müdürlükleri arasındaki mesafenin ne kadar uzak olduğunu da göstermektedir.

Çelişkili İfadeler
Peki, “deniz” denildiği zaman akla ilk gelen iller hangileridir? Antalya veya İzmir olabilir  mi? Söz konusu raporda “Yüzme sularındaki kirliliğe” ilişkin İzmir iline dair “bilgi edinilemediği”, Antalya‘da ise herhangi bir sorunun olmadığı ifade edilmiş (bknz Tablo II.6), raporun başka bir bölümünde ise Antalya‘daki kanalizasyon çalışmalarının tamamlanmamış olması nedeniyle kirlilik sorunu yaşandığı belirtilmiştir (bknz Tablo II.7). Daha derinlemesine incelendiği zaman söz konusu rapordaki “Çelişkiler” bir biri ardına su yüzüne çıkmakta, raporun elle tutulur bir yanı kalmamakta ve aslında verilen bilgilerin gerçekten ne kadar uzak olduğu anlaşılmaktadır.   

Bakanlık Şehirciliğe Yakın, Çevreye Uzak
“Envanter” başlıklı bu doküman, 2009-2010 yıllarını kapsamakta ve il müdürlüklerine sorulan soruların cevaplandırılması ile oluşturulmuştur. Yani bir anket çalışmasıdır.

İçerisinde birçok çelişkiyi barındıran bu yayının “çevre envanteri” olarak yayımlanması ne yazık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın “çevre sorunlarının tespiti, önlenmesi ve giderilmesi” görevinden ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.

Çevre mevzuatında yapılan onlarca değişikliğin, taslak çalışmaların hangi bilimsel verilerle yürütüldüğü irdelenmelidir. Görünen odur ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevre mevzuatını “anket”lerle ve sübjektif verilerle oluşturmayı tercih etmektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “Kirlilikten bi haber”
Odamız tarafından 21.01.2013 tarihinde bilgi edinme kanunu çerçevesinde Ergene, Gediz ve Menderes havzalarındaki su kirliliği durumuna dair Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘ndan bilgi istenmiştir. Bu bilgi edinme talebine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından “645 Sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığı‘nın Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname”ye vurgu yapılarak, havza yönetim planlarının hazırlanması, hazırlatılması görevinin Orman Su İşleri Bakanlığında olduğu belirtilmiş ve planların bu havzalar için hazırlandığı, bu çerçevede ilgili kurum ve kuruluşların çalışma yapıldığı ve verilerin Orman ve Su İşleri Bakanlığı‘ndan temin edilebileceği ” açıklaması yapılmıştır.

Çevre mevzuatını düzenleyen, Su Kirliliği ve Kontrolü Yönetmeliğini yayımlayan bir kurumun ülkemizin en önemli havzalarındaki kirliliğe dair elinde herhangi bir bilgi olmaması düşündürücü, üzücüdür.

Öte yandan, tarafımıza verilen cevapta da görüldüğü üzere, mevzuatı yapan, uygulayan, denetleyen, izin veren yapılar iki ayrı bakanlıkta yapılandırılmıştır. Su, çevreden nasıl bağımsız ele alınabilir? Çevre kirliliğinin önlenmesi, giderilmesi, çevresel denetim ve izin/lisans sürecinin iki ayrı bakanlık (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı) tarafından yapılandırılması hangi bilimsel-teknik temele dayanmaktadır? Dünyada bir örneği daha bulunmayan bu “çevre politikasızlığı”, günü kurtarmaktan öteye gidememektedir.

Tek Başına Güçlü Bir Çevre Bakanlığı Kurulmalıdır!
Çevre kirliliği, uzun vadeli sorunlar yaratmakta ve geniş halk kitlelerini, doğayı sağlıksız bir çevreye mahkum etmektedir. 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri sonrası kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne yazık ki bu riski arttırmaya devam etmektedir. Denetim ve izin-lisans yapılarının bağımsız, siyasi baskıdan uzak olduğu; mevzuat çalışmalarını, uluslararası alandaki faaliyetleri bilimsel verilerle gerçekleştirebilen, ekosistemin bütünselliği gereği suyun çevreden ayrı değerlendirilmediği bir Çevre Bakanlığı‘nın ülkemizde yapılandırılması gerekmektedir. Bu yapılandırma olmadığı sürece sağlıklı bir çevrede yaşama ihtimalimiz “minimum alanda maksimum kar”ı dert eden müteahhitlik anlayışının gölgesinde kalacaktır.

Çevre Mühendisleri Odası