Büyük Şirketlerin İşkembesi Geniştir. Müsaade etmezler sendika kurmanıza.
Öyle mi? Ya bizim işkembemiz?
(2 Plaza Çalışanı arasında 2008 yılında yaşanmış gerçek bir diyalog)
1973 seçimlerinde CHP başkanı Bülent Ecevit’in, Köykent projesinin de temeli olan sloganı Türkiye’ye bomba gibi düşmüştü. “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” 4 yıl sonra 1977 seçimlerinde Ecevit Türkiye’de çok partili sistemde solun kazandığı en yüksek oy oranı olan yüzde 47’e ulaştı.
1977’de Türkiye’de tarımsal nüfus yüzde 50’den fazla idi. Bugün ise yüzde 30’ların altına doğru hızlı bir iniş var. ILO’nun işgücü istatistiklerine göre 2002’de Türkiye’de en büyük sektör olan ve istihdamdaki oranı yüzde 33’ün üstünde olan tarım 2007’de yüzde 26 seviyelerine indi. Tarım istihdamı derken hayvancılık, ormancılık ve balıkçılığın da genel toplamda bulunduğunu belirtmek gerekiyor.
Tarımsal istihdam son 5 yılda yüzde 7’e yakın düşüş gösterirken, bankacılık, tamir, onarım, müteahhitlik, bilişim, otel, lokanta, sigortacılık gibi iş kollarından müteşekkil hizmet sektörünün oranı ise yüzde 30’un üstüne çıkarak Türkiye’nin en büyük istihdam alanı haline geliyor. Yaklaşık yirmiki milyonluk kayıt dahilindeki işgücünün yedi milyona yakını hizmet sektöründe çalışıyor. Kayıtdışı istihdamın yine hizmet sektöründe oldukça yaygın olduğunu akla getirdiğimizde bu göreceli yeni istihdam alanının önemi daha da iyi anlaşılıyor.
Renkli yakalılar hizmet sektöründe en önemli gruplar arasında. Medya, bankacılık, sigorta, bilişim ve benzeri sektörlerde çalışan, üniversite mezunu, çoğunluğu en az bir yabancı dil bilen ve esnek çalışma koşullarına sahip bu kitle kimleri tarafından beyaz, kimleri tarafından ise açık mavi yakalı olarak tanımlanıyor. Sevgili arkadaşım Ali Şimşek’in daha geniş bir tanımla tariflediği yeni orta sınıfın en önemli bileşenlerinden birisi bu sınıf.
Yine Ali Şimşek ile sohbetlerimizden birinde doğan ve üniversite mezunu olmayan ve hizmet sektöründe çalışan ara elemanları tarifleyen bir başka renk daha var. Gri yakalılar. Meslek yüksekokul mezunları, bilgisayar programcıları, üniversitelerin 2 yıllık bölümlerini bitirenler bu kapsama giriyor. Bu kapsamda sayıları ülkemizde otuzbeşbini geçen çağrı merkezi çalışanları, esnek ve zor çalışma koşulları, işgüvencelerinin olmaması, alternatif örgütlenme yöntemleri nedeniyle oldukça önemli.
İçlerinden geldiğim için beyaz yakalı çalışanların istihdamdaki yerinin artması oldukça önemli kendi adıma. Özellikle Türkiye’nin kalkınmasında öncü sektörleri sürükleyen ancak karar alma, örgütlenme gibi kritik süreçlere katılmada türlü zorluklarla karşılaşan bu kitlenin önemi giderek artıyor ve artacak. IMKB, Altın Borsası, IBM, Sabah gazetesi, E-Kart gibi örgütlenme çalışmalarının birbirine değen daireler şeklinde arttığını görüyoruz. Sürecin giderek sendikal örgütlenme dışında, EMO, Istanbul İl Koordinasyonu ve benzeri sivil toplum örgütlenmeleri ile temasa geçmesi ile bu kitlenin sesi daha da gür çıkaracağa benziyor.
Hal böyle iken, 77’de Ecevit’e seçimi kazandıran kıra sesleniş, bugün belki, Büyükdere Caddesi’ne, plazalara yönelmek zorunda. Kol düğmesini ve şık kravatını takan bankacıya özde işçi olduğunu ve emeğinin hakkını almak için şirketinin ve ülkesinin karar alma süreçlerine katılmayı talep etmesi gerektiğini anlatacak, savunacak bir siyasi hareket, belki de yeni bir sol dalga uzun yıllardır soluduğumuz boğucu nemli havayı poyraza sürükleyebilir.
70’lerin popüler sloganını yeniden hatırlamak ve hem bugünün hem de yarının kuşaklarına yeniden hatırlatmak elzem sanki, ”Üreten bizsek, yöneten de biz olacağız”Ürettiğimiz şey çark ve makina dişlisi olmak zorunda değil.
Mouse ile sürükleyip bıraktığımız her excel hanesi, girdiğimiz her müşteri kaydı, kestiğimiz her sigorta poliçesi ve “Size nasıl yardımcı olabilirim?”’le biten her cümle bizim emeğimiz, terimiz ve çocuklarımıza götürdüğümüz ekmeğimiz.
* 5 Mart 2009 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanmıştır.