HKMO: “KHK’ler, Birliğimiz TMMOB ve Mücadelemiz”

Siyasal iktidar, seçimlere 6 ay kala, TBMM‘den Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi aldı. Öncelikle bakılması gereken, böyle bir yetkinin Türkiye siyasetindeki tarihidir. Cumhuriyet‘in kuruluş aşamasında ve işgalci emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı dönemi dâhil, 1921 ve 1924 Anayasalarında böyle bir uygulamaya ve hükümetlerin yetki talebine rastlanmamaktadır. Anayasa tarihimizde “demokratik ve özgürlükçü” kabul edilen 1961 Anayasasında da KHK yoktur. 12 Mart 1971 darbesinde bile zayıf bir şekilde uygulanmıştır. Fakat asıl “12 Eylülcüler”, bu yetkiyi genişletmiş ve bolca kullanmışlardır. 1982 Anayasasının 87. maddesi ile, “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi” vermek, TBMM‘nin görev ve yetkileri arasında geçmiş ve Anayasanın 91. maddesinde de KHK çıkarma yetkisi düzenlenmiştir. 1971-1985 yılları arasında çıkarılan yaklaşık 200 KHK‘den 34‘ü 12 Eylül 1980‘den önceki hükümetlere ait olduğu halde, geriye kalan 166 adet KHK, 12 Eylül 1980 – 1 Ocak 1985 tarihleri arasında çıkarılmıştır. Yani yaklaşık 10 yıl içinde 34 KHK çıkarıldığı halde, sonraki 5 yıllık sürede 166 KHK yayınlanmıştır. 1991‘e kadar çıkarılan KHK sayısı ise 400‘den fazladır. Özetle görülmesi gereken şu ki; KHK uygulaması, özü itibariyle anti-demokratik olan 12 Mart ve 12 Eylül darbe dönemlerinde çokça başvurulmuş bir uygulamadır.
 
12 Haziran Genel Seçimlerinin hemen öncesinde, siyasal iktidar, darbe dönemlerini anımsatan böyle bir uygulamaya imza attı. “3046 sayılı Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”, 8 Haziran 2011‘de yasalaştı. Bu KHK‘nin kapsamında, bakanlıkların yapılanışını ve organizasyonunu değiştirmek, bağlı kuruluşların ilgilerini yeniden belirlemek ve bunların görev, yetki, teşkilat ve kadrolarını düzenlenmek gibi hükümler getirildi. Çıkartılan KHK uyarınca, 6 yeni Bakanlık ihdas edildi. 2 bakanlık birleştirilip tek bakanlık yapıldı. 2 bakanlık ise dönüştürüldü. Oluşturulan yeni bakanlıklardan biri, “Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı” idi. Fakat aradan bir ay bile geçmeden ve siyasal iktidar Bakanlar Kurulu‘nu kurmak üzere iken, yeni bir KHK ile, Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı “bölünerek çoğaldı” ve “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” ile “Orman ve Su İşleri Bakanlığı” olarak ikiye ayrıldı. Bu son değişikliğin gerekçesi kamuoyunda yine anlaşılamadı!
Haziran 2011 tarihli söz konusu yeni düzenlemeler, siyasal iktidarın, özerk ve kamu tüzel kişiliği olan demokratik meslek kuruluşları üzerinde “sıkı” denetim ve baskı oluşturmak istediğini göstermektedir. Zira bu KHK‘ye dayalı olarak “Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı”nın görevleri arasında “…ilgili mesleki hizmetlerin ve bu meslek mensuplarının kayıtlı oldukları meslek odalarının mevzuatını, norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak, ilgililerin kayıtlarını tutmak” şeklinde düzenlemeye gidildi. Ayrıca, Bakanlık bünyesinde kurulan “Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü”nün görevleri arasına “Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuat düzenlemelerini yapmak ve denetlemek” hükmü konuldu. Aradan bir ay bile geçmeden 4 Temmuz 2011 tarihinde yapılan yeni düzenlemede ise, Bakanlığın görevleri arasından “meslek odalarının mevzuatını hazırlama” ifadesi çıkarıldı. Ancak, yeni kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü‘nün görevleri arasında “Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek” şeklinde bir değişiklik yer aldı. Oysa yürürlükten kaldırılan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı‘nın görevleri arasında, böylesi müdahale içeren bir görev tanımına yer verilmemişti.
Yapılan düzenleme Bakanlığın özerk ve kamu tüzel kişiliği olan, bütçesi kendi üyeleri tarafından oluşturulan ve organları kendi üyeleri tarafından demokratik yollarla oluşturulan meslek odalarının yerine geçerek, onlar adına mevzuat düzenleme anlamını içeren ve vesayet ilişkisini çok aşan, hiyerarşik bir ilişkiye karşılık gelmektedir. KHK ile getirilen değişiklik, Meslek Odalarının kuruluşu ile ilgili Anayasa‘nın 135. maddesi ve 6235 sayılı TMMOB Yasası ile yine Anayasanın 123. ve 124. maddeleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, Anayasa ve İdare Hukuk ilkelerine açıkça aykırılık taşımaktadır. Ayrıca bu düzenlemenin söz konusu KHK‘nin yetki çerçevesi içerisinde olmadığı hususu da bir diğer aykırılık konusudur. Bu yaklaşımın TMMOB‘nin “kamu tüzelkişiliği” ve “özerklik” unsurlarını yok etmek anlamı taşıdığı görülmektedir.
Sorulması ve irdelenmesi gereken soru açık ve nettir. Siyasal iktidarca özgürlüklerin ve demokrasinin geliştirilmesi için her yönde çaba verildiği ifade edilen bir süreçte(!), yasalarla kurulmuş ve bu yetkisi içerisinde çalışmalarını sürdüren, demokratik ve özerk yapısıyla ülkenin aydınlık yüzü olan TMMOB‘nin bakanlık bünyesinde bir genel müdürlüğe dönüştürülme uğraşı nedir/nedendir? Evet, gerçekte sorulması gereken soru budur. Yaklaşık 400 bin mühendis, mimar ve şehir plancısının üyesi oldukları demokratik meslek kuruluşu ile neden uğraşılmak istenmektedir?
TMMOB, kuruluşundan bu yana yarım asrı geçen bir dönemde emekten, halktan ve toplumdan yana, özgür ve bağımsız bir Türkiye için bilimin ışığında ve aklın yol göstericiliğinde ülkenin kalkınması ve gelişmesi yönünde onurlu ve dik yürümektedir. TMMOB, 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile 12 Eylül 1980 darbe sonrası Türkiye‘nin reformlar adı altında uygulamaya konulan programlar sonucu neo-liberal politikalar ile nasıl dönüştürüldüğünün bilinci içerisindedir. TMMOB, bu dönüşüm ve yeniden yapılanma ile, emperyalist sömürü, yeni sermaye ve ranta dayalı çıkar gruplarının istekleri doğrultusunda, serbestleştirme ve özelleştirmeler sonucu Türkiye‘nin; tarımda, sanayide, kentleşmede, orman, mera ve kıyı alanlarında, kültür varlıkları ve sit alanlarında, doğada, kısacası yaşamın her alanında her geçen gün derinleşen bir çıkmaza sürüklendiğinin bilincindedir.
TMMOB, ülkemizde yaşanılmakta olan bu olumsuz gelişmeleri, meslek alanlarımızdan hareketle oluşturulan bilimsel ve teknik raporlar ile üyelerine ve kamuoyuna açıklamaktadır. Gerektiğinde yine kamu ve toplum yararı adına yargıya gitmektedir. Yargıdan çıkan iptal kararları iktidarlarca beğenilmemektedir. TMMOB ve meslek odaları, bu yüzden sevilmeyen “kötü çocuk”tur. Disiplin ve zapturapt altına alınması gereklidir. İzlenecek yol da bellidir.
Bu ülkenin aydınlık ve gülen yüzü olan TMMOB ve bağlı Odaları, dün olduğu gibi bugün de onurlu yürüyüşünü ve haklı mücadelesini her platformda sürdürecektir. Baskılar bizi yıldıramayacaktır. Bilim ve akıl sus(turula)mayacaktır. Odamız, bilimin ve aklın ışığında bu yoldaki örgütlü mücadelesine devam edecektir.
Üyelerimize, meslektaşlarımıza ve kamuoyuna saygı ile duyurulur.
TMMOB
HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI
TEMMUZ 2011