HKMO: “Torba Yasa‘nın Gerçekleri”

Bilindiği üzere, 1980‘de hazırlığı yapılan ve darbe sonrası süreçte uygulamaya konulan 24 Ocak Kararları ile Türkiye ekonomisi ciddi yapısal bir dönüşüme girmiştir. Bu dönüşüm, uluslar arası ölçekte gelişmeye başlayan neo-liberalizmin ülkemiz ekonomi ve siyasetine tepeden inerek yerleşmiştir. Bu dönüşümün temelinde amaçlanan, ekonominin serbest pazar ve sermaye çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesi olmuştur. Türkiye bu günlerde, “Torba Yasa”nın getirecekleri ile ekonomide ve siyasette çok ciddi benzer bir dönüşümün eşiğindedir. Bu yasa, “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adıyla 27.9.2010 tarihinde Bakanlar Kurulu‘nda kararlaştırılmış, 29.11.2010 tarihinde TBMM‘ye sunulmuş ve 3 Aralık‘ta da “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ndeki ek maddelerle genişletilmiştir. Belirtmeliyiz ki, 1980 24 Ocak Kararları ile başlayan dönüşüm, söz konusu “Torba Yasa” ile amaçlananlarla beraber tamamlanmak istenmektedir. Çünkü söz konusu kanun, Türkiye‘de işçileri, memurları ve bütün bir gelecek kuşağı, sermayenin çıkarları altında ezmeyi ve ekonomik ve siyasi alanda yeni bir tahakküme tabi tutmayı amaçlayan maddeler içermektedir. Bu maddelerin yasalaşması halinde başta emekçiler olmak üzere götüreceklerinden bazılarını hatırlatmakta fayda görüyoruz:

-Kanun Tasarısının  23. Maddesinde(1), asgari ücret tanımında yer alan 16 yaş, 18 yaşına çekilmektedir. Böylece, asgari ücrete tabi olan 16-18 arasındaki genç işçilerin ücreti, net 599 liralık asgari ücret 518 liraya düşecektir.

-Kanun Tasarısının 54. Maddesinde(2), meslek liselerinde staj yapan öğrencilere ödenecek miktarın, asgari ücretin net tutarının üzerinden hesaplanması yasalaşmaktadır. Buna göre, meslek liselerinde staj yapan öğrencilerin aldıkları asgari ücretler 229 TL‘den 178 TL‘ye çekilmek istenmektedir.

-Kanun Tasarısının 56. Maddesinde(3), tekstil sektöründe taşeronlaşmanın sonucu doğan bir hastalık olan silikozis‘in, meslek hastalığı olarak kabul edilmediğini görüyoruz. Bunun anlamı, meslekleri sebebiyle yakalandıkları silikozis hastalığı sebebiyle mağdur olan kot taşlama işçilerinin, meslek hastalığına tanınan haklardan yararlanamayacak olmasıdır. Silikozis‘in bir meslek hastalığı olduğunun bilinmesine rağmen, kayıt dışı, kaçak ve sigortasız çalışmanın hüküm sürdüğü kot taşlama işinin mevcut halinin devamı öngörülmektedir.

-Kanun Tasarısının 59. Maddesinde(4), 18-29 yaş arası işçilere ödenmesi gereken sigorta primi, işsizlik sigortası fonundan karşılanabilecek. Bunun anlamı, zaten işçilerden kesilen fonların, işverenlere bir vergi indirimi olacağıdır. Fakat aynı zamanda, işverenlerin bu prim desteğinden yararlanabilmesi adına, 29 yaş üstü olan çalışanları işten çıkarması ya da hiç işe almaması da ihtimaldir.

-Kanun Tasarısının 61. Maddesinde(5), kısa süreli işçi çalıştırma yasallaşmaktadır. “Çağrı üzerine çalışma”, “evden çalışma” ve “uzaktan çalışma” gibi tanımlar, bu maddede bir istihdam bolluğu gibi sunulmakta fakat aslında çalışma süresini işverenin keyfine bırakıp, işçiyi esnekliğe ve kuralsızlığa mahkûm etmektedir. Tasarının 77. maddesi kadınlara doğum öncesi ve sonrası izin veriyor olmasına rağmen, buradaki düzenleme, özellikle kadın emeğinin güvencesiz ve sendikasız kullanılmasını yasallaştırarak, ülkemizdeki kadın sorununu pekiştirmekte ve kadınların taleplerini görmezden gelmektedir.

-Kanun Tasarısının 62. Maddesinde(6), yirmi beş yaş altı genç işçilerin “deneme süresi”, 2 aydan 4 aya çıkartılmaktadır. Bu düzenleme, gençlerin dört ay çalıştırıldıktan sonra işten çıkarılmalarını kolaylaştırmakta ve meşrulaştırmaktadır.

-Kanun Tasarısının 64. Maddesinde(7), turizm işletme ve işyerleri için denkleştirme süresinin dört aya çıkarılması öngörülmüştür. Buna göre, turizm sektöründe dönemlik yani mevsimlik çalışan işçilerin, kalıcı bir istihdama ulaşmadan, 4 ay gibi kısa bir süre için çalıştırılmasının yolu açılmıştır. Bu, mevsimlik işçi çalıştırmanın, belgeli ve ruhsatlı biçimidir.

-Kanun Tasarısının 65. Maddesinde(8), işçilerin, iş ile ilgili ve sözleşmeden doğan şikâyetlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüklerindeki görevli memurlar aracılığıyla yapılmasının önü açılmaktadır. Oysa bu konu, ciddi uzmanlık isteyen denetim ve inceleme işidir. Bu işin düz memurlar eliyle yaptırılması, işçilerin şikâyetleri konusunun geçiştirilmesine ve işlemlerinin yavaşlamasına sebep olabilir niteliktedir.

-Kanun Tasarısının 72. ve 82. Maddelerinde de, başarı ve performans faktörleri kıdem atlama gibi konularda öncelikli hale getirilip, çalışma yaşamına rekabet anlayışı dâhil edilmekte, dayanışma ve kolektif hareket etme anlayışı bastırılmaktadır.

-Kanun Tasarısının 73. Maddesinde(9), devlet kurumları içerisinde yukarı derecelerdeki kadrolara yükseltilme şartlarından biri olan “sicil bakımından üst derecelere yükselebilecek nitelikte olmak” şartı çıkarılmaktadır. Buna göre, üst düzey yöneticilerin özel sektörden atanmaları mümkün hale gelmektedir.  Ayrıca, dışarıdan atanan üst düzey personelin özel sektörde ya da serbest meslek sahibi olarak kamu dışında çalıştığı sürelerinin tamamı, devlet kurumlarında fiilen çalıştığı sürelere dâhil edilmesi söz konusudur.

-Kanun Tasarısının 77. Maddesinde(10), işçilerin çalışma saatleri ve vardiya düzenlemeleri tamamen kuruma bırakılmaktadır. Buna göre, vardiya düzenlemelerinde eşit bir dağıtımın yapılması zorlanacak, bu konuda işçilerin herhangi bir söz hakkı olmayacak, iş tamamen kurum başkanının kontrolünde olacaktır.

– Kanun Tasarısının 93. maddesine eklenen “Geçici 25. Madde”de, “özelleştirme işlemleri tamamlanarak devir işlemleri sonuçlandırılan ve devralan tarafından özelleştirme öncesi duruma dönülmesine imkan vermeyecek şekilde devredilen kuruluş için üretim amaçlı yatırım ve buna bağlı ticari, mali ve hukuki tasarrufta bulunmuş olanlara ilişkin mahkemelerce verilen iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarıyla ilgili olarak İdarece herhangi bir işlem tesis edilemez, bu konuda açılan davalardan feragat edilir.” denilerek özelleştirmeler yargı kararlarından kaçırılmakta, idarenin yargı kararlarına adeta uymaması, suç işlemesi teşvik edilmektedir.

Bu düzenlemeyle, özelleştirmeye karşı açılan “yürütmeyi durdurma”, “iptal” kararlarının alındığı davalar ortadan kaldırılarak, haklarında bu kararların alındığı pek çok özelleştirme uygulaması yasal statüye kavuşmuş olacaktır. Böylece, bir dizi özelleştirmeyi, kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle, iptal eden Danıştay kararları yürürlükten kalkacak ve özelleştirmelerin önü tümüyle açılmış olacaktır. Anayasa değişikliği ile özelleştirmelerde yargının yerindelik denetiminin kaldırılmasının ardından, bu kanunun yasalaşması durumunda özelleştirmelerde yargı denetimi kaldırılarak, özelleştirmelere ilişkin irade tamamen yürütmeye geçecektir.

-Kanun Tasarısının 97. maddesinde, 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun 4‘üncü maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve 12. Maddesine “Yap İşlet-Devret modeli ile yapılacak projelerde 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olunmadan müşavirlik hizmet alımı yapılabilir. Söz konusu hizmet alımına ilişkin esas ve usuller Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.” eklenerek Kamu İhale Kanunu hükümlerinden kaçılmıştır.  Ayrıca eklenen “Ek madde 1″de “Bu çerçevede yapılacak yatırım ve hizmetler için görevli şirketin mülkiyetine bırakılacak olan mülkiyeti kamu kurum veya kuruluşlarına (kamu iktisadi teşebbüsleri dahil) ve Hazineye ait taşınmazlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler için kullanım bedeli ve hazine payı alınmaz.” denerek kamu arazileri adeta gözden çıkarılmaktadır.

-Kanun Tasarısının 109. Maddesinde(11), il özel idareleri veya belediyelerin sürekli işçi kadrolarında çalışan “ihtiyaç fazlası” işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına atanması gündeme getirilmektedir. Buna göre, belediyelerde çalışan işçiler, söz konusu müdürlüklerin farklı illerdeki birimlerine yollanması ve yeni işine beş gün içinde başlaması zorunluluğu yasallaşmaktadır. İşçilere dayatılacak olan bu değişiklik, onların yaşamında ciddi sorunlar yaratabilecek niteliktedir. Ayrıca, nakil edilen işçinin, daha önce çalıştığı kurumdan alacaklarını tahsis edemeyeceği de söz konusudur.

Bu maddeler ve onların uygulanmasında yaratacağı muhtemel sorunlar ve sıkıntılar ışığında değerlendirildiğinde, “Torba Yasa”, işçiler, memurlar ve tüm emekçiler için kaygı verici boyuttadır. Türkiye‘de en temel insani problemin “işsizlik” olduğu bilinirken “işçi fazlalığı”ndan bahseden bu yasa, kamu istihdamını azaltacak, taşeron uygulamasını yaygınlaştıracak, emekçileri güvencesiz ve esnek çalışmaya zorlayacak, iş güvenliği alanını piyasalaştıracak, kazanılmış hakları işçilerin ellerinden alacak ve sözleşmeli işçilere grev hakkını yasaklayacaktır. Tüm bunlar, emekçilerin ve onların ailelerinin zaten zorluklarla dolu yaşamlarını, daha da zorlaştıracak, onları sermaye ve işveren kurum ve kuruluşların altında daha da ezilecek bir pozisyona sokacaktır.

Böylesi ezici, sermayeye rant kapıları açan, her şeyi ticarileştirmenin yolunu arayan ve sosyal hukuk devletinin ilkesi olan kamu yararını hiçe sayan bir yasa tasarısı, dayatmacı zihniyetin ürünüdür. Yasanın oluşturulmasında, tarafların, kamuoyunun ve içinde TMMOB‘nin de olması gereken ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alınmamıştır. Demokratik bir süreç işletilmemiştir. Yasa Tasarısının  kamuoyunda kabul görmeyeceğini düşünen siyasal iktidar, tasarıyı “gece yarısı” operasyonuyla Meclis‘e sunmuştur ve Temel Kanun niteliğinde görüşülmesine karar vermiştir. Yasa Tasarısının tepeden inme şeklinde dayatılması, siyasal iktidarın baskıcı ve otoriter uygulamalarının ve neo-liberal politikalarının devamını sağlamaya yönelik olduğunu göstermektedir.

Emekçilere ve geleceğimize dönük kapsamlı bir saldırı programı olarak nitelendirilebilecek bu “Torba Yasa”, başta tüm çalışanları, emekçileri ve yurttaşları ilgilendirdiği gibi, biz mühendisleri ve geleceğimizi de yakından ilgilendirmektedir.

Demokratik bir meslek kuruluşu olarak, yukarıda belirtilen hususların yasa tasarısından çıkartılmasının gerekliliğini ifade ediyoruz.

Üyelerimize ve kamuoyuna saygı ile sunarız.

 

TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI