Ücretli ve İşsiz Mühendisler Kurultayı Üzerine – Alınteri
Spread the love

Esas ölçüt, emekçi mühendislerin kolektif sınıf bilincinin, eyleminin, örgütlülük ve mücadele birliğinin geliştirilmesidir
TMMOB ve bağlı odalar bünyesinde mühendislerin sınıfsal konumlarına dikkat çeken ve işçilerle birlikte örgütlenmesi gereğine vurgu yapan çalışmaların sonuncusu 2007 yılında düzenlenen “TMMOB Mühendislik, Ücretlendirme ve İstihdam Sempozyumu” olmuştu.
Kısaca hatırlarsak, sempozyum sonuç bildirgesinde işyeri sendikacılığı ve meslek sendikacılığının doğru bulunmadığı vurgulanarak işkolu sendikalaşması ekseninde çalışanların ortak örgütlülüğü savunulmuş ve TMMOB üyeleri işkollarındaki sendikalara üye olmaya çağrılmıştır. Odaların da bu doğrultuda sendikalaşma bilinci oluşturmaya ve sendikalaşma çalışmalarına aktif destek olması gereği vurgulanmıştı. Sendikalar da ilgili oldukları sınıfsal alanı bütünüyle kapsamaya davet edilmiş, meslek odaları ve sendikaların ortak mücadele programları oluşturması gereği dile getirilmişti. (TMMOB, 2007b, 263-264, aktaran Bilir, http://politeknik.org.tr/site/indir/Mühendis-Sendika.pdf )
TMMOB’nin 14–15 Kasım 2009’da düzenleyeceği ‘Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı’ ise amacı ve kapsamı, ele almayı hedeflediği konu başlıkları ile dikkat çekiyor. Kurultaylar için geleneksel olan bıktırıcı ‘sorunların tartışılması’ klişesi bu kez farklı ve doğru bir bağlama oturtulmuş gözüküyor. Kurultay,
a)Mühendislerin ücretli kesimlerine özel olarak yönelmesi ile,
b)Kitlesel boyutlar kazanan mühendis işsizliğini ele alışıyla,
c)Sorunların ele alınışında kapitalizmin krizi ile özel güncel-dönemsel bir bağ kurmasıyla,
d)Örgütsüzlüğe karşı oda ve sendikal örgütlülükleri tartışmaya açacak olmasıyla farklılık taşıyor.
*** 
Mühendisler kapitalizmin ve teknolojinin, üretim ilişkileri ve üretici güçlerin gelişim ve dönüşümüne bağlı olarak tarihsel bir başkalaşım içerisindeler. İşçileşme yönünde mesleksel bir dönüşüm yaşanıyor. Emperyalist kapitalist sistemin değişimiyle beraber ülkemizde de mühendisler geçmiş dönemde olduğu gibi sınırlı sayıda ve sadece kamuda istihdam edilme biçimiyle değil, artan kitlesel temelde ve özel sektörde giderek daha fazla istihdam edilmeye başlandılar. Son 30 yılda bu eğilim esas ve baskın hale geldi ve ücretli mühendislerin sayısı çarpıcı biçimde arttı. Ücret yasasının işlerliği, sıklaşan kriz çevrimleriyle mutlak ve göreli artı değer emiliminin arttırılması, mühendisler arasında rekabet yasasının etkime alanını genişletti. Yaşanan çıplak ücret ilişkisi ve sömürü, çalışma ve yaşam koşullarındaki değişimle birlikte daha çıplak ve görünür bir hal aldı.
Komünist Manifesto’da Marks ve Engels’in saptadığı biçimiyle kapitalizmin ana eğilimi kendisini bir kez daha gösterdi:

Kısacası burjuvazi, … göz bağlarıyla üstü örtülü sömürünün yerine, apaçık, utanmaz, dolaysız, çıplak sömürüyü geçirmiştir. Bugüne dek üstün değer verilen ve sofuca bir ürküntüyle bakılan ne kadar eylem varsa burjuvazi bunların hepsinin üstündeki kutsallık örtüsünü çekip atmıştır. Doktoru da, hukukçuyu da, rahibi de, şairi de, iktisatçıyı da kendi ücretli emekçisi haline getirmiştir.

Mühendislik mesleğine atfedilen kimi toplumsal değerler de, kapitalizmin geliştikçe tüm ilişkileri düz para ilişkisine indirgeme ve ona tabi kılma eğiliminden nasibini aldı. Mezun olan mühendislerin kitlesel temelde diplomalı işsizliğinin artması, bencillik ve rekabetin buzlu sularında kimi değerlerin kaçınılmaz yitimini de beraberinde getirdi. Mühendislik mesleği içerisinde yaratılan ayrımlar, kamu-özel ayrımı, maaşlı-ücretli ayrımı, işgüvenceli-işgüvencesiz ayrımı, işsizlerin basıncı vd. biçimlerle meslek içi bölünmenin artması meslek içi rekabetin de zeminini güçlendirdi. Mühendis emeğinin parçalanmasıyla keskinleşen bu iç rekabet, toplam olarak burjuvazinin mühendis emeğini daha pervasızca sömürmesinin yolunu açtı.
Mühendislerin ücret sömürüsünün yarattığı kader birliği üzerinden hem proletarya hareketinin bir parçası olarak, hem de meslekiçi ayrımları aşacak kolektif bir bilinç geliştirmeleriyle birlikte mücadele etmelerinin zemini güçlendi. Emekçi mühendisler giderek daha fazla ücret yasasının ve rekabetin sonuçlarına karşı tepkilerini göstermeye, ekonomik-sendikal nitelikteki taleplerini dilendirmeye başladılar, başlıyorlar. Bu kurultayı da bu bağlamda değerlendirmeliyiz. Burada bir arayış; hem kendisini ifade etme, hem de çıkış arayışı biçiminde söz konusudur.

Öte yandan genç mühendisler tarihsel bir mücadele deneyimine sahip değiller. ’80 öncesinin sınıf ve kitle hareketlerinin üzerinden epey bir zaman geçti, bağ koptu, kendilerinden önceki ’80 sonrası kuşaklar da çok sınırlı bir mücadeleci nitelik taşıyorlardı. Dolayısıyla bu alanda geçmişten bugüne uzanan bir mücadele deneyimine, bunun bugüne aktarımına sahip değiliz. Genç mühendis kuşaklarının örgütlenme deneyimleri de aynı ölçüde zayıf. Ancak öte yandan her yıl binlerce yeni genç mühendis okullarından mezun olarak kapitalist rekabet koşullarının içerisine itiliyorlar. Kitlesel mücadele ve örgütlülük zemini burada nesnel olarak vardır ve büyümektedir. Son dönemde kriz -ilk örnek ve deneyimler 2001 krizinde yaşandı- burjuvazinin saldırısını arttırdığı oranda emekçi mühendislerin sıçramalı bir gelişimine zemin hazırlıyor. Mücadele ve örgütlülük açısından arayışlar artıyor.
Üretimde sürekli dönüşüm, tüm toplumsal kesimlerin aralıksız sarsıntıya uğratılması, sonsuz güvensizlik ve hareket, burjuva döneminin tüm ötekilerden ayırt edici niteliğidir. Tüm yerleşmiş ilişkiler, doğurdukları eski değer yargıları ve görüşlerle birlikte çözülüp dağılmakta, yeni oluşanlarsa daha kemikleşemeden eskimektedir. Kalıcı ve duran ne varsa buharlaşıyor, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşüyor ve insanlar nihayet yaşam tavırlarına, karşılıklı ilişkilerine, ayılmış gözlerle bakmak zorunda kalıyorlar.(Manifesto)

Emekçi mühendisler giderek daha fazla gerçek sınıfsal-toplumsal koşullarına ayık gözlerle bakıyorlar.(*)
*** 
Kurultayda ele alınan konuların ‘çözüm’ halkası içerisinden de ele alınması hem bir olumluluk ve hem de bir tehlike içeriyor. Çözüm’ün konuşulması, konulması olmazsa olmazdır. Aksi durumda salt analizle, sorunların dökümü ve sergilenmesi ile yetinecek bir yaklaşım üstü örtük olarak ve fark etmeden umutsuzluğu besler. Marks’ın Feuerbach üzerine tezlerinden 11.si: ‘Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa aslolan onu değiştirmektir.’ der. Emekçi mühendislerin de analizlerini, değerlendirmelerini, tebliğlerini bu bakışla, kendi yaşam koşullarını, proletaryanın koşullarını faklılaştırmak amacıyla ele almaları, kaleme almaları gerekir. Ancak şunu da unutmamalıyız. Yakın ve kolay bir başarı olmayacaktır burada. Bu uzun soluklu bir mücadele ve örgütlenme süreci olacaktır.

Ne var ki sanayinin gelişmesiyle proletarya yalnızca çoğalmakla kalmaz; giderek daha büyük kitleler halinde yoğunlaşır, gücü artar ve gücünü daha fazla duyumsamaya başlar. Makineleşme giderek iş ayrımlarını törpüledikçe ve ücretler hemen her yerde aynı düşük düzeye indikçe proletaryanın kendi içindeki çıkarlar ve yaşam durumları da giderek daha bir eşitlenir. Burjuvaların kendi aralarındaki rekabet ve bundan doğan ticaret krizleri, işçi ücretlerinde sürekli daha fazla dalgalanmaya neden olur; makineleşmenin artan bir hızla gelişmesi ve sürekli daha iyileşmesi, işçilerin bütün yaşamsal konumlarını güvensizleştirir; tek tek işçilerle tek tek burjuvalar arasındaki çatışmalar giderek daha çok iki sınıf arasındaki çatışma niteliğine varır. İşçiler, burjuvalara karşı koalisyonlar [İngilizcesinde: Birlikler (sendikalar) —çev.] oluşturmaya başlarlar; ücret mücadelesini birlikte verirler. Ara ara yükselen isyanları beslemek için kendi içlerinde sürekli birlikler oluştururlar. Yer yer mücadele ayaklanma boyutuna varır.

Zaman zaman işçilerin kazandığı olur, ama bu zafer geçicidir. İşçilerin mücadelesinin esas sonucu, o anki başarı değil, sürekli genişleyen birleşmeleridir. Bu birleşmeye, büyük sanayinin ürettiği ve değişik yerlerdeki işçilerin birbirleriyle bağlantısını sağlayan gelişen ulaşım ve iletişim araçları da yardımcı olur. Zaten aynı nitelikteki pek çok yerel mücadelenin ulus ölçeğinde bir mücadele, bir sınıf mücadelesi olarak yoğunlaşması için yalnızca birleşmeye ihtiyacı vardı. Ama her sınıf mücadelesi siyasal bir mücadeledir. Ve ortaçağ kentlilerinin o zaman ancak komşu yerleşimleri birbirine bağlayabilen yol koşullarında yüzyıllarını alacak bu birleşmeyi, modern proleterler, demiryolları sayesinde birkaç yılda başarabiliyorlar.(Manifesto)

Emekçi mühendislerin ücret ve çalışma koşullarını iyileştirme temelinde burjuvalara karşı mücadele deneyimi yok denecek kadar az. Tek tek işçilerle, tek tek mühendislerle tek tek burjuvalar arasındaki çatışmalar yok değil. Bu tekil örneklerin çoğalmasına, birleşmesine, iki sınıf arasındaki çatışma niteliğine ve yaygınlığına kavuşturulmasına ihtiyaç var. Ücret iyileştirmeleri, daha iyi koşullarda bağıtlanmış ve işgüvencesi hükümlü sözleşmeler, işbırakmaların, işçi grevlerinin bir parçası olma deneyimleri çok sınırlı ve tekil olarak vardır, ancak bunlar çoğaltılarak propaganda edilmeli, genelleştirilmelidir. Bu mücadelelerde emekçi mühendisler zaman zaman kazanacaklardır. Emekçi mühendislerin böylesi mücadele deneyimlerine, bunların çoğaltılmasına, kazanımla çoğaltılmasına ihtiyacı var. Tekil örnekleri kural dışı olmaktan çıkararak çoğaltmalıyız. Diplomalı işsizlik tehdidiyle mücadele temelinde, emekçi mühendislerin birliğini öğrencilik sıralarından başlayarak kurmaya yönelmeliyiz. Bugünün düzlemi budur.
Unutulmaması gereken, merkeze konulması gereken esas ölçüt, emekçi mühendislerin kolektif sınıf bilincinin, davranışının, eyleminin, örgütlülük ve mücadele birliğinin geliştirilmesidir. Mücadelesinin sınıfa karşı sınıf niteliği kazanmasıdır. Aksi durumda burjuvazi her ticari dalgalanmada, her aşırı üretim krizinde geçmiş dönemde sağlanan kısmi ekonomik kazanımları gasp ederek geri almaya yönelmektedir. Salt ekonomik kazanımla sınırlı, ücret sendikacılığının tarihsel sınırları ve yetersizliği kriz dönemlerinde bu yüzden daha da belirginleşir. Doğru yaklaşım bu yüzden uzun soluklu, stratejik bir bakışla, günün tekil mücadelelerini çoğaltmak ve birleştirmek, emekçi mühendislerin arayışlarına kitlesel sınıf hareketinin etkin bir parçasını örgütleme perspektifiyle yönelmek ve yanıt olmaktır.
Bu aşamada örgütlenme biçimlerinde esnek davranmak ve amaca uygun çok biçimli modelleri, işlev temelinde bir arada kullanmak en doğrusu olacaktır. Komünist Manifesto’nun kaleme alındığı koşullarda ‘birleşmeyi, modern proleterler, demiryolları sayesinde birkaç yılda başarabiliyorlar’dı; bugün bilgisayarlı iletişim teknolojilerinin gelişimiyle anında haberleşme, çoklu paylaşım, sınırları ve mesafeleri aşarak bilgi ve deneyim akışını sağlayacak araçlar emekçi mühendisin kullanım kolaylığındadır. Odaların mesleksel özellik ve niteliği gereği her iki sınıftan (burjuva ve proleter) mühendislerin bir arada bulunuşu, karakter ve talepler yönüyle zayıflatıcı bir etkide bulunmaktadır. Her şeye karşın meslek odaları olmazsa olmaz temel bir nitelik taşımaktadırlar, doğru yaklaşım bu kuruluşlarda emekçi mühendisin sesinin, talep ve politikalarının hâkimiyetini tesis etme biçimiyle bir mücadeleyi içermelidir. Emekçi mühendislerin çalışılan işkolu temelinde işçi sendikalarında örgütlenmesinin önündeki engeller aşılmalı, esinleyici örnekler mühendislerin toplu üye olmaları biçimleriyle de yaratılmalıdır. Sendikal bürokrasi ve ihanet şebekelerinin varlığına karşın yine de başlı başına bu olasılığın kendisi bile heyecan vericidir. Sendikalaşma perspektifi öncü bilinçli emekçi mühendisler için parçası olduğu sınıf hareketine daha yakın ve içerden bir önderlik geliştirmek için güçlü bir olanak sunmaktadır. Bir olasılık olarak kategorik olarak reddetmemekle birlikte emekçi mühendislerin ayrı sendikalaşmasından ziyade sınıf sendikalarında örgütlenmesi tercih edilmelidir. Geleneksel sendikal yapı ve yasalarla sınırlı da düşünmeksizin işyeri, üretim zinciri ve havza temelinde ayağı sağlamca yere basan, mühendislerin de parçası olduğu güçlü öncü işçi birliklerini oluşturmak ve temsilcilikleri geliştirmek, bundan her koşulda vazgeçmemek ve sendikal yapının karşısında da eritmeden bir güç oluşturarak var olmak önem taşımaktadır.
*** 
Kurultaya etkin bir katılım için, hedeflenen geniş kapsama denk biçimde her bir başlık içerisinden ayrı ayrı ve somut yanıtlar oluşturmak gerektiği kadar, daha önemlisi, tüm başlıkları kapsayan ve hepsine ışık tutacak olan bir eksensel yaklaşımın geliştirilmesi zorunludur. Eksene dair temel bir yaklaşım olarak,
1) Krize karşı palyatif, gelip geçici değil köktenci, sorunun temellerine inen ve temelli bir yanıt geliştirecek olan, sistemsel bir karşı çıkışı, devrimci bir çözümü güncelleştirmek,
2) Krizin daha açık biçimde sergilediği ve keskinleştirdiği emek-sermaye çelişkisini temele alarak kapitalizme karşı sosyalist bir ekseni güncelleştirmek,
3) Her ikisini birlikte ifade edecek olursak, ‘devrimci bir sosyalizmin’, ya da ‘sosyalist devrimin’, yani işçi sınıfının ve toplumun birlikte kurtuluşunun propagandasını yapabilmeliyiz.
Parça sorunların çözümünde böylesi bir bütünsel eksenden yola çıkmak esaslı farkı oluşturacağı gibi, bu yaklaşım ana hatlarıyla hâkim olduğu oranda kurultayın da bilimsel ve maddi-örgütsel dönüştürücü değerini yükselten bir rol oynayacaktır.
Son sözü ve emekçi mühendisin mücadelesi için esas vurguyu yine Manifesto’dan alalım:

Burjuva sınıfının esas varlık ve egemenlik koşulu, servetin özel ellerde birikmesidir, sermayenin oluşması ve artmasıdır; sermayenin koşulu ise ücretli emektir. Ücretli emek yalnızca işçilerin kendi aralarındaki rekabete dayalıdır. Taşıyıcısı ister istemez ve engelsizce burjuvazi olan sanayinin ilerlemesi, işçilerin rekabet yoluyla yalıtılması yerine onları bir araya getirerek devrimci birleşimlerini sağlamakta. Demek ki büyük sanayinin gelişmesiyle burjuvazinin üretim yaptığı ve ürünü sahiplendiği kendi temeli ayağının altından çekilmektedir. Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Onun yıkılması da proletaryanın zaferi de aynı oranda kaçınılmaz.

Burada emekçi mühendisler de muhakkak kendi tarihsel rollerini sergileyecekler. Bu da kaçınılmaz…
DİPNOT: 8-9 Mayıs 2009 tarihinde MMO Bursa Şubesinin yürütücülüğünde gerçekleştirilen 11. Otomotiv Sempozyumu’nda Ceren Yay’ın sunduğu tebliğ içerden ve sade diliyle emekçi mühendislerin kendi yaşam ve çalışma koşullarına ilişkin ‘ayık gözlerle’ baktıkları, nesnel ve çarpıcı bir değerlendirme ve sorgulama örneği olarak not edilmelidir.
Kaynak: alinteri.org

Spread the love