Sur’da acele kamulaştırma: Öncesi-ötesi – Cihan Uzunçarşılı Baysal (Sendika.Org)
Spread the love

Sur süreci burada da bitmez; daha doğrusu süreç artık Sur’dan dışarıya taşmıştır ve hemen her yer iktidar tarafından Sur kılınabilir. Başta Okmeydanı, Armutlu, Gazi…tüm direniş mekanları ve mahalleleri ve de iktidarın başını ağrıtabilecek diğerleri için artık süreç Sur’dur!

sur-tepeden

Açılımın sona ermesinin ardından öncelikle Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi gibi merkezlerde başlayan çatışmalar sonucunda ablukalar ve süresiz sokağa çıkma yasakları ile yaşam hakkı başta olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir olağanüstü hal rejimi bölgede tesis edildi. Resmen ilan edilmediği için hukuki bir çerçeveye sahip olmayan dolayısıyla hukuksuzluk içinde at koşturarak gücünü zordan alan bu olağanüstü hal durumu, insan olanları insanlığından utandıran fütursuz bir vahşetle yönetildi. Masum sivillerin, çocukların hedef alınabildiği, cenazeye saygının ihlal edildiği, sömürge güçleri misali yöre halkının rencide edildiği, zorla tahliyelerin dayatıldığı…adeta 90’lara dönüş diyebileceğimiz bir süreçle karşı karşıya kaldık. Nitekim BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin yayımladığı 1 Şubat 2016 tarihli Acil Çağrı da bazı bölümlerinde diplomatik nezaketi göz ardı edecek kadar sert bir şekilde bu gidişata dikkat çekmiştir.

Diyarbakır’ın kalbi olarak tanımlanan ve 2015’de UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınan Sur ilçesi, yukarıda sayılan ihlallerin yanı sıra, diğerleri gibi, kentsel mekan üzerinden bir başka ihlali ve şiddeti de yaşadı. Bir kentin yakılıp yıkılarak yok edilmesi diye tanımlanan “urbicide” ya da “kentkırım”, Sur’un binalarını, mahallelerini kullanılmaz hale getirirken tescilli tarih ve kültür varlıklarını da harap etti. Daha önce bu sitede[1] ve bir başka yayında[2] açtığımız üzere Naomi Klein’in Şok Doktrini çalışmasında anlattığı “Felaket Kapitalizmi” Sur’da uygulamaya konuldu. Klein, felaket beklentileri zamanlarında ya da felaketlerin ertesinde oluşan olağanüstü hal durumlarının sermayeye büyük fırsatlar sunduğunu ve böylece olağan zamanlarda gerçekleştiremeyeceği ya da zorlanacağı projelerini, atılımlarını böyle zamanlarda rahatlıkla uyguladığını yazar. Bir misal, New Orleans sel felaketidir. Bu korkunç afetin ardında yatan insanlık dramı sermayenin iştigal alanı olmaz; tam aksine, ne zamandır göz diktikleri ancak üzerlerindeki sosyal konutlar nedeniyle ele geçiremedikleri arsaları üzerlerindeki konutlar ile dümdüz eden sel şimdi kendilerine müthiş bir fırsat sunmuştur: “Sosyal konutları nihayet New Orleans’dan temizledik. Biz bunu başaramadık ama Tanrı başardı!”. Sur’dan bakarsak, burada bu işi başaran askeri kentçilik olmuştur. Kentsel alanlara yönelik tehditleri bertaraf etmek üzere devreye giren müdahale, kentsel mekanları vahşi bir şekilde yeniden düzenleyip çoğunu da tamamen silerken, marka kent formasyonu ve emlak spekülasyonu için bir “tabula rasa” ya da Klein’in deyimiyle sermayenin imzasını atacağı boş bir tuvali de yaratmıştır. TOKİ ve sermaye, göreve çağrıldıkları üzere, artık kolaylıkla Sur’a girebilirler.

Paris’in dar sokaklarını dümdüz ederek geniş bulvarlara dönüştüren, kenti de denetim ve gözetim aygıtlarına göre yeniden tasarlayan ve böylece direnişçilerin örgütlenmelerini engelleyen Belediye Başkanı Baron Haussmann misali, Yeni-Haussmancılık da Sur’da operasyonlar ertesinde görünür olmuştur. İlçenin operasyonlar öncesi ve sonrası fotoğrafları karşılaştırıldığında yepyeni caddelerin açıldığını, binaların yıkılarak var olan sokakların genişletildiklerini, yeni ve geniş meydanlar yapıldığını; kısaca mevcut kentsel mekanların kolaylıkla denetim ve gözetim altına alınabilmeleri için yeni baştan tanzim edildiklerini ya da askerileştirildiklerini görmekteyiz. “Dört Ayaklı Minare’den Yeni Kapı’ya kadar düz ve geniş bir yol açmışlar. Bu koruma amaçlı planda yok. Resmen araç yolları açmışlar ve kalekolların birbirlerine ulaşmasını sağlayan yollar yapmışlar…[3]”

Öte yandan, 2009 tarihli Diyarbakır Tarihi Sur Koruma Bandı Projesi ile TOKİ zaten Sur’a girmiştir. TOKİ ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan protokol sonucunda ilçedeki dört mahalle kentsel dönüşüm kapsamına alınmış ve bu mahallelerde hak sahibi kabul edilenlerden sözleşmeleri imzalayanlar Kayapınar ilçesinin Çölgüzeli mahallesindeki TOKİ konutlarına yeniden iskan edilmişlerdir. “Cevatpaşa-Fatihpaşa mahallelerinden 231 mülk sahibi ve 63 kiracıya, Alipaşa-Lalebey mahallelerinden ise 287 mülk sahibi ve 144 kiracıya çekilen 7 kura sonucu Çölgüzeli’ndeki TOKİ konutları tahsis edilmiştir. 2012 yılında proje kapsamına giren mahallelerde özellikle harabe halindeki yapılar ile Çölgüzeli’ne gitmeyi kabul edenlerin evleri yıkılmıştır [4]“. Ancak, Alipaşa ve Lalebey’de ikamet edenlerin çoğunun direniş başlatması nedeniyle bu proje askıya alınacak ve TOKİ mahallelerdeki yıkım sürecini tamamlayamayacaktır. Bugün ise TOKİ bu fırsatı ele geçirmiş bulunmaktadır.

Burada üzerinde durulması gereken konu, yerel yönetimler ile (Diyarbakır ve Sur) merkezi yönetimin gecekonduları Sur’dan temizlemede yaptıkları işbirliğidir. Ortak amaç, çağın neoliberal kent vizyonu ile uyumlu olarak kentte “pis”, “çirkin”, “çarpık” göze batan ne varsa temizlemek ve böylece Sur’u markalaştırarak yatırımcılara pazarlanma şansını artırmaktır. Zamanın Sur Belediye Başkanı’nın görüşleri de gidişatı teyit eder : “Sur içinin veya Sur Belediyesi sınırlarının imara açılması çalışmalarını önemsiyoruz çünkü kentin yeni yüzü olacak buralar.” Sur’u bir açık hava müzesine dönüştürerek turistik ve ticari çekim merkezi yapmak böylece Diyarbakır’ın da marka değerini yükseltmek hedeflenmektedir. Dönem, AB süreci Türkiye’sinde, çok kültürlü, çok kimlikli Diyarbakır’ın sürece cuk oturduğu, kentte birçok STK’nın AB projesi yürüttüğü, festivallerin yanı sıra kültür, sanat etkinliklerinin de kentte önemli yer tuttuğu bir dönemdir. Öte yandan, tarihi surlar ve surdibi, Diyarbakır’ın çok kültürlü geçmişine referansla, çoğulcu yapısını cismani olarak gözler önüne getirdiklerinden önemlidir. Sosyolog Sharon Zukin’in de ileri sürdüğü üzere, tarihi bölgelerin korunmasına yönelik planlama ve diğer kültürel stratejiler herşeyin metalaştırılarak pazara çıkartıldığı neoliberal sistem içinde soylulaştırmanın ve emlak spekülasyonlarının hizmetine koşulabilirler[5]. Nitekim 2 Mart 2011 tarihli Radikal gazetesi Diyarbakır’da tavan yapan emlak fiyatlarına dikkat çeker: “Diyarbakır, arsa fiyatında 5 yılda meydana gelen 50 kat artışla ‘taşı toprağı altın’ olarak tanımlanan İstanbul’a adeta nispet yapıyor.” 2004 yılında 500 lira eden bir dönüm arsanın fiyatı 70 bin liraya çıkmıştır: “Çocukluğumdan beri bu köyde oturuyorum. Tarlalar son aylarda borsa gibi işlem görüyor. Kimin aldığı, kimin sattığı belli değil. Arsalar sürekli el değiştiriyor.” Marka kent tasavvuru doğrultusunda Diyarbakır da yerel ve merkezi yönetimler eliyle yeniden yapılandırılmaktadır. Aynı dönemde lüks kapalı siteler Diyarbakır’a girer. Kentin çok kültürlülüğünün/çok kimlikliliğinin kentin pazarlanmasında kullanışlı bir araç olarak devreye sokulduğu bu dönemde, kent paradoksal bir biçimde sosyo-mekansal olarak ayrıştırılmaktadır!

2012’de çıkartılmış olan 6306 sayılı afet yasası, sıcağı sıcağına Sur’a uygulanır. Protestolar nedeniyle yarım kalan dönüşüm projesinin tamamlanabilmesi ve kenti terk etmeyen gecekondu nüfuslarının markalaştırılma yolundaki kentten temizlenebilmeleri için Sur İlçesi 2012’de 6306 sayılı afet yasası kapsamında riskli alan ilan edilir. Böylece TOKİ’nin de üzerinde yer alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) sürece dahil olur. Şaşırtıcı olan ise bu karara karşı belediyelerden, yerel kurumlardan ya da vatandaşlardan hiçbir hukuki itiraz gelmeyişi; tek bir davanın dahi açılmayışıdır. Direniş mahallelerinin bu aşamada neden gerekli hukuki itirazları yapmadıkları başka bir muammadır! ÇŞB ilgili sayfadan riskli alanla ilgili kamulaştırmaların başlatıldığını ve devam edeceğini görürüz.

d_ayakli_m

Ancak süreç bir aşama daha ileriye götürülür ve 25 Mart 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararına göre Sur’daki 15 mahallede toplam 368 adada 6 bin 300 parselin acele kamulaştırılmalarına karar verilir. Bu, 187 hektar kapsamında bir alan olup 2012’de riskli alan ilan edilen bölgenin de içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, hukuki dayanağı 2012 tarihli hiç itiraz görmemiş riskli alan kararıdır. Acele kamulaştırılan parseller üzerinde Sur belediyesine ait hizmet binası, bazı oteller, Dengbej Evi, Cemil Paşa Konağı, vakıf mülkleri hatta kiliseler ve mülkleri bulunmaktadır. Sur’da ilan edilmemiş bir OHAL, resmen kabul edilmemiş bir iç savaş durumu da böylece kentsel mekan üzerinden resmiyete dökülmüş olur çünkü acele kamulaştırma olağanüstü hal koşullarında, savaş, afet koşullarında başvurulan bir hukuki araçtır. Bu nedenle de bugüne dek hemen tüm acele kamulaştırma kararları yüksek yargıdan dönmüştür. Askerileştirilmiş kentsel mekanlarıyla, TOMA’lar ve bilcümle savaş aygıtının ablukasındaki Sur için ne yazık ki çok olumlu birşey diyemiyoruz!

Öte yandan, tamamen tepeden inme bir yöntemle kentsel mekanlara ve mülklere el koyma anlamına gelen acele kamulaştırma, yerel yönetimler ile merkezi yönetim arasında kentsel mekan bağlamında süregelen ittifakın da sonlandığına; daha doğrusu merkezi yönetim tarafından sonlandırıldığına işaret etmektedir. Diyarbakır’ın kendine özgü çoğulcu, çok kültürlü, çok dilli geçmişini metalaştırıp kentin markalaştırılmasına koşan ve temizlenmiş estetize edilmiş tarihi mekanları ile Sur’u da bir açık hava müzesine dönüştürme yolunda anlaşan yerel ve merkezi aktörler, Açılımın sekteye uğramasıyla muhalif taraflara savrulmuşlardır. Merkezi iktidar kentsel mekan üzerindeki hegemonyasını tesis etmek için acele kamulaştırmayı devreye sokarak ittifakı bitirmiştir. Şok doktrini vasıtasıyla yeniden tanzim edilecek kentsel mekanlarda bu kez çok kültürlülük / çok kimliklilik değil Diyarbakır’ın tüm kadim kültürlerinin yansıdığı kentsel mekanlarında bunların Selçuklu-Osmalı potasında eritilmesine şahit olabiliriz. Kenti yeniden ve kendi ideolojisine göre tanzim edecek olan iktidar , kentin hafıza mekanlarını da bu doğrultuda yeni baştan düzenleyeceğinden kentin kolektif hafızasının silinmesi tehlikesi,dolayısyla kentkırımın bir aşama ileriye taşınması söz konusudur. İlçedeki mülklerin el altından AKP’lilere satıldığı söylentileri, Sur’u ziyaret eden Başbakan Davutoğlu’nun Sare Hanım ile buradan bir ev alma arzusunu beyanı ve Başbakan’ın basına ve kamuoyuna buradan yaptığı açıklamada kentin İslami kimliğini öne çıkartması…Tüm bunlar birlikte okunduğunda karşımızda nasıl bir Sur tasavvuru bulunduğunu, mekanın kadim geçmişinden ve bağlamından kopartılarak yeniden ve ne şekilde dizayn edileceğini kolaylıkla anlayabiliyoruz!

Sur süreci burada da bitmez; daha doğrusu süreç artık Sur’dan dışarıya taşmıştır ve hemen her yer iktidar tarafından Sur kılınabilir. “Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi ve…” cafcaflı sözcüklerle cilalı son Torba Yasa başta riskli alanlar olmak üzere kentsel mekana yeni müdahaleler getirmektedir. Burada bizi ilgilendiren madde: “…kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yapı ve altyapısı hasarlı alanlar; fen, sanat norm ve standartlara uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla Bakanlar Kurulu’nca riskli alan olarak kararlaştırılabilecek. Üzerindeki toplam yapı sayısının en az yüzde 65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskan ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar da riskli alan olarak açıklanabilecek.” Maddenin diğer sakıncalı başlıkları bir yana dikkat çekmek istediğimiz anahtar cümle giriş cümlesidir, “…kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde.” Böylece içi doldurulmamış bir “kamu düzeni ve güvenliği” kavramının ardına sığınan iktidar başının ağrıdığı her bölgeyi riskli alan ilan edebilecek dahası bu Torba Yasa sayesinde kararları için bilimsel rapor gerekliliği de aranmayacaktır! Başta Okmeydanı, Armutlu, Gazi…tüm direniş mekanları ve mahalleleri ve de iktidarın başını ağrıtabilecek diğerleri için artık süreç Sur’dur!

[1] http://ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=17002&LangID=E

[2] Cihan Uzunçarşılı Baysal ;”Haussmann Sur’a TOKİ Göreve” sendika.org 16.01.2016 http://sendika10.org/2016/01/haussmann-diyarbakir-sura-toki-goreve-cihan-uzuncarsili-baysal/

Cihan Uzunçarşılı Baysal “Sur’da acele el koyma ya da kentsel mekan üzerindeki mutabakatın sonu”; Evrensel Pazar; 3.04.2016 http://www.evrensel.net/haber/276630/surda-acele-el-koyma-ya-da-kentsel-mekan-uzerindeki-mutabakatin-sonu

[3] Nakleden Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanı Nevin Soyukaya. “Sur’u dümdüz etmişler” ; Cumhuriyet Gazetesi; 4.04.2016

[4] Diyarbakır Sur İlçesinde Kentsel Dönüşüm ve Abluka İlişkisi Analiz Raporu; Zan Enstitüsü Mart 2016 http://zanenstitu.org/surda-yikimin-iki-yuzu-kentsel-donusum-ve-abluka/

[5] Sharon Zukin. The Cultures of Cities; Blackwell 2006.


Spread the love