ŞPO: “Yerel Yönetimlerimiz Sınıfta Kalıyor”
Spread the love

Son 365 güne girerken bir kez daha uyarıyoruz; Yerel yönetimlerimiz sınıfta kalıyor…

29 Mart 2009 tarihinde gerçekleştirilen yerel seçimlerde göreve gelen yerel yöneticilerimiz için görev döneminin son 365 gününe girildi. Görev dönemlerinin dört yılını tamamlayan yerel yönetimlerimizin kalan bir yıllık süreyi de benzer biçimde tüketmeleri durumunda ‘sınıfta kalmak‘ kaçınılmaz görünüyor.

Önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek olan yerel yönetim seçimleri ile birlikte ülkemizin yerel yönetim sisteminde önemli değişimler yaşanacaktır. Yaşanacak değişimlerle bir yandan ülkemizde var olan büyükşehir sayısı 30‘a yükselirken, diğer yandan bu 30 kentte büyükşehir sınırları il sınırlarına kadar genişletilmiş olacak, varlıkları Cumhuriyet öncesine uzanan bazı beldeler de dahil olmak üzere, belde belediyelerimizin önemli bir bölümü kapatılmış olacaktır.

Nüfusu 2.000‘in altına düşen beldelerle birlikte büyükşehir belediye sınırları içinde kalan belde belediyelerinin de kapatılmasıyla, Türkiye‘de belediyelerin yaklaşık % 60‘ı tarihe karışacaktır. Yaşanacak bu gelişmeyle birlikte kapanacak olan beldelerin seçilmiş başkanlarının isimleri tarihe beldenin ‘son belediye başkanı‘ olarak geçecektir. Kuşkusuz bu durum, gerek bu konumda olan belediye başkanlarının ve gerekse kapanacak beldenin yaşayanlarının belleklerinde hüzünlü bir anı olarak yer edecektir.

Gerek kadro, gerek ekonomik güç ve gerekse donanım açısından büyük bölümü yeterli hizmet vermekten uzak olduğu bilinen belde belediyelerinin kapatılmasıyla ‘hizmet kalitesinde bir artış‘ beklentisi dile getiriliyor olsa da, belediyesi kapatılacak beldeler açısından, seçim sonrasında gelecek günlerin geçmişin yetersiz belediye hizmetlerinin arandığı günlere dönüşmesi de büyük olasılık.

Geçen dört yıllık süre içinde kentlerimizde bir önceki dönem ile karşılaştırıldığında sorunların giderilmesi açısından önemli adımların atılamamış olması, sorunların büyüyerek devam ediyor olması, geçmişte yapılan hataların ısrarla sürdürülüyor olması, bazı yetkilerin yolsuzluk aracı olarak kullanılmasından vazgeçilemiyor olması geleceğe ilişkin umutlarımızı karartıyor.

Bu kapsamda, geçen dört yıllık süre boyunca;

Belediyelerimizin çağdaş ulaşım sistemlerine yönelik yatırımları yine çok kısıtlı kalmış, başta metro inşaatlarını Ulaştırma Bakanlığı‘na devretmek zorunda kalan Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, belediyelerimiz metro vb. yatırımlar konusunda sınıfta kalmıştır. Çağdaş ulaşım kararlarını yaşama geçiremeyen belediyelerimiz, ne yazık ki bu süre içinde de ulaşım sorunlarına kalıcı çözüm üretmekten uzak altgeçit yatırımları ve teleferik girişimleri ile halkı oyalamayı tercih etmişlerdir.

Kentlerimizde otopark konusunda yaşanan büyük sorunun çözümü konusunda bu dönemde de başarılı uygulamalar sergilenememiş, yaşam çevrelerinde otopark sorunu yaşayan toplum kesimlerinin beklentileri karşılanamamış, sokaklarda ve kaldırımlarda yaşanan özel araç işgali geçen dört yıl boyunca da sürmüştür. Kent merkezinde araçlarına park yeri arayanlar, sokak aralarında otopark mafyası ile baş başa bırakılmıştır.

Van Depremi‘nin yarattığı travmatik ortamda birbiri ardına yapılan yasal düzenlemelerle, anayasal hakları kısıtlayıcı düzeyde zorlayıcı biçimde geliştirilen “kentsel dönüşüm” kararları, belediyelerimizin yeni rant oyuncaklarına dönüşmüştür. Yaşanacak afetlerde insanların yaşamlarını yitirmesini engelleme amacıyla yapıldığı iddia edilen kentsel dönüşüm projeleri, Samsun Canik örneğinde olduğu gibi doğrudan afete konu hale gelmiş, afetten korunmak için TOKİ konutlarına yerleştirilen çocuklarımız, dere yatağında yapılan konutların bodrum katlarında yaşamını yitirmiştir. Canik‘te yaşananlar, bu yerel yönetim döneminin yüz karası uygulamalarından biri olarak öne çıkmıştır.

Yerel yönetimlerin elinde bir bölümü hukuk dışı rant operasyonlarının aracına dönüşen kentsel dönüşüm uygulamaları ile sosyal adalet yok edilmiş, toplum kesimleri arasında ayrıcalıklı uygulamalar yaygınlaştırılmış, daha sağlıklı yaşam alanları elde etme iddiası sözde kalmış ve kentsel yaşam kalitesi onarılamaz biçimde düşürülmüştür.  

Muhalefete mensup belediye başkanları kesintisiz müfettiş incelemelerinden yakınırken, iktidara mensup belediyelerde benzer bir durumun gözlenmemesi, bu belediyelerde denetimlerin gereği gibi yapılmaması, imar ve planlama yolsuzlukları konusunda bu belediyeleri daha da cesaretlendirmiştir.

Yerel yönetimlerin haksız, hukuksuz, planlama karşıtı uygulamalarından binlercesi yargıya taşınmış ve idari yargı tarafından iptal edilmiştir. Çok sayıda yargı kararına rağmen belediye yönetimleri yargı kararının gereğini yapmaktansa, fiili durum yaratmayı tercih etmiş, bazı kentlerimiz hukuksuzluğun belgesine dönüşen yapılarla donatılmıştır. Yerel yönetimlerin hukuksuz uygulamaları yargı kararlarıyla belgelenmişken ve belediyeler bu hukuksuzlukları yargı kararlarına rağmen ortadan kaldırmamakta direnirken, bu kararları alanlar hakkında gerekli ceza soruşturmalarının açılmamış olması da bir başka yüz karasıdır.

Özellikle büyükşehirlerimizde özel proje, çılgın proje, kent yenileme, dönüşüm vb. isimlendirmelerle plan kararlarından bağımsız yürütülen rant projeleri ile kent kimliğinin oluşumunun asli unsurlarından olan kültürel değerlerimiz büyük bir risk altına girmiş, kentsel kimliğin yitirilmesi hız kazanmıştır.

Belediyelerimizin büyük bölümü altyapı konusuna hak ettiği önemi vermemiş, kentlerde altyapıdan kaynaklı sorunlar giderek daha da büyümüştür. Bugün geldiğimiz noktada, ülkenin başkentinde bile sokaklarda yürümek bile tehlikeli hale gelmiş, olağan yağışların her seferinde kent içi sellere dönüşmesi altyapı yetersizliğini gözler önüne sermiştir.

Yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle; alt geçitler, sokaklar, okul bahçeleri, bodrum katlar kentlerde yağışlarda uzak durulması gereken mekânlara dönüşmüştür. Bu dönem içinde Rize‘de yaşanan kent içi seli gören ve yaşadığı kentin altyapısına güvenemeyen, tüm birikimini dükkânına depolamış esnaf açısından yağışlı geceler kâbus dolu, uykusuz gecelere dönüşmüştür.

Pek çok belediyemiz açısından, rantın yönlendirilmesinde ve paylaşımında elde edilen başarı (!) ne yazık ki belediyeler tarafından verilmesi gereken hizmetler açısından söz konusu değildir. Beş yıllık görev dönemlerinin son bir yılına giren yerel yönetimlerimiz açısından var olan tablo tam anlamıyla başarısızlıktır.

Kalan bir yıllık sürenin toplumsal çıkarları önceleyen kararlarla geçmesini diliyoruz.

Necati Uyar
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı


Spread the love