ŞPO Dünya Şehircilik Günü Bildirgesi
Spread the love

Bu yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü`nü, tıpkı yakın geçmişte olduğu gibi, kentleşmeye ve planlama ilişkin politikaların, kuralların ve yasal düzenlemelerin değişime uğratıldığı, tartışmaların yoğunlaştığı bir gündem içinde kutluyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada, yerel yönetimlerin yapısına ilişkin yasal düzenlemelerden, imar yasasına, kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin düzenlemelerden kıyı yasasına ilişkin düzenlemelere, yapı denetimine ilişkin düzenlemelerden, afet riskine ilişkin düzenlemelere ve dönüşüme kadar geniş bir yelpaze içinde planlamaya ilişkin tartışmalar tüm yoğunluğuyla sürmektedir.

Yapılmakta olan yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelere koşut sürdürülen uygulamalar, yalnızca kentsel mekânı değil, tarım alanlarını, orman alanlarını, meraları, yaylaları, sayısız HES projeleri ile akarsuları etkilemekte, doğal varlıklarımızı geri dönülmez biçimde tahrip etmektedir.  

Kentleşme Şurası gibi ortak akıl arayışlarına, KENTGES belgesi gibi kamusal taahhütlere rağmen, ortak aklın ürünü olan doğrularla çelişen düzenlemelerin yasalaştırılmasına devam edilmektedir. Kentleşmeye ilişkin süreklilik gösteren ve çoğu zaman birbiriyle çelişen yasal düzenleme çalışmaları, planlama alanında kuralsızlığın egemenliğini büyütmektedir.    

Kentlerimizin bilimin ve tekniğin gerektirdiği nitelikte planlanabilmesini, afetler açısından sakınımı önceleyen planlama kararların geliştirilmesini sağlayacak, ülkemizin gerçek anlamda ihtiyacını karşılayacak yasal düzenlemeler yapılamazken, 2004 yılından günümüze uzanan süreçte “kentsel dönüşüm” kavramı çevresinde yoğunlaşan düzenlemeler birbiri ardına gündeme taşınmaktadır.

Ancak yaşanan gelişmelere bakıldığında, kentsel dönüşüm kavramının tartışılmaya başlandığı ilk günden bu yana, yasada tanımlanan ve kamuoyu açısından genel doğrulara karşılık gelen amaç tanımıyla da uyumlu olmayan uygulamaların “deprem korkusu” da kullanılarak dayatıldığı görülmektedir. 

Özellikle bazı belediyeler tarafından “kentsel dönüşüm” adıyla sürdürülen proje çalışmaları, yasada tanımlanan amaçla hiç bağdaşmayan, değerli kent arazilerine ve burada oluşacak rantlara el koymaktan öte başka bir amacı bulunmayan uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. Ülkemizde gerçek anlamda afetlerden sakınan bir kentleşme sürecinin yaşanabilmesi için, kentsel dönüşüm adı altında başlatılmış olan ve yasada tanımlanan amaçla ilgisi olmayan, yasal düzenlemelere karşı toplumun inancını tüketen projelerin uygulanması durdurulmalıdır.

Tüm kentlerde dönüşüm açısından öncelikli, yüksek riskli alanlar ve yapılar toplumsal uzlaşma ile belirlenmeli, gerçek anlamda risk taşıyan alanlar ile riskli yapıların yoğunlaştığı alanlar dışında, rantı önceleyen projelerin geliştirilmesi engellenmelidir.  

Yaşamın ve barınmanın güvence altına alınması, insan onuruna yaraşır,  kentsel standartları yüksek yaşam alanlarının oluşturulması, kentsel hizmetlerden herkesin eşit bir biçimde yararlanması devletin öncelikli görevleri arasındadır. Bu amaçla kentsel mekânın sağlıklılaştırılması, standartların yükseltilmesi, jeolojik açıdan riskli alanların boşaltılarak buradaki halkın yaşama elverişli alanlara taşınması amacıyla projelerin geliştirilmesinin gerekliliği tartışılmazdır.

Ancak bu amaç arkasına gizlenen,  hedefi ve vizyonu rant ile sınırlı dönüşüm projelerinin toplumsal açıdan meşruiyeti tartışmalıdır. Bu yönüyle kabul edilebilir olmayan dönüşüm projeleri, bilimsel araştırmalara dayanmayan, plan bütünlüğünden kopuk, inşaat şirketleri tarafından kazancı yüksek yatırım alanı olarak görülen bölgelerde yürütülmekte, burada yaşayan halkın barınma hakkı hiçe sayılmaktadır. Toplumsal katılım ve sosyal adaletten yoksun bu projelere konu olan alanlarda günümüzde yaşayanlar karar süreçlerinin dışında tutulmakta, hak arayışları engellenmektedir.

16 Mayıs 2012 tarihinde yasalaşan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa, 2005 yılından bu yana sürdürülmekte olan Hukuk Devleti ve Sosyal Devlet ilkelerine aykırı uygulamaların gerçekleştirilmesinde kolaylaştırıcı düzenlemelerin vardığı son noktadır.

Bugüne kadar gerçekleştirilen ve aslen en temel insan haklarından olan barınma hakkına aykırı dayatmaların yaşandığı pek çok kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasında, yalnızca planlama ilkeleri değil, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri de ayaklar altına alınmıştır. Başlamış olan ve Hukuk Devleti ilkesi ile Sosyal Devlet ilkesine aykırı olduğu belirlenen uygulamalar da derhal durdurulmalıdır. 

Afet riski taşıyan yapıların zor kullanılarak yıkılması, bu yapılarda yaşayan yurttaşlarımızın yeni ve güvenli yapı yaptırmaya ya da satın almaya zorlanmasına yönelik uygulamalarda ekonomik açıdan güvenceye sahip olan taraflar yalnızca yapımcı inşaat şirketleri ve kredi verecek bankalardır.

Uzun yılların birikimini aktararak ve ağır borç yükü altına girerek konut sahibi olabilmiş yurttaşlarımız, yeniden benzer bir borç yükü altına giremeyeceği için kentlerimizde evsizlerin sayısı artacak, yoksullaşma daha da büyüyecektir. Böylesi bir sistemde kazanan inşaat sektörü ve bankalar, kaybeden toplumsal barış olacaktır.

Bugüne kadar başlatılmış olan uygulamalarda yaşanan sorunlar ile benzer uygulamalar nedeniyle gelecekte ortaya çıkması olası sorun tespitlerinden yola çıkarak, kentsel dönüşüm projelerinin toplum yararına yaşama geçmesini sağlamak amacıyla, TMMOB Şehir Plancıları Odası tarafından kentsel dönüşüm uygulamalarına yönelik temel ilkeler belirlenmiştir.

İlgili kurumlar tarafından gerçekleştirilecek uygulamalarda belirlenen ilkelere uygun davranılması, geçmişte örneklerini gördüğümüz anayasal hak ihlallerinin ve insan haklarına aykırı uygulamaların ortadan kaldırılmasına önemli katkı sağlayacaktır.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TEMEL İLKELERİ

Sağlıklı ve yaşanabilir bir kentsel çevre oluşturulabilmesi için, kent planlama disiplini içinde geliştirilmiş olan tüm planlama ilkeleri ve kuralları, planlama disiplininin bir parçası olan kentsel dönüşüm uygulamaları açısından da vazgeçilmezdir. Bu nedenle, geliştirilen tüm projelerde, kamu yararı ilkesine ve planlama ilkelerine ayrımsız biçimde uyulmalıdır.

Geliştirilen projelerde ekonomik, toplumsal, fiziksel, doğal ve çevresel koşullar birlikte ele alınmalı, proje alanlarına yönelik planlama kararları kent bütününe yönelik kararlardan koparılmamalı, ayrıştırılmamalı, üst ölçekli plan kararlarına aykırı uygulamalardan kaçınılmalı, projeler başta ulaşım kararları olmak üzere, olası çevresel etkileri analiz edilerek, kent planı ile bütünleşik olarak ele alınmalıdır.

Kentsel dönüşüme konu edilen alanlar ve yapılar açısından, tüm tarihsel birikimi ve kültürel zenginliği ortadan kaldıracak yıkım ve yeniden yapma dışındaki seçeneklerin; koruma, yenileme, iyileştirme, güçlendirme ve canlandırma seçeneklerinin öncelikle araştırılması ve tartışılması sağlanmalıdır. 

Dönüşüm projesine konu olan alanların yeniden yapılanmasında; konut alanlarının sağlıklı bir yaşam alanı niteliğine kavuşması için, sosyal ve teknik altyapı tesisleri ile çalışma alanlarına yönelik kararlar birlikte ele alınmalı, kentsel sosyal donatılar standartlara uygun olarak geliştirilmeli, teknik altyapının ve sosyal donatı tesislerinin konutlarla eş zamanlı biçimde kullanıma geçmesi sağlanmalıdır.

Projeler temelde rant artışını değil, can güvenliğinin sağlanmasını ve yaşam düzeyinin yükseltilmesini amaçlamalı, kentsel dönüşüm projeleri ayrıcalıklı imar hakkı sağlama aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu kapsamda tüm yapılaşmalara yönelik güçlü, kamusal yapı denetim sistemi yaşama geçirilmeli, uygulama sonucu oluşan rant artışları doğrudan kamuya kazandırılmalıdır.

Projelerin uygulanması hiçbir koşulda yaşayanlar açısından sosyal bir yıkıma neden olmamalı, konut dokunulmazlığı ve barınma hakkı ilkeleri, kiracıları da kapsayacak biçimde kamusal güvence altına alınmalıdır. Barınma hakkı sahipliği; mülkiyet belgesinden bağımsız, sağlıklı bir yaşam çevresi içinde, çağdaş, yaşanabilir konut hakkı olarak kabul edilmelidir.

Projelere doğrudan kamusal kaynak aktarımı da yapılarak, konut edinme koşulları proje alanında yaşayanların ödeme gücü oranında düzenlenmeli, uygulamaların tüm kesimler açısından dışlama ve tasfiyeye neden olması önlenmeli, olası geri ödemeler iskân sonrası başlatılmalıdır.

Proje alanında yaşayan ve projeden etkilenenlere mevcut konutundan daha küçük, daha niteliksiz, daha düşük sınıfta konut verilmemeli, diğer yandan bu amaçla yapılacak düzenlemeler haksız borçlandırma gerekçesi yapılmamalıdır. 

Dönüşüm projelerinden etkilenen tüm kesimlere ayrımsız biçimde, projenin başlangıcından sonuçlanmasına dek, güvenli ve sağlıklı yaşam olanaklarına sahip geçici iskân olanakları yaratılmalı ya da günün koşullarına uygun kira yardımı yapılmalıdır.

Mevcut kullanıcıların gerçekleşecek dönüşüm sonucunda aynı alanda yaşamlarını sürdürebilmesini olanaklı kılacak, ortak giderleri karşılamaya yönelik, sürdürülebilir, gelir yaratıcı olanaklar yaratılmalıdır.

Dönüşüm projelerinde, yerel kimliği ortadan kaldıran tek tip mekân üretiminden kaçınılmalı, kentsel mekânı parçalayan ve ayrıştıran uygulamalara son verilmeli, yerelin özellikleri ve özgünlükleri mutlaka korunmalı, toplumsal yaşam ve kültürel değerler dikkate alınmalıdır.

Dönüşüm projeleri hiçbir koşulda doğal, tarihi ve kültürel değerlere zarar vermemeli, yaşamın gerçek sigortası olan ormanlar, meralar, sulak alanlar, kıyılar ve tarım alanları gibi doğal varlıklar yapılaşma dışı tutulmalı ve mutlak biçimde korunmalıdır. Bu niteliğe sahip alanlarda dönüşüm projeleri doğal, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi çabasının bir parçası olarak ele alınmalıdır.

Zemin yapısı nedeniyle risk taşımayan, yalnızca yapı güvensizliği ve kentsel mekânın niteliksizliği nedeniyle dönüşüm projesine konu olan yerlerde, proje alanında yaşayanların uygulama sonrası yine aynı bölgede yaşaması mutlaka sağlanmalıdır.

Zemin yapısı nedeniyle risk taşıyan ve yapılaşmaya kapatılması gereken bölgelerde yaşayanların, iş olanakları ve ulaşım koşulları dikkate alınarak, gerek geçici iskân aşamasında ve gerekse uygulama sonrasında yakın çevrede iskan edilmesi sağlanmalıdır. 

Proje sürecinin tümüyle hesap verilebilir ve şeffaf olması sağlanmalı, sürecin tamamında projeden etkilenen toplum kesimleri bilgiye kolayca erişebilmeli, proje yönetiminde, komşuluk ilişkilerinin yeniden oluşturulması aşamasında söz ve karar sahibi olmalı, proje alanlarının belirlenmesinde ve uygulamanın her aşamasında, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin görüş ve önerileri alınmalıdır.

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI


Spread the love