Parsel parsel kapandı – Çiğdem Toker (Cumhuriyet)
Spread the love

Eski bir Türk masalı, hukuk önünde herkesin eşit olduğunu anlatır.
Türkiye’de yaşamak, hepimize bu ürkünç masalın farklı versiyonlarını dinlemek için 7/24 fırsat sunar.
Bugün, aklınızda “parsel parsel” sözüyle kaldığından emin olduğum o masalın sonunu anlatacağım size.
Ceza avukatlığıyla birlikte, uzun siyaset kariyerine, milletvekilliği, Adalet bakanlığı, Meclis başkanlığı, başbakan yardımcılığı, hükümet sözcülüğü görevlerini sığdırmış olan Bülent Arınç’ın ne dediğini hatırlayalım önce.
Arınç, bir Bakanlar Kurulu toplantısından (23 Mart 2015) sonra, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için, ekran başında kendisini izleyen herkesi, ama istisnasız herkesi şoke eden şu sözleri söyledi:
“Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Yurtyerleri vermiştir, zengin işadamlarına okullar yaptırmıştır. İmar planlarında değişiklikler yaptırmıştır. Kanunen vermiş olduğu yerlerin hepsini iptal etme kaygısındadır. Mahkemelerleboğuşmaktadır. Biz hiçbir zaman Ankara’yı veya devletin imkânlarını bu yapı için onların eline, kucağına bırakmadık. Seçimlerden sonra açıklayacağım.”
16 ay geçti. Arınç o dosyaları açmak bir yana ustaca kapattı.
Hakkını teslim edelim. 7 Haziran seçimlerinden sonra, Hakan Çelik’in CNN Türk’teki yayınında, dosyaları nasıl açıklamayacağını anlattı: “Yolsuzluk dosyası açıklayacağım demedim, bildiklerimi söyleyeceğim dedim” dedi.

***

Dönelim, “hukuk önünde herkes eşittir” masalımıza.
Arınç’ın sözlerinden sonra, bazı kişi ve kurumlar dava açılması istemiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Meraklısı bilir, bizde memurlar ve “diğer” kamu görevlileri, yargı önünde çok güçlüdür. Milletvekillerinden, bakanlardan bile güçlü.
Bakın şimdi onlarca milletvekili palas pandıras cezaevine atılma tehdidi yaşıyor değil mi? Ve bu, AKP’nin anayasaya aykırı bir maddeyi, muhalefet desteğiyle Meclis’ten geçirmesi sayesinde mümkün oldu, değil mi?
Eller havaya kalktı, “kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir.” Bitti.
Oysa bir polis memurunun, bir belediye başkanının yargılanabilmesi için, savcılığa suç duyurusunda bulunmak yetmiyor. Savcılar, o dosyayı doğrudan bağlı bakanlığa göndermek zorunda.

Dosya haftalarca yolculuk yapıyor. Bakanlık müfettişlerinin soruşturma yapması, sonuçları da bakan onayına sunması gerekiyor.
Avukat Gökçe Bolat’ın savunmahareketi. org sitesinde yayımlanan yazısından öğreniyoruz ki, Mülkiye Müfettişleri bir yıl önce “müşteki vekili” olarak ifadesine başvurmuş. Sonrasını Bolat’ın yazısından okuyalım:
“Konu hakkında elde olan bilgi ve belgelersunularak tüm delillerin Bülent Arınç’taolduğunun defaten beyan edilmesi karşısında Müfettişlik, Bülent Arınç’ın ifadesine dahi başvurmadı. Müfettişlik, nihayetinde bir rapor hazırladı ve İçişleri Bakanlığı bu rapor doğrultusunda soruşturma izni vermedi. Ülkenin siyasi gündemi itibarıyla İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni vermemiş olması da ne yazık ki şaşırtıcı olmadı.”

Şimdi de gelelim dosyanın Danıştay aşamasıyla ilgili kısmına.
Bolat, İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni vermeme kararına itiraz ediyor.
Ve Danıştay 1. Dairesi, Mimarlar Odası’nın itirazını reddediyor.
Başka söyleyişle Danıştay, İçişleri Bakanlığı’nın Gökçek hakkındaki “yargılama izni vermiyorum” kararını doğru buluyor. Danıştay, Ankara’nın nasıl parsel parsel satıldığını hiç merak etmiyor. Danıştay, bir başbakan yardımcısının, başkentin büyükşehir belediye başkanı hakkındaki ithamlarını araştırmaya değer bulmuyor.
Danıştay, bu kadar önemli bir dosyayı parsel parsel kapatıyor.


Spread the love