Spread the love

1995 – 1998 yıllarında mühendis, mimar ve diğer teknik elemanların birleşik hareketini yeniden ayağa kaldırmaya katkıda bulunmak üzere faaliyete geçen Emek Cephesinde Teknik Elemanlar (ECTE) grubu, TMMOB’ye ilişkin de politika geliştirmeye çaba göstermişti. 1995 yılı sonunda çkartılan “Nasıl Bir TMMOB” broşürü bu çabanın ürünüydü.

NASIL BİR TMMOB?

Hak arama ve alma mücadelesinin yolu örgütlülükten geçer. Kamu çalışanları, bu bilinçle, yılların özlemi olan sendikalarını kurmuşlar ve toplumsal meşruiyetini sağlamışlardır. Sendikalı işçiler, güçleri ve etkileri oranında haklarını korumaya ve yeni kazanımlar elde etmeye çalışmaktadırlar. Toplumun eğitimli işgücünü oluşturan mühendis/mimar kitlesi ise büyük bir dağınıklık içindedir.
Biz mühendis/mimarların meslek örgütü TMMOB, geçmiş dönemlerde zorlu mücadelelerle toplum nazarında kazandığı saygınlığı hala bir ölçüde korurken, etkisi azalmış ve üyeleriyle bağı zayıflayarak güçten düşmüştür. Özellikle TMMOB  üyelerinin ağırlığını oluşturan ücretli mimar/mühendislerin çeşitli nedenlerle odalarla bağları zayıflamış veya kopmuştur.

1994’ ten bu yana derinleşerek süren krizde sermaye karını artırırken tüm diğer çalışanlar gibi ücretli mimar/mühendisler de giderek yoksullaşmaktadırlar. Sermaye sınıfı bütün örgütleriyle bir çok noktada devletle olan bağlarını dolaysız hale getirip Türk ve Kürt emekçilere karşı yoğun bir saldırıya geçmiş ve krizi emek güçlerine fatura etmeyi sürdürmektedir.

Bu saldırılar karşısında, emekten, adaletten, özgürlükten, eşitlikten, aydınlıktan ve doğrudan yana tüm güçler birlikte mücadele etmenin zorunluluğunu kavrayarak, bunun yollarını bulmalıyız.

Bu yollardan birini oluşturmak üzere, üretim sürecinde benzer koşulları yaşayan;  üretimden gelen gücün kullanılmasında önemli bir yere sahip olan teknik elemanların, yaşamın her alanında sermayeye ve onun her türlü baskı ve yaptırımlarına karşı, toplumsal muhalefetin yükseltilmesinde yerlerini almalarını amaçlayan mimar/mühendisler olarak;

Ülke kaynaklarının talan edilmesine, sömürüye, doğal çevrenin tahrip edilmesine, gerici ve faşist güçlere karşı, mücadeleyi bulunduğumuz alandan yükseltecek bir örgütlülüğe ihtiyaç olduğunu saptayarak bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Mühendis, mimar ve diğer teknik elemanlardan oluşan kitleyi, bir bütün olarak, “teknik eleman”  olarak tanımlıyor ve bunların birlikte mücadele edecekleri araçları yaratmayı hedefliyoruz.

Teknik elemanlarla ilgili tüm yapılarda ve TMMOB’nde her türden gericiliğe karşı, bu mevzilerin korunmasının, geliştirilmesinin ve emekten-halktan yana tavır alışının güvencesi olmayı, kolektif davranış kültürünü yaşatmayı; buralardaki varlığımızın yönetimler ve yönetim oluşturma süreçlerinden bağımsız sürmesini hedefliyoruz.

Bu bakışın bir yansıması olarak TMMOB ile ilgili görüşlerimizi bu çalışmada topladık.

GİRİŞ

Dünyanın hızlı bir değişim sürecine girdiği, küçüldüğü ve globalleştiği herkesin dilinde. Ancak resmi ideolojinin iddia ettiğinin aksine bu süreç insanlığın çalışan çoğunluğu için yıkım,çürüme ve geleceksizlik yaratıyor. Artık serbest piyasa ekonomisi ve patronların “hürriyetçi parlamenter demokrasisi”  bir savaş, işsizlik, açlık, ırkçılık ve toplumsal yozlaşma rejiminden başka bir şey ifade etmiyor.

Bütün dünyada barış ve demokrasi rüzgarları estireceğini vaat eden uluslararası sömürü düzeni bir düzine ülkede yoğunlaşmış gelişkin teknolojisi ile daha yoğun bir sömürü, küresel yıkım silahları, işsizlik ve yabancılaşma üretiyor ve tatbik ediyor.

Yirmi birinci yüzyıla girerken dört yüzyıllık kapitalizm yüzündeki “refah devleti” veya “sosyal devlet” maskesini atarak vahşi ve kanlı kapitalizm olarak uğursuz rolünü yeniden oynamaya başlıyor.

Sadece yaşam standartlarımız  gün be gün düşmekle kalmıyor.Çalışanların tüm değerlerine, beyinlerine ve yüreklerine küstahça saldırılıyor. Kapitalizmin tüm kurumları; parlamentodan üniversitelere, siyasi partilerden sendikalara, aile kurumundan kitle iletişim araçlarına, yaşamımızı kuşatan kurumlar yozlaşma ve çöküş sürecini yaşıyorlar.

Uluslararası zenginliğin yüzde seksenini kontrol eden yaklaşık bir düzine ülke burjuvazisi Türkiye ve Ortadoğu’ nun da içinde bulunduğu bölgelere süreğen savaş ekonomileri, sanayisizleştirme dayatarak üretici güçlerde ve toplumsal dokuda tarihte hiç bir zaman olmadığı kadar derin bir yozlaşma yaratmış oluyorlar.

“Avrupa ile birleşiyoruz” şamataları ile ülke kaynakları talan ettirilip global kapitalist işbölümü içinde verilen rol ne olur ise bunu yerine getirmeye hazır  bir sermaye bu rolü oynamaya başlıyor.

Kamu kaynakları birkaç yağmacının emrine veriliyor; istihdam daraltılıyor; esnek üretim adı altında başlatılan işgünü süresinden dinlenme süresine kadar her şeyin sermaye tarafından tek taraflı olarak belirlendiği bir süreç dayatılıyor.

Bugün işçilerden başlatılan bu sürece teknik elemanların da çok kısa bir süre sonra dahil edileceğinin mesajlarını daha şimdiden toplu izinler ile  veriyorlar.

Artan işsizlik, düşen yaşam standartları, ahlaksızlığın meşrulaştırılması kitleleri topyekun düzene yabancılaştırıyor, kurtuluşlarını düzenin diğer eliyle beslediği  “düzen dışı” gerici/faşist örgütlenmelerde aramaya yöneltiyor.

Artık emeğiyle geçinenleri yendiklerini sanan; kimliksizliği, ortak davranma yerine atomizasyonu dayatanların elinden değerlerimizi kurtarmanın vakti gelmiştir. Beynimizi yüreğimizi ve geleceğimizi onlara el koyanların elinden geri almanın zamanı gelmiştir.

Toplumun eğitilmiş kesiminin önemli bir bölümünü oluşturan ikiyüzelli  bini TMMOB bünyesinde örgütlü olmak üzere yaklaşık üçyüz bin kişilik  mühendis kitlesi örgütlü kesimler içinde en örgütsüz bölümü oluşturmaktadır.

Kazanımlar ancak ve ancak örgütlü mücadele ile mümkün oluyorsa mühendis/mimar  kitlesinin de  bugün baş aşağı  duran TMMOB’ ni tekrar  ayakları üzerine dikmekten başka şansı yoktur.

NASIL BİR TMMOB  İSTİYORUZ ?

Bu soruya cevap verebilmek için önce kısaca TMMOB’nin tarihine gözatmak yararlı olacaktır.

TMMOB Kurulurken
TMMOB’nin kurulduğu dönem, ikinci paylaşım savaşı sonrası, sermaye birikim sürecinde bir model değişikliğinin olduğu dönemdir.  Sanayileşmede, altyapının oluşturulmaya ve temel ihtiyaçların devlet yatırımlarıyla karşılanmaya çalışıldığı önceki dönemin aksine, sanayileşmenin yönelimi iç tüketime kaymış ve özel sermaye öne çıkmıştır. Dünyada büyük ölçekli fabrikaların kütlesel üretiminin geçerli olduğu dönemde, -iç pazara yönelik olduğu için- Türkiye’de görece küçük ölçekli, düşük teknolojili montaj fabrikaları özel sektör eliyle kurulmuştur.  Sistemin metropol ülkelerinde güçlü sendikalara dayanan Keynesçi “refah devleti” modeli, geri ülkelerde ithal ikameci modele dönüşmüştür. Bu modelde gümrük duvarlarını ayarlayarak, üretilen tüketim mallarının içerde tükettirilmesi sağlanıyordu. Türkiye’de de yeniden üretimin gerçekleşmesinde, diğer toplum kesimleri gibi işçilerin de aynı zamanda birer tüketici olmaları ve düzenin meşrulaştırılması gereği, popülist politikaların kaynağı olmuş ve “güçlü” sendikalar bu anlamda işlev görmüşlerdir.

Bu dönem öncesinde mühendis, mimarlar (MM’lar) genellikle atyapı, temel sanayi ve temel tüketim mallarının üretiminde çalışmışlardır. Bu yatırımların hemen tamamı devlet tarafından yapıldığından, az sayıda MM da genellikle kamu sektöründe kilit görevlerde istihdam edilmiştir.

İkinci paylaşım savaşı sonrasında emperyalist metropollerde işgücüne  mümkün olduğu kadar istihdam olanağı yaratmaya  çalışan, ve üretimi artırarak, her ne pahasına bunu tükettirmeye çalışan sistemin düzenleyiciliğini devlet sağlamaktaydı. Geri ülkelerde de üretim, yeniden üretim çevrimini devlet düzenliyordu. Fakat, sanayisi ya hiç olmayan ya da az gelişmiş bu ülkeler, borçlanarak ve emperyalist sisteme daha fazla bağımlı hale gelerek kaynak sorunlarını çözüyorlardı. Ülkemizde de bu dönemin başlangıcında emek sürecinin alabildiğince parçalandığı, kafa emeğinin dolayısıyla az sayıda mühendisin ayrıcalıklı bir konuma yerleştiği bir süreç olmuştur.

Tüketim malları alanında özel sermaye yatırımlarında MM’lar, teknolojinin uygulanması, üretimin yönetimi gibi işlerde istihdam edilmiştir. Kol emeği  ise 1946’dan itibaren hem devletin düzenleyiciliğinde, hem de işçi sınıfının kendi iç dinamiğiyle sendikalarda örgütlenmeye  başlamıştır. Dönemin  sol hareketinin yönlendirdiği sendikalar hızla örgütlenmiş ve egemenleri korkutmuştur. Ve uzun ömürlü olamayarak egemenlerce  kısa  bir süre sonra kapatılmıştır. Devlet kamu sektöründe denetleyebildiği sendikalarla  TÜRK-İŞ’i oluşturmuştur. Gelişen sendikal hareketin dışında kalan mühendisler, 1954’de devlet eliyle TMMOB’nin kurulmasıyla, düzenle uyumlu politikalar gerçekleştirebilecekleri, seçkinci, korporatist bir mesleki örgüte kavuşmuşlardır. Aynı dönemde, sermayenin kendi öz örgütleri de merkezi olarak oluşmaya başlamış, 1953 yılında TOBB kurulmuştur. TÜRK-İŞ, TOBB ve TMMOB gibi örgütlenmelerle düzenin bekası için gerekli istikrarın sağlanılması hedeflenmiştir.

60 ve 70’li Yıllar

1960’lı yılların ortalarına doğru  mühendisler, sayıca genişleyerek yavaş yavaş ayrıcalıklı konumlarını yitirip işsizlikle tanışmışlardır. Sanayinin gereksindiği ara teknik eleman talebini de MM’lar karşılamaya başlamışlardır. 1960’lı yıllarda yaşanan hızlı politizasyon ve bütün sosyalist güçlerin dünya çapında kazandığı prestij sola yönelişi getirmiş, özellikle aydınları etkilemiştir. Bundan mühendisler de payını almışlardır. 1960’lı yılların sonlarına doğru TMMOB yönetimlerine ilerici mühendis, mimarlar gelmeye başlamışlardır.  Bu, daha sonra TMMOB’un kamu çıkarlarına uygun politikalar ürettiği bir dönemin başlangıcıdır.

1970’li yıllarda ise sınıf mücadelelerinin ve politizasyonun artan dozu TMMOB’yi de etkilemiş ve dar meslek çıkarları önemli ölçüde terkedilmiş, politika üretiminde ve eylemlilikte bir muhalif örgüt olarak işçi sınıfı hareketinin yanında yerini almıştır.  Hemen her önemli kitlesel eylemde TMMOB’yi görmek mümkün olmuştur.  Ürettiği politikaların kiminin içeriği bu günden bakıldığında tartışılır olsa da, döneminde kamuoyuna mal olmuş ve belirleyici olabilmiştir.  Sendikalaşma çalışmaları da aynı dönemde gündemde kalmış, üç kez Teknik Elemanlar Kurultayı  düzenlenmiştir.

80’li Yıllarda TMMOB

1980’e gelindiğinde Türkiye ikili bir kıskacın içine girmiştir. Kıskacın ilk ayağı,  egemenlerin dünya ölçeğinde içine girdiği krizi aşmak için, daha önce sözü edilen Keynesçi politikaları terk etmesidir. Keynezyen model,  yerini emek cephesine doğrudan saldırı anlamına gelen, eksik istihdam politikası, sosyal güvenlik harcamalarının kısıtlanması, kamu yatırımlarının elden çıkarılması, ücretlerin düşürülmesi, işçi sınıfı örgütlülüklerinin dağıtılması gibi uygulamalarla somutlanan “yeni liberal” politikalara bırakmıştır. Kıskacın ikinci ayağı ise, 12 Eylül darbesiyle egemenlerin emek güçlerine karşı “gönüllü mutabakat” yerine, açık zor politikasını  uygulamak “zorunda”  kalması oluşturmuştur. Bu dönem, esas olarak işçi sınıfının ve emekçilerin hak taleplerini boğarken, mevcut kazanımlarını da yok etmiştir. Birlikte davranma düşüncesini belleklerden silip, yerine bencil, atomize hale gelmiş bireyler yaratmıştır.

Bu şekilde, 1980’den sonra yaşanan örgütsüzleştirme ve depolitizasyon süreci TMMOB’yi de fazlasıyla yaralamıştır. TMMOB, örgütlülüğüne ve tek tek yöneticilerine yöneltilen saldırılar karşısında  iyice darlaşmak zorunda kalmıştır..  Bu dönemde, iktidar, TMMOB’ni kuruluşunda tanımlanan düzene uyumlu örgüt işlevine yeniden çekmeye çalışmış ve bir ölçüde başarılı olmuştur.  Oda yönetimlerinde ve çalışmalarında, serbest çalışan mühendisler ve onlara yönelik politikalar ağırlık kazanırken, TMMOB’nin genel havasını da bu, sınıfsal aidiyet belirlemiştir.

Odaların etkin tabanlarını da oluşturan aynı kesimin ihtiyaçları ve çıkarları, tüm oda faaliyetlerinin sınırlarını ve bu yapıların devlet kurumlarıyla ve siyasal yapılarla olan ilişkilerini de belirler hale gelmiştir. Bazı oda yapılarında bu genel eğilimin kadroları sol adına, faşist ve dinci gericiliğe karşı bu mevzileri savunmak adına statükoyu korumaya çalışan kastlar oluşturmuşlardır.  Bu dönemde geliştirilen politikalarla (politikasızlıkla) ücretli mühendisler buralardan iyice uzaklaşmışlardır.  1980’li yıllarda  sistemin içine girdiği krize karşılık, egemenlerin işçi sınıfına ve emekçilere karşı tüm dünyada yönelttiği topyekun neo-liberal saldırıdan ve ideolojik kuşatmadan, emek cephesinin bir parçası olan MM’lar da önemli ölçüde etkilenmiş ve kaybolmuş “ayrıcalıklı” konumlarına sarılmışlardır.  Sendikaların verdiği tavizle -kimi istisnalar dışında- toplusözleşme kapsamı dışında kalan ücretli mühendisler, sonuç olarak had safhada örgütsüzleşmişlerdir.

Kamu emekçilerinin geliştirdiği sendikal hak  mücadelesi  bu sektörde istihdam edilen mühendis/mimarları sınıf mücadelesinin içine çekmiş ve  hareketlendirebilmiştir.  Bu sendikalarda yer alan mühendisler işçi sendikalarında örgütlü olanlara oranla oldukça fazla sayıdadır. Çeşitli TMMOB birimleri kamu çalışanlarının sendikalaşma mücadelesine  katkı koymaya çalışmıştır.

TMMOB’nin bugünü

Bugün  TMMOB’nin ve odaların birbiriyle ilişkili ortak sorunları bulunmaktadır:
1. TMMOB ve odaların örgütlülükleri son derece zayıflamış, altları boşalmış durumda. Potansiyel sol tabanlarına bile ulaşma yetileri kalmamıştır.
2. TMMOB ve odaların ağırlıklı tabanı ücretli mühendisler, yukarıda belirlendiği gibi odalardan uzaklaşmış durumdadır.
3. TMMOB ve odalar temel görevlerinden olan üyelerinin ekonomik, demokratik haklar mücadelesini üstlenmekte yetersiz kalmaktadır.
4. TMMOB ve odaların üyelerinin gündemlerine müdahale etme, içine girme ve üyelerini dönüştürme perspektifi yoktur.
5. TMMOB ve odalar, rutin işlere boğulmuş durumdadır. Kendi mesleki birikimlerini kullanarak, halkı aydınlatacak, kamu yararı gözetecek politikalar üretiminde ve topluma mal edilmesinde yetersiz kalmaktadır.
6. TMMOB ve odalarda, başlangıçtaki korporatist lonca işlevini hortlatacak eğilimler sol adına seslendirilmeye başlanmış bulunmaktadır.
7.   TMMOB ve odaların, diğer toplum kesimlerinin örgütleriyle, özellikle emekçilerin örgütleriyle ilişkileri, tepeden kurulan protokol ilişkilere indirgenmiş durumdadır.
8. TMMOB ve odalar, aydın insanların oluşturduğu bir örgüt olarak, muhalif konumunu devam ettirecek toplumsal politikalar ve etkinliklerde bulunamamaktadır.
9. TMMOB ve odaların, uluslarası ölçekte, sendika veya oda şeklinde örgütlenmiş mühendis, mimar kurumlarıyla iletişimi zayıf, ortak davranışı yoktur.
10. TMMOB ve odaların devlet kurumlarıyla ilişkileri konusunda net bir tavrı yoktur.

Tüm bunlara rağmen TMMOB, toplumun ve emekçi halkın gözünde hala saygın bir kurum olma özelliğini sürdürmektedir. Dolayısıyla tüm gerici güçlerin blok davranışına ve saldırısına karşı, emekten, halktan yana ilerici güçlerin güç birliği, dayanışma ve ortak davranış düşüncelerini iliklerine kadar sindirmesi gerekmektedir. TMMOB’nin merkezi yapısını korumak bu yüzden çok önemlidir. Bu kurumun varlığını, emekten, halktan yana, kamu çıkarlarını koruyan politikalar üreten, mesleki gelişim ve sorunların aşılmasını sağlayan, meslektaşların çıkarlarını koruyacak bir güç olan, merkezi bir örgüt olarak sürdürmesi yukarıda saydığımız “yok”ların ve yetersizliklerin aşılmasıyla mümkün olacaktır. Bu “yok”ları var etmek için ise aşağıda tarif edilen politikaların hayata geçirilmesi  gerekmektedir:

TMMOB VE POLİTİKA
TMMOB’nin ülke çapında, toplumsal bir güç odağı olduğu dönemlerin diğer dönemlere göre ayırt edici özelliği TMMOB ile politika arasındaki ilişkidir.  Örneğin 74-80 arasında üretilen emekten yana politikalar ile  TMMOB yaygınlaşmış ve ülke genelinde saygın bir konum elde etmiştir.

Geçmişte TMMOB’nin politika üretimi:

TMMOB’nin, politikayla ilişkisinin en azından şimdikinden daha sağlıklı  olduğu dönemlere şöyle bir göz atıldığında toplumsal yaşamın her alanına el atarak, politikalar üretildiği ve halkın bilimsel-teknik sesi olabildiği görülür. Enerji, sanayileşme, kentleşme ve yerleşim, yeraltı kaynakları, tarım, çevre politikaları tüm toplumda ses getirmiş emekten, halktan yana görüşlerin yaygınlık kazanmasında önemli bir dayanak olmuştur.

Aynı dönemlerde TMMOB, bir aydınlar örgütü olarak faşizme karşı tavrını net olarak koymuştur. Faşizme karşı üyelerini duyarlı hale getirmiş, diğer demokratik kitle örgütleri ile birlikte aktif tavır almıştır. Seydişehir’de, ODTÜ’de vb. faşist uygulamalara karşı üyelerini seferber edebilmiş, kısmi başarılar elde etmiştir. Gelişen toplumsal hareket içinde yerini aktif olarak almış, toplumsal saygınlığı, diğer meslek kuruluşları ve demokratik kitle örgütlerinin  toparlanmasında etki etmiştir.

TMMOB, üyelerinin çıkarlarını korumakta ve bu alanda politika geliştirmede de önemli başarılar elde etmiştir. Bu dönemde mücadelenin ağırlığını, üyelerinin o zamanki çoğunluğunu oluşturan kamuda çalışan ücretli mühendisler, (o zamanlar memur statüsünde çalışanlara bazen maaşlı dendiği için, burada ücretli sözcüğü, kamuda veya özel sektörde, memur veya işçi statüsünde tüm çalışanlar için kullanılmaktadır) oluşturmuştur. Mühendislerin üretim sürecindeki işlevleri ve konumu konusunda oldukça kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu gün, ne yazık ki o dönemin ne politik ürünleri, ne de politikaların yaşama mal edilmesi pratiği aşılabilmiş değildir. Hatta oldukça geriye düşülmüş olduğu saptaması, fazla abartı olmayacaktır. Bu politikalar toplumun diğer emekçi kesimleriyle birlikte yürütülmeye çalışılmış, ayrıcalıkçı seçkin mühendis-mimar tiplemesinden kurtulunmuştur. Etibank Boraks Fabrikasında diğer çalışanlara kötü davranan mühendislerin kınanarak uyarılması iyi bir örnektir. İşsizliğe karşı politikalar, temel alanlardan biri olmuştur.  Üyelerinin uğradığı kıyımlara karşı aktif tavır almış, ayrıca parasal destek için “Sosyal Güvenlik Fonu” oluşturulmuştur.

Bugün elbette 1980 öncesindeki  koşullarda yaşamıyoruz.

Emekçilerin ve genel olarak devrimci, sosyalist hareketin mücadelesinin bir aşama kaydederek gelişmesine rağmen, toplumsal yaşama damgasını vuran bir devrimci mücadelenin henüz önceki boyutlarda yükseldiğinden söz etmek iyimserlik olur.Öte yandan  egemen sınıflar, kendilerini daha fazla tahkim ederek saldırılarını arttırıyorlar. Bu ise, TMMOB’yi emekten yana ve halkın içinde bir güç olarak mücadele etmesini isteyen bizlerin omuzlarına 80 öncesinden daha büyük yükler yüklüyor. TMMOB’nin bu özlenen gücüne yeniden kavuşması için kalkış noktalarından en önemlisi, TMMOB ve politika ilişkisi olacaktır.

TMMOB ve politika ilişkisini geçmişimizle de bağlantısını kurarak üç başlıkta irdeleyeceğiz.
-TMMOB’nin politika ve politik argüman üretimi.
-TMMOB’nin politik bir güç olması.
-TMMOB’nin kitle örgütleriyle  ilişkileri.

POLİTİKA ÜRETİMİ
İşyeri ziyaretlerinde veya odalarla ilişkisi zayıf  meslektaşlarımızla sohbetimizde, bize sık sık odaların politika yapmamaları gerektiği söyleniyor. Odaların politika yapmak yerine neyle uğraşması gerektiğini sorduğumuzda ise, ücretlerin yükseltilmesi, iş güvencesi, gibi konularda çalışma yapması (hatta neden iş bırakma eylemleri örgütlenmediğini bile soranlar olmuştu) veya doğal gaz uygulamalarının problemlerinin çözümü, şofben kazaları gibi konularda sesini yükseltmesi gerektiği söyleniyor.

Toplumun bilincinde politikayla ilgili yaratılan bulanıklık, burada da kendini göstermektedir. 65-80 döneminde yaşanan ve düzeni tehdit eden politizasyon, egemen sınıflar tarafından, doğal olarak tehlikeli bulunmuş ve çözüm olarak da politikayı öcü olarak göstermekte bulmuşlardır. 1980 sonrasında  bunda başarılı da olmuşlardır. Söz konusu ettiğimiz meslektaşlarımız da politik sonuçları olan istemler öne sürerken, bir taraftan da odaların politika yapmaması gerektiğini ileri sürebilmektedirler.

Bu gün nasıl ki, TÜSİAD, Odalar ve Borsalar birlikleri gibi her türlü sermaye kurumunda ve sermaye temsilcilerinin yönetimde yeraldığı kurumlarda politika yapılıyorsa, TMMOB içinde de, Barolarda da, TTB’de de, sendikalarda da öyle politika yapılacaktır.
Politikayı yaşamın içinde göremeyen, dar bir tanım haline getirerek olumsuzlayan bu temel bilinç çarpıklığının yanında, TMMOB’nin politikayla ilişkisi konusunda zihinleri bulandıran başka etkiler de bulunmaktadır. İnsanları en küçük parçalarına kadar ayırmaya çalışan egemen sınıflar, bunun karşısına geçebilecek her türlü biraraya gelişi politika olarak göstermişlerdir. TMMOB’nin ve odaların diğer emekçi kesimlerle bir araya gelmesi, politikadan kopartılmış bazı üyeler tarafından, bu anlamda politik bulunarak olumsuzlanmıştır. Kendi yaşamlarıyla ilgili istemlerinin tam da bununla örtüştüğünü görememişlerdir. Üyelerini dönüştürme ve gündemlerine müdahale perspektifi taşımayan örgütsel anlayışın yanında, diğer kesimlerle kurulan ilişkilerin, tepeden kurulan ilişkilere dönüşmesi, bu yanlış kavrayışı besleyen bir etken olmuştur.

TMMOB ve odaların yönetimlerine kim gelirse gelsin politikayla ilgilenecek ve politika yapacaktır. Kuşkusuz, bunu en başta TMMOB politika yapmasın diyenler yapacaklardır. TMMOB ve odalar politikayla uğraşmasın diye, hakim görüş oluşturmaya ve bunun propagandasını yapmaya çalışanlar asıl olarak politikadan değil politikayı yapanların bulunduğu “taraf”tan rahatsız olmaktadır. Emekçi halkın çıkarları gereği, özelleştirmeyi karşısına alan bir politika, çıkarları bununla kesişmeyen sermaye yanlılarını rahatsız etmekte ve tepkilerini politika yapılmamasını isteyerek dile getirmektedirler. Burada sorun politikanın kimden yana yapılacağıyla ilgilidir. Gerici, faşist güçler, TMMOB’nde yönetime geldiklerinde, sermaye ve devlet yanlısı politikalarını nasıl hayata geçireceklerse, emekten, halktan yana olmak gibi bir iddia taşıyanların politikaları da bu taraflılıkta olacaktır.

TMMOB bünyesinde bugün yaşanan önemli zaaflardan birisi , politika adına yapılanların önemli ölçüde içi boş kabuklar olmasıdır. Bu kabuk ne kadar inceyse, içinin boşluğu belli olmasın diye kendisi o kadar sert olabilmektedir. Ya da bazen sabun köpüğü örneği, parlak ama sadece görüntüye yönelik söylemler politika olarak sunulabilmektedir.
TMMOB’nin politika üretiminin üç önemli zemini bulunmaktadır.

1.   TMMOB’nin mesleki bir kuruluş olması nedeniyle, TMMOB üyeleri, meslekleriyle ilgili alanlarda bilgi ve deneyim birikimlerini kullanarak politika üreteceklerdir. Bunun içeriği, TMMOB ve odaların yönetimlerinin taraf oldukları konumla belirlenecektir. Emekten, halktan yana bir TMMOB’nin üreteceği mesleki politikalar, mesleki bilgi ve deneyimlerin halkın çıkarları doğrultusunda kullanılması doğrultusunda olacaktır. Bu taraflılık, TMMOB’yi kamu çıkarlarının yanında bir kurum olarak görmektedir.

2.   TMMOB ve odaların üye tabanı, toplumun okumuş kesimlerini oluşturmaktadır. Çevrelerinde olup bitenlere seyirci kalmamak, toplumu aydınlatıcı bir işleve sahip olmak gibi sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarının farkında olanlar elbette, bulundukları her yerde sorumluluklarının gereği politikalar üretecekler ve bunu hayata geçirmeye çalışacaklardır. TMMOB, hem saygınlığını pekiştirirken, hem de saygın bir kurum olarak toplumsal mücadelenin gelişimi üzerinde moral bir katkı yapacaktır. Bu yaklaşım da diğer madde gibi emekten, halktan yana olma tavrının bu kurumda devam etmesiyle geçerli olacaktır. Bu konuda aydınların yaşadıkları baskılara karşı çıkmak, toplumun diğer emekçi kesimlerinin mücadelesine destek olmak, kirli savaşa karşı olmak vb önemli başlıklardır.

3.   Her kuruluşta olduğu gibi, TMMOB de üyelerinin çıkarlarını korumak gibi bir işleve sahiptir. TMMOB üye bileşimi heterojen bir yapıdadır. Ancak, TMMOB üyelerinin önemli bir kısmı, işgücünü satarak yaşayan ücretli çalışanlardan oluşmaktadır. TMMOB üyelerinin bazılarının çıkarları açıkça birbiriyle çelişmektedir. Alarko Holding sahiplerinden makina mühendisi Üzeyir Garih ile, bu holdingde çalışan bir ücretli mühendisin çıkarlarının örtüşmediği çok açıktır. TMMOB emekten, halktan yana olma tavrını sürdürdüğü müddetçe, ağırlığını emekçi üyelerinin sorunları ve ihtiyaçlarına yöneltmelidir. Üreteceği politikalar da bu kesimi temel alarak, toplumun diğer emekçileriyle birlikte üyelerini geliştirecek yönde olacaktır.

POLİTİK BİR GÜÇ OLMA
TMMOB ile politika arasındaki ilişkide politika üretimi kadar önemli bir başlık, politikaların hayata geçirilmesi için sürdürülecek mücadeledir. Politikaların içinin doluluğu, sağlamlığı yanında, nasıl bir güç tarafından üretildiği  ve uygulandığı da önemlidir. Ne kadar derin ve ne kadar önemli olursa olsun söylenenler, ancak yaşamla bağı kurulduğu anda anlamlı hale gelecektir. Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız, TMMOB’nin politika üretimi yapacağı zeminlerde, bu örgüt, aynı zamanda bir politik güç  olmak durumundadır.
Çoğunlukla yönetimlerde bulunan ve odalara gidip gelen MM’ların küçük girişimci olması, bir bütün olarak örgütün ufkunu daraltmış ve örgütün paralize olmasında önemli rol oynamıştır. Küçük girişimci, kendi bulunduğu yeri merkeze koyduğu için, kendi üstündeki merkeziliği kabul edemez. Merkeziyetçilik, bazı durumlarda dar çıkarların aracı olduğu gibi, küçük  üreticiliğin ağırlığı olduğu örgütlerde, küçük girişimciler açısından tahammül edilemeyen bir sıkıntı haline gelir. Küçük girişimci, kendi işyeri ile sınırlı ufku ile her şeye dar çıkarları açısından bakar. Kendi dışındaki, üstündeki merkezlere karşıdır. Ama kendinin bulunduğu noktada merkeziyetçi, hatta otoriter eğilimlidir. Eski TMMOB yöneticilerinden Bülent TANIK şöyle der: “Küçük mülkiyet doğası gereği ve ancak kendisinin birikmesi için gerekli zaman büyüklüğüne bağlı bir tarih bilinci sergiler… Milat da, kıyamet de odur… Küçük girişimciye göre kendi firmasının, kendi bölgesinin ve kendi mesleğinin ötesi “merkezi”dir, “hantal”dır, işleri geciktiricidir…” (Aktaran: Erol İŞCAN / DKÖ’lerine Sosyalist Bakış ve TMMOB Örneği-Seçki Yayıncılık.)

TMMOB, önümüzdeki dönemde emekten, halktan yana tavrını sürdürerek toplumsal bir güç odağı olacaksa,  iki önemli alanda görünümünü değiştirmek  durumundadır. Kamu veya özel sektörde, işçi veya memur statüsünde ücretli çalışan MM’ları, TMMOB’ne çekecek politikalar ve somut hedefler, programlara girmeli ve bu kesimin içinden gelen ve ücretli mühendislerin sorunlarını yansıtacak, ifade edebilecek ve çözümü yolunda mücadele edecek, bu kesimi ortak bir hedefe doğru birleştirebilecek kadrolar TMMOB, odalar ve şubeler yönetimlerinde yer almalıdır.  Kendilerini ifade eden, mücadeleci bir yapıyı somut olarak gören emekçi MM’lar için TMMOB, bir çekim merkezi haline gelecektir. Yaratılacak vakum ve katılım, TMMOB’nin her alanda üreteceği politikalarının yaşama mal edilmesinin ve onu toplumda politik bir güç haline getirmenin bir adımı olacaktır. Bu davranış TMMOB ve odaların şimdiki aktif tabanını ve kadro kaynağını oluşturan serbest MM’ları, dıştalayıcı bir çehreye bürünmemeli, bir eksen öteleme işi olarak algılanmalıdır.

Diğer önemli değişiklik, önümüzdeki dönemin belirleyici anlayışını, kapsayıcılık olarak tanımlamak olacaktır. TMMOB’nin halkın çıkarları doğrultusunda politika üretebilmesi için, bir emek seferberliği ve emek yığılması gerektirmektedir. Kapsayıcılık bu yüzden zorunluluktur. Kapsayıcılığın önünde duran dar ve basit çıkarlara dayanan anlayışların üzerine şiddetle giderek, gayri meşru hale getirilmelidir. Kapsayıcılığın altını çizecek, bu politikayı başlatacak bir kucaklaşma yaşanmalıdır. Bu kucaklaşmayla  60’larda TMMOB’yi korperatist, seçkinci bir yapıdan, kamunun çıkarlarını koruyan bir örgüte dönüştürmüş, 70’lerde TMMOB’yi emek saflarının ve anti-faşist mücadelenin önemli örgütlerinden biri haline getirmiş kuşakların temsilcileri, bulundukları yerlerden çekip alınmalı, ait oldukları saflarımıza kazanılmalıdır.

İki yüz elli binin civarında mühendis, mimar üyesiyle TMMOB, toplumda politik bir güç olma potansiyelini taşımaktadır. Burada nicelikten daha önemli olan yan, üye kitlesinin niteliğidir. Bu kitle, üretimdeki yerleri düşünüldüğünde, toplumda oldukça önemli bir yer işgal etmektedir.  Ve hala hem TMMOB, hem de mühendisler ve mimarlar, halkın gözünde belli ölçülerde saygın konumlarını korumaktadırlar. Bunun yanında bu örgütün geçmişte politik üretimine katkısı olmuş kuşaklar halen hayattadır, fakat pek çoğu, TMMOB’yi politik bir güç yapacak bir üretkenlik içinde değildir ya da örgütün dışına düşmüşlerdir. Bir kısmının gönlü emekten yana da olsa, mesleki bilgi ve deneyimlerini sermaye kurumlarında değerlendirmektedir.  Bu TMMOB için bir ayıp ve emek güçleri açısından ise önemli bir kayıptır.

Mesleki bilgilerini sermaye kurumlarına değil, otuz yıllık onurlu mücadelenin TMMOB’ne sunmaları sağlanmalıdır. 80’lerde faşizmin yoğun saldırılarına rağmen  TMMOB’ni bu günlere taşımış kadroları, küçük çıkar çatışmaları içinde boğmak yerine, emeğin evrensel mücadelesinde yaşatılmalıdır.

KİTLE ÖRGÜTLERİ İLE  İLİŞKİLER
Politikayı dar bir tanımla hayatın içinden koparan kavrayış, doğal olarak politik yapılarla ilişkileri sadece siyasi partilerle ilişkilere, hatta sermaye partileriyle ilişkilere indirgemektedir. Politikanın en dolaysız aracı, kuşkusuz siyasi partilerdir. Siyasi parti/örgütlerin işlevleri, başka yapılarla ikame edilemez. Ama bu doğru saptama, politikanın sadece siyasi partiler tarafından yapılacağı anlamına gelmemektedir. Bu anlamda TMMOB’nin politik yapılarla ilişkilerini irdelerken, yukarıda tanımlamaya çalıştığımız politika yapma zeminlerinde -siyasi partileri de kapsamak üzere- ilişkiye gireceği tüm kurumları göz önüne almak gerekmektedir.

Yürütülecek faaliyetin niteliğine göre kısa veya uzun vadeli çalışma komisyonları, koordinasyonlar veya platformlar oluşturulmalı ve uzun vadeli faaliyetlerin sürekliliği için ısrarcı olunmalıdır. Ortak çalışma kültürünün zayıf olduğu ülkemizde ortak çalışmayı tıkayıcı, zora sokucu davranışlardan özellikle kaçınılmalıdır.

TMMOB VE DEVLET
TMMOB, yasası olarak bilinen düzenlemelerde TMMOB, “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olarak tanımlanmaktadır. İlk zamanlar devletle ilişkiler, devlete bağlı bir yapı olarak biçimlenmiştir. “Kamu kurumu niteliğinde olmak” da resmi bir örgüt olmak olarak yorumlanmıştır.

1960’ların ortalarından itibaren, “kamu kurumu” tanımı, devletin bir organı olmayı değil, kamucu olmayı, halkın ve üyelerinin çıkarlarını koruyan bir örgüt olmayı getirmiştir. 1975’e doğru bu konum iyice belirginleşmiş ve bunun üzerine, hem kurum olarak TMMOB, hem de başta yöneticiler olmak üzere üyeler, bizzat devletin hışmına uğramıştır. Fiziki saldırıların yanında, yaygın bir biçimde TMMOB’yi sürükleyen kadroların kamu sektöründen tasfiyesi anlamına gelen, teknik eleman kıyımı ve sürgünler gündeme gelmiştir. Bu dönem, TMMOB’nin kendini devletten bağımsız olarak tanımladığı dönemdir.

12 Eylül’le birlikte TMMOB, daha çok teknik alana yönelmiş, devletle olan ilişkilerini de belirli bir mesafede tutmuştur. Ancak yapının bazı kademelerindeki yönetimlerinde devlete karşı bir ilgi de oluşmuştur. Sosyal demokrasinin belediyelerde ve hükümette yer alması, TMMOB’nin geçmişten devralınan devletten bağımsız olma konumunu sarsacak uygulamaları beraberinde getirmiştir. Giderek eksen iyice kaymış ve binlerce devrimcinin kanı eline bulaşmış olan, emekçilerin iliklerine kadar sömürülmesinin, her türlü baskının, zulmün, kirli savaşın simgesi olan sermaye temsilcisi devlet yöneticilerinin, genel kurullarda konuşması çok önemli bir olay olarak görülmüştür. Süleyman Demirel’in dizinin dibinde bir TMMOB yöneticiliğiyle, TMMOB’nin onurlu geleneği bağdaştırılabilmiştir. “Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” tanımından, yeniden devletin bir parçası olan resmi bir yapı çağrıştırılmaya başlanmıştır. Devlet katında temsil için çeşitli yollar aranmıştır.

Devletle ilişki arayışlarının somut örnekleri, özellikle inşaat, mimarlık ve makina birimlerinde seslendirilmeye çalışılan “peştamallı mühendislik, mimarlık” tasarılarında da görülür. Peştamal, bilindiği gibi usta çırak ilişkisinin en katı kurallarla yaşandığı lonca sisteminin bir simgesi ve her sabah törenle kuşanılan mesleki bir unvandır. Bir süredir, mimarlık meslek yasası, sertifikalı mühendislik, profesyonel mühendislik gibi isimlerle sunulan tasarılar, küçük girişimin “çağdaş” peştamallı sisteminin somut ifadesidirler. Bu tasarılarda, okullardan mezun olan mühendisler, mimarlar belirli bir süre yetkisiz olarak çalıştıktan sonra bir kurul tarafından yeterli görülürse yetkilendirileceklerdir. (“Mimar adayları”, mimar; inşaat mühendisleri, sertifikalı mühendis; makina mühendisleri, profesyonel mühendis; vb. unvanlar alacaklardır). Bu kurullarda bakanlıkların da temsilcileri olacaktır. Bu, mühendis mimar odalarını bakanlıklara bağlamanın ön adımıdır. Mühendis, mimarların mezun olduklarındaki formasyon farklılıklarının ve eksikliklerinin sorumlusu, sermaye düzeninin eğitim sistemi değilmiş gibi, zorunlu göçün, çarpık kentleşmenin, bir depremde veya selde yerle bir olan binaların, rüşvetin, iş kazalarının, güvenliksiz çalışmanın, insan sağlığıyla oynamanın, toprağın, suyun, havanın yaşanmaz kılınmasının sorumlusu ve bizzat faili, sermaye düzeni ve onun devleti değilmiş gibi, bütün bu pisliklerin sorumluluğu, mühendis, mimarlara yüklenmektedir. Bu pislikler, çürümüşlükler, gösterilerek yeni kastların hazırlığı yapılmaktadır. Sermaye düzeninin ve onun devletinin sorumlusu olduğu sorunlar karşısında, yine devlete yaslanarak çözüm aranmaktadır.

TMMOB’nin üyelerine ve halka karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi, mesleki gelişimi sağlayabilmesi için devletten örgütsel bağımsız konumunu sürdürebilmesi gerekmektedir. Elbette, TMMOB ve birimler, MPM gibi, TSE gibi çeşitli kuruluşlarda yer almakta, bazı kuruluşlarla çeşitli ortak mesleki çalışmalara girilmektedir. Tüm bu ilişkilerde emekten, halktan yana tavır ve örgütsel bağımsızlığın korunması gözetilmelidir. Mesleki denetim, emekten, halktan yana mesleki politikalar üretimi, aydın sorumluluğunun yerine getirilmesi, üyelerinin çıkarlarının sermaye ve devlete karşı korunması örgütsel bağımsızlığı zorunlu kılmaktadır.

TMMOB’NİN AĞIRLIK MERKEZİ : ÜCRETLİ MÜHENDİSLER/MİMARLAR
Ülkemizde sayılarının bugün iki yüz elli binin üzerinde olduğu tahmin edilen ve her bir eğitim döneminin sonunda verilen mezunlarla artan  mühendis kitlesi, ortak toplumsal çıkarları olmayan, egemen üretim ilişkileri içinde kendi arasında ayrışmış  dolayısı ile çıkarları birbirinden farklı olan  bir toplumsal kategori oluşturmaktadırlar.  Bir yandan küçük mühendislik bürolarında usta/çırak ilişkisi içinde, öte yandan büyük sanayi komplekslerinde işçiler ile kolektif işçinin bir parçasını oluştururken küçük/orta ölçekli işletmelerde satın almadan dizayn aşamasına kadar üretim sürecinin tüm girdilerine müdahale eden  bir rol yüklenmektedirler. Üretim sürecindeki bu farklı konumlanış, egemen üretim ilişkilerinin gelişkinlik düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Emek sürecindeki gelişme seyri ile orantılı ve çıkarlarını korumak için verilecek mücadeleye bağlı olarak mühendis kitlesi içinde de kutuplaşmalar artacak ve sınıfsal aidiyetler daha belirginleşecektir. TMMOB, mühendis/mimar kitlesinin ağırlıklı kesimini oluşturan ücretli mühendisleri çalışmalarına katabilmek için gerekli çalışmaları yürütmek zorundadır.

Ancak üretim ilişkileri içinde üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrışan mühendislerden üretim araçlarına sahip olmayan mühendisler/ücretli mühendisler de kendi içinde homojen davranış özellikleri gösterememektedirler. Bunun nedeni de üretim sürecinde yeralış biçimleridir. Ücretli mühendisleri kamu/özel ayrımı yapmaksızın üç kategoride tasnif etmek  mümkündür :

1) Yönetici mühendisler,
2) Ar-Ge’ci mühendisler,
3) Mühendisler ve tabii ki olmazsa olmazı yedek işgücü, işsiz mühendisler.

Kamu veya özel ayrımı yapmaksızın üst düzey yönetici konumdaki mühendisler  üretim aracı sahibi olmamalarına rağmen üretim ilişkileri içinde burjuva egemenlik ilişkilerinin yeniden üretimi görevini üstlenmelerinden dolayı toplumsal aidiyet olarak burjuvazi içinde konumlanmaktadır ve emek güçlerinin karşısında  yer almaları muhtemeldir.

Türkiye sanayisinin verili konumu gereği sayıları az olan AR-GE’ci mühendisler, işbölümünün sonucu olarak kafa emekçisi oldukları halde, kendilerini “ayrıcalıklı “ görmelerine rağmen, gerek araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması ve/veya bu faaliyetin ayrı bir sektör olarak ayrışması ile bunlar da kendi içinde ayrışacaklardır ve dolayısı ile dikkatle izlenmesi gereken kesimdir.
İçinde yer aldıkları üretim/hizmet biriminin ihtiyaç duyduğu mühendislik faaliyetlerinin gereklerini yerine getiren mühendisler diye ayrıştırılan  son kategori, işsiz mühendislerle birlikte kısa sürede ilişki kurulması gereken kesimdir.

ÖNEMLİ  KISITLAR
“Mühendis Kimliği” konusunda  yapılacak değerlendirmenin eksikli olacağını baştan kabul etmek zorunludur. Çünkü ‘96 itibari ile TMMOB’ne üye 250.000 mühendisten söz edilmektedir. Ancak konu ile ilgili elde herhangi bir istatistiki veri bulunmamaktadır. Bilinen en genel çalışma ‘76’da Mimarlar Odası’nın öncülüğünde TMMOB’nin yaptığı çalışma olup en yeni çalışma ise 1991 yılında Mimarlar Odası’nın  yaptığı çalışmadır. Konu ile ilgili daha sağlıklı politikalar üretebilmek  için şu verilerin elde bulunması gerekmektedir:

1)   Mühendislerin ülke genelinde şehitlere göre dağılımı. Bilindiği gibi özel sektörde ücretler kentten kente değişmektedir.
2)   Mühendislerin istihdam şekli. Mühendislerin kamu veya  özel  sektörde çalışıyor olması örgütlenme şeklini belirlemektedir. Benzer şekilde kamuda kamu hizmeti veya  kamu iktisadi teşekkülündeki istihdam da memur ya da işçi statüsünde istihdam edilmek gibi bir fark getirmektedir. Ayrıca bazı mühendislik disiplinleri büyük oranda sadece kamu sektöründe istihdam edilebilmektedir. Örneğin Ziraat, Orman, Maden, Harita mühendisleri.
2.1) Özelleştirme kapsamındaki işletmelerde istihdam edilen mühendisler. Özelleştirme ile birlikte buralarda çalışan mühendisler büyük oranda işsizleştirilecektir.
2.2) Kamuda örgütlü “memur sendikaları”ndaki mühendislerin oranı ve işyeri ölçeğinde tüm çalışanlar   arasındaki örgütlülük derecesi.
3)   Mühendislerin yaş gruplarına  göre dağılımı. Yaşlı kuşak mühendislerin kamu veya özel sektörde büyük oranda yönetici konumda istihdam edilmesi veya yine aynı kuşağın kendi hesabına “serbest” çalışması veya mühendislik alanının dışında istihdam ediliyor olmaları.
4)   Mühendislerin mezun oldukları okul. Edinilen mühendislik formasyonunun niteliği, iş bulabilmede ve ücret pazarlığı yapabilmede önemli bir etmendir.
5)   Özel sektörde çalışan mühendislerin çalıştığı işletmenin büyüklüğü. Serbest bürolarda veya sanayi sitelerindeki küçük/orta ölçekli  işletmelerde çalışan ücretli mühendislerin sendikal örgütlenmeye bugün itibari ıle nesnel olarak uzak olmaları. Ortak davranış gösterebilme özelliklerinin nesnel olarak kısıtlı olması.
6)   İşsiz mühendisler. Sayıları giderek artan bu kitlenin oranının bilinmesi yedek işgücü niteliği ile bir yandan çalışanları tehdit ederken diğer yandan politika üretilmek zorunda olunan önemli bir sorundur.
7)   Kadın mühendisler. Yaşamın her alanında olduğu gibi bu alanda da kadınlar ayrımcılığa tabi tutulmaktadırlar. Aldıkları ücret daha düşüktür. Bir çok alanda üretimden uzak konumlara itilmektedirler. Yönetici ve karar alıcı pozisyonlarda  istihdam edilmeleri daha zordur.
Bu nedenlerle bundan sonra yapılacak  değerlendirmelerde  genel trendler/eğilimler veri alınacaktır.

KISA BİR HATIRLATMA
Ücretli mühendislerin sorunlarının çözümü için arayışlar, mühendis kitlesinin hareketlenmeye başladığı ‘70 li yılların başında başlamıştır. O zamanki mühendis, mimar istihdamının ağırlığı kamu kesiminde olduğu için, kamu emekçisi teknik elemanların kurduğu TEK-SEN isimli sendika, kısa sürede beşbin üyeye ulaşmış, bunun üzerine kapatılmıştır. 1974 yılından itibaren Teknik Elemanlar Kurultayları düzenlenmiş, mühendislerin sendikalaştırması görevi, Oda’larca (TEK-SEN’in yerine kurulmuş olan) TÜTED’e verilmiş ve 19 Eylül 1979  tarihinde gerçekleştirilen 1 günlük iş bırakma eylemi ile mücadele, doruk noktasına çıkmıştır. Ancak, her kesimde olduğu gibi 12 Eylül darbesi mühendis/teknik eleman mücadelesini de boğmuştur.

12 Eylül sonrasında mühendislerin ortak hak arama mücadelesi kamu kesiminde çalışan mühendisler, ilk atılımı yapmıştır. 12 Eylül sonrasında uygulanan çalışanların genel yoksullaştırılması politikası, 5 Nisan ‘94 “istikrar paketi” ve ‘96 başında tekrar uygulanacak olan yeni istikrar paketi tüm çalışanları olduğu gibi mühendis kitlesinin büyük bir bölümünü cendereye almış/alacaktır. Bu da bir başkaldırının potansiyellerini taşımaktadır. ‘83 den sonra, özelikle ‘92 den sonra kurulan 19  yeni “gecekondu” üniversiteler ve kapasite artıran eski üniversiteler ile birlikte toplam 46 üniversitede verilen eğitim ile   büyük ölçüde artacak olan mühendise karşılık gerekli istihdam alanının yaratılamaması sonucu işsiz mühendisler veya düşük ücretli mühendislerin sayısındaki artış  “mühendis hareketi”nin bir diğer potansiyelini oluşturmaktadır.

SENDİKALAŞMA VE MÜHENDİS NESNELLİĞİ
Bugün ücretli mühendislerin sorunlarının çözümünün daha önceki çalışma dönemlerinde de belirtildiği gibi sendikalaşma olacağı açıktır. Ancak bu noktada, mühemdislerin yasal düzenlemelerle esas olarak iki farklı kategoriye ayrılmaları nedeniyle, sorun ikiye ayrılmaktadır: Kamu’da çalışan mühendisler ve özel sektörde çalışan  mühendisler.

KAMU’DA ÇALIŞAN MÜHENDİSLER
80 ‘li yılların sonlarına doğru ivmelenen  “memur” hareketi  uzun süren bir  mücadelenin sonucunda  sendika hakkını meşrulaştırmış ve yakın bir zaman diliminde  şu veya bu biçimde toplu sözleşme hakkını alacak gibi görünmektedir. Kamu’da çalışan 657 sayılı kanuna tabi mühendisler bu mücadele içinde yerini almışlar ve özellikle ENERJİ YAPI YOL-SEN gibi sendikalarda üye kitleleri içinde önemli bir ağırlığı oluşturmuş olup mücadelelerinin başarısını ortak örgütlenmeye dolayısıyla  “memur”larla ortak harekete bağlamışlardır.

Kamu sektöründe çalışan mühendislerin bir bölümünü de KİT ve BİT’lerde işçi statüsünde çalışan mühendisler oluşturmaktadır. Bu mühendislerin bir kısmı işçi sendikalarında örgütlü olarak bulunmaktadır. Enerji işkolu, askeri işyerleri, tersaneler bu konuda örnek verilebilir. Ancak bu sendikaların da heterojen bir sınıf bileşimini kapsamak gibi bir gündemlerinin olmaması mühendislerin, mimarların bu sendikalarla çeşitli sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır.

ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞAN MÜHENDİSLER
Özel sektörde çalışan mühendisler 1473 sayılı iş kanununa bağlı olarak çalıştıkları için esas olarak sendikalı olmalarının önünde hiç bir yasal engel yoktur. Konuya girmeden önce mevcut işçi sendikalarının durumu üzerine kısa bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
Örgütlü işçiler bugün ağırlıklı olarak TÜRK-İŞ çatısı altında yer almaktadır. TÜRK-İŞ de ağırlıklı olarak kamu sektöründe örgütlüdür. Bunun başlıca nedenleri olarak ülke sanayinde ve altyapı yatırımlarında kamu sektörünün önemli bir ağırlığının olması, devletin kendi yönlendirdiği TÜRK-İŞ’i bu işyerlerinde örgütlendirmesi, özel sektör yatırımlarının küçük ölçekli olması ve küçük ölçekli işletmelerde sendikal örgütlenmenin güçlüğü, TÜRK-İŞ’ teki egemen eğilimin bu tür işletmelerde örgütlenmeyi tercih etmemesi, işverenlerin de buralarda örgütlenmeye çalışan DİSK sendikalarını sokmamak için “yasadışı” uygulamalardan dahi çekinmemesi, büyük ölçekli özel sektör kuruluşlarında ise TÜRK-İş’in niteliğinden dolayı işverenlerce bu konfederasyona bağlı sendikalar bizzat davet edilerek  işyerine sendika  “sokulması”dır. TÜRK-İş’in egemen niteliğini de bir “devlet sendikası” olarak tanımlamak mümkündür. Bununla kastedilen işçi sınıfının değil devletin yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş sermayenin çıkarlarının savunuculuğudur. Yani işçi sınıfını düzen sınırları içinde tutmak, gelişen tepkisini düzen içinde sönümlendirmek, sınıfı egemen ideoloji/burjuva ideolojisi ile yoğurmak şeklinde açıklanabilir.

Tüm bunlardan öte burjuvazi ‘70 li yılların sonlarına doğru içine düştüğü uluslararası bunalımdan kurtulabilmek için o ana kadar uyguladığı  ekonomik modeli değiştirerek özünü emeğe saldırı oluşturan “yeni ekonomik politika”larını yürürlüğe koyarak emekçilerin başta ücretleri olmak üzere, iş güvencelerine, örgütlülüklerine, sosyal güvencelerine saldırmıştır. Bir yandan sermaye saldırısı, öte yandan sendikaların devletçi niteliği işçi sınıfını sendikalardan soğutmuş bulunmaktadır.

Sendikaların bu olumsuzluklarının yanı sıra mühendis kitlesinden kaynaklanan olumsuzluklar da bulunmaktadır: Mühendis kitlesinin egemen ideolojisinin hala “seçkincilik” ve sınıf atlamak olduğu gözlenmektedir. Kısıtlı olarak yapılan anketlerden elde edilen veriler mühendislerin işkolu değil meslek sendikalarını tercih ettiğini göstermektedir. Mühendislerin önemlice bir kesimini serbest bürolarda ve küçük/orta ölçekli işletmelerde çalışan 2-3 kişilik gruplar oluşturmaktadır ve yukarıda da belirtildiği gibi bu tür işletmelerin sendikalaşması bu gün için fazla olanaklı görülmemektedir. Büyük ölçekli işletmelerde çalışan mühendisler de gerek işsizlik tehdidi gerekse görece iş tatmini nedeniyle sendikalaşmaya sıcak bakmamaktadırlar.

MESLEKİ TAHAKKÜM
Ücretli mühendislerin, ekonomik sorunlarla birlikte, ücretli olmalarından kaynaklanan ve mesleki uygulamalarla ilgili çeşitli sorunları vardır. Mesleki bilgi ve deneyimlerini ortaya koymaları, kullanmaları sermayedarın keyfiyetindedir. İş güvencesinin olmaması ve aynı zamanda MM kitlesi içindeki yüksek işsizlik oranının verdiği korku, mesleki onurunu korumalarını zorlaştırmaktadır. Ayrıca, işletme veya fabrika içinde yalnızlaştırılmaları, bireysel sözleşmelere zorlanmaları, mesleki sorumluluklarını dayatacak bir güçten onları yoksun kılmaktadır. Temel dinamiği karın artırılmasına dayanan bir sistemde, doğal olarak üretimde, tasarımda, mesleki normların uygulanabilirliği, sermayedarın inisiyatifinde olmaktadır. Ücretli mühendisler, iş güvenliği-işçi sağlığı, mesleki normların uygulanması, mesleğin halkın yararına yapılabilmesi gibi konularda açıkça görüldüğü gibi sermayenin tahakkümü altındadır.

NASIL BİR ÇÖZÜM?
Yukarıda çizilen tablo oldukça iç karartıcıdır ve bu nedenle  yapılması gerekenler bir hayli  fazladır. Yapılması gerekenleri iki düzlemde tanımlamak mümkündür. İdeolojik  düzlem ve örgütlenme düzlemi.

İdeolojik düzlemde yapılması gerekenler öncelikle burjuva ideolojisinin tüm topluma yaydığı bireysel kurtuluş ve bencillik öğelerine karşı,  toplumsal ölçekte verilen mücadelenin bu alanda da yansıtılması olmalıdır. İkinci alan ise mühendis kitlesinin kafasındaki seçkinci anlayışı kırmak, geçmiş deneyim ve mücadelelerini de hatırlatarak işçi sınıfının bir öğesi olduğunun nüfuz ettirilmesidir.

Örgütlenme düzleminde ise yapılması gerekenler, büyük işletmelerde çalışanlara işkolundaki sendikaları hedef göstermek, küçük işletmelerde ve bürolarda çalışan ücretli mühendislere ise  “mühendis asgari ücreti” ni istemesini talep ettirmek olmalıdır.

Mühendis, mimarları ekonomik demokratik bağlamda kucaklayacak bir çalışma için, yolun henüz başında bulunulmaktadır. Bir başlangıç olarak  tüm oda yayınlarına konu ile ilgili makaleler yazılması zorunludur. Oda’ları ve İKK’ları kamu ve/veya işçi sendikaları ile birlikte veya ayrı bürolar oluşturmak üzere görevlendirmek gerekmektedir. Odaların ücretli mühendisler için asgari geçim endeksi, asgari teknik formasyon gelişim endeksi ve asgari sosyal/kültürel yaşam endeksi gibi bileşenleri olan bir asgari ücret saptamasını ve bu ücretin yaşama geçirilmesi için zorlayıcı olmasını sağlamak gerekmektedir. Tesisat sektörüne sıkıştırılmayacak bu uygulama ile özellikle sendikal örgütlenmenin nesnel olarak zor olduğu kuruluş ve işletmelerde önemli bir örgütlenme zemini oluşacaktır. Ücretli mühendislerin bir parçası olan ve sayıları gittikçe artan işsiz mühendislere yönelik politikaların yanında, ücretli mühendislerin işsiz kalmalarına karşı bir güç olarak dikilebilmek gerekir. TMMOB ve birimler, üyelerin işten atılma durumunda sert tepki göstererek bunu gayri meşru sayacak aktif  bir mücadele yürütebilmeli ve dayanışma örgütlemelidir. İşten atılmalar için “Sosyal Güvenlik Fonu” örgütlenmelidir.

Sermayenin her gün parça parça koparıp aldığı  “İnsanca Yaşam” hakkı  için topyekun mücadele edilirken gündelik yaşamı kolaylaştırmak için kreş, tatil olanağı, sosyal/kültürel olanakların yaratılması gibi faaliyetler örgütlenmelidir. Yukarıda, tanımlanmaya çalışılan “mesleki tahakküm”ün, halkın çıkarları doğrultusunda geriletilmesi doğrultusunda TMMOB’ne çok önemli görevler düşmektedir. TMMOB, bir toplumsal güç odağı olarak üyelerine sahip çıkmalı, onları yalnızlıktan kurtarabilmelidir. Bu doğrultuda herhangi bir üye, sorumluluklarını yerine getirirken zorlanarak, bir Oda birimine başvurduğunda TMMOB’yi bütün olarak arkasında hissedebilmelidir. TMMOB, üyelerinin onurlu bir şekilde çalışabilmeleri için onları eğitebilmeli ve dayanışmayı kurumlarıyla örebilmelidir. Üyelerin hem bu doğrultuda hem de iş ve sendika hukuku konusunda donatacak hukuk bürolarını iller bazında hayata geçirebilmelidir.

Ancak böyle bir çalışma ile mühendis kitlesi bir araya getirilerek ücretli mühendislerin sorunlarını çözmek üzere faaliyet yürütülebilmek mümkündür.

YARININ MÜHENDİSLERİ
“…Ülkemiz  genç bir nüfus yapısına sahiptir. Plan döneminde de 15-64 yaş grubunun toplam nüfus içindeki payının artması beklenmektedir. 1994 yılında 20.4  milyon kişi olan işgücü arzının plan dönemi sonunda 22.5 milyon kişiye ve 2030 yılında da yaklaşık 34 milyon kişiye ulaşacağı tahmin edilmektedir.Buna karşılık, Avrupa Birliği ülkelerinde işgücü açığının ortaya çıkması beklenmektedir.Mevcut  AB ülkeleri ve 2000 yılına kadar Birliğe dahil  olması beklenen ülkelerin 1992 yılında toplam 198,2 milyon kişi olan işgücü arzlarının 2000 yılında  203,2 milyon kişiye ulaşması, ancak daha sonra azalması eğilimine girerek 2030 yılında 189,9 milyon kişiye düşmesi beklenmektedir Bu işgücü açığının diğer Avrupa ülkeleri tarafından karşılanması güç görünmektedir.
Bu çerçevede iyi yetiştirilmiş insan kaynağımız, bir taraftan giderek dünyaya daha fazla açılan ülkemizin rekabet gücünün artırılmasını sağlarken, diğer taraftan Avrupa Birliği’nin yarattığı katma değerden daha fazla pay alabilmeyi mümkün kılacaktır.”
………

“…. Eğitim yönlendirme sisteminin yeterli olmaması, bazı mesleki ve teknik liselerin kapasitelerinin sınırlı olmsı ve yükseköğretime olan aşırı talep , öğrencilerin genel liselere yönelmelerine ve üniversite önünde yığılmalara sebep olmaktadır. Bu durum , öğrencilerin üniversiteye girme ümidiyle özel dershanelere devam etmelerine, kaynak ve zaman israfına neden olmaktadır. “
……….

Yukarıdaki alıntılar yedinci beş yıllık kalkınma planından alındı.Planda  ülke sanayinin durumu açıkça sergilenirken hedef olarak da önüne üretken istihdamın artırılmasını ve eğitim politikasının reorganizasyonunu  koymaktadır.

İşte böyle bir dönemeçte yarının mühendislerine yönelik politikalar daha titiz, ilişkiler daha sıcak olmalıdır.

Tartışmalara öncelikle mesleki formasyonun edinildiği mekanları,yani okulları ele alarak başlamak zorunludur.Bugün mevcut 52 üniversitenin 46’sında mimarlık/mühendislik eğitimi verilmektedir ve bu yelpazede  Boğaziçi Üniversitesi ile Balıkesir ve Harran Üniversiteleri “eşit ağırlıkta” yer almaktadır.  TMMOB söz konusu  üniversitelerin öğretim elemanlarının sayısal yeterliliğinden başlamak üzere  yetkinliği ,müfredatın uygunluğu, laboratuar yeterliliği,bilgisayar uygulamaları ve yabancı dil eğitimi yeterliliği  gibi konularda

1)   Bilgi sahibi olmalı
2) Yukarıda tanımlanan kriterler için bir “asgari standart” oluşturmalı
3) “Eğitimde Eşitlik” sloganını öne çıkararak
3.1. Devletin eğitim politikasını teşhir etmeli
3.2. İşsizlik oranını düşürmek için uygulanan gecekondu üniversitelerini reddetmeli
4)  AB ile entegrasyon sürecinde gündeme girmiş bulunan “Eğitim kurumlarının akreditasyonu” konusunda söz sahibi olmalıdır.
5) 26/01/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4067 sayılı kanun ile mühendislik alanının yeniden nasıl düzenlendiği konusu değerlendirilip mühendis kamuoyu bilgilendirilmeli ve gerekli politikalar üretilmelidir.

Bunların yapılması ile oda bilimsel otoritesi ile ülke genelinde akademik bir saygınlık kazanırken daha da önemlisi meslektaş adayı öğrencilere ulaşmanın ve onları yönlendirmenin olanağı sağlanmış olacaktır.

Bu faaliyetlerin yürütülmesinde öncelikle öğretim elemanları ve öğrencilerden oluşan  TMMOB bünyesinde merkezi ve şubeler düzeyinde yerel komisyonlar oluşturulmalıdır.Çalışma sonuçları üniversitelerden başlamak üzere basın,sempozyum vb araçlar ile yaygınlaştırılmalı ve önerilerin uygulanıp uygulanmadığının takipçisi olunmalıdır.

TMMOB YAYINLARINDA MEVCUT DURUM
TMMOB’de çıkan yayınlar çeşitli alanlara hitap etmekte ve farklı hedefler gözetmektedir. Bunlar arasında iletişim, eşgüdüm, hedef birliği yoktur. Birkaç oda merkezinin çıkardığı teknik ağırlıklı dergi haricinde, düzenli olarak çıkamamaktadırlar.
Yayınların politikası, planı, programı, hatta birçoğunun tutarlı bir biçimi bile yoktur.

Hitap ettiği alanlar açısından incelendiğinde, TMMOB’nin yayın organı Birlik Haberleri, en genelde  örgütün üretiminin billurlaştığı, tüm örgüt kapsamında tartışma platformu olabilecek, TMMOB’nin merkezi politikalarının oluşacağı, örgüt yapısını sağlamlaştırabilecek bir yayındır. TMMOB’nin politika üreteceği zeminler olarak tanımlanan alanlarda, tüm yayınlardan daha fazla işlevli olacaktır. Cünkü, mesleki politikalar da, bir aydınlar örgütü olarak ülke gündemine müdahale de, üye çıkarları doğrultusunda mücadele etmenin politikaları da birden fazla disiplini ilgilendirmektedir. Bu yayın birkaç sayıdır görece dolu, ve düzenli çıkabilmektedir. Ancak, genelde tüm yayınlar için söylenecek programsızlık bu yayının da sorunudur. Ankara’ya sıkışıp kalması ilkiyle ilintili başka bir sorundur. Genel üretimsizlik, bu yayına da yansımaktadır. Örgüt kendini toparlamadan çok önemli bir atılım beklenmese de, bu yayına katılımcı ve programlı bir perspektifle yaklaşabilmek üretimi de belli sınırlarda düzenleyebilir.

Çoğunlukla oda merkezlerinin yayınladığı teknik yayınların teknisist bir gözle hazırlandığı görülür. Yayınlanan yazıların genel bir oda görüşüyle uyumu pek gözetilmemektedir. Üyelerin ihtiyaçlarının saptanarak, bu doğrultuda bir yayın programı oluşturulması yerine, yazarın kendi gündemine uygun daha çok hazır yazılar veya doktora ve yüksek lisans tezleri yayınlanmaktadır. Bu çalışmaların değersiz olmasından dolayı değil, ama bir planın parçası olmadığı için okuyucuyu tatmin etmemektedir. Üyelerin ilgisini çekme doğrultusunda biçimsel düzenlemeler yetersiz kalmaktadır.

Çeşitli şube, temsilcilik ve il koordinasyon kurullarının (İKK) çıkardığı dergi, gazete, bülten, periyodik üye mektubu gibi yayınların en temel işlevi örgütleyiciliktir. Ancak bu yayınlar, bir-iki istisna haricinde son derece düzensiz çıkmaktadırlar. Örgütleyiciliğin ise süreklilik göstermesi gerekmektedir. Yayınlara, üyelerin katılım mekanizmaları tanımlanmamıştır.

YAYIN POLİTİKASI’NA YAKLAŞIM
Yayın İhtiyacı:
Yayın, TMMOB ve birimlerinin tüm faaliyetinin en önemli halkalarından biridir. Yayın başlığı içinde daha çok periyodikleri ele almak gerekmektedir.

Bir yayın politikası belirleyebilmek için öncesinde,
1) TMMOB’nin önümüzdeki dönem yapması gerekenlerin ana hatlarını
2) herhangi bir yayından beklenebilecekleri saptamak ve bunların üstüne yayın ihtiyacı ve işlevlerini tanımlamak gerekmektedir.
TMMOB’nin önümüzdeki dönem emekten halktan yana bir toplumsal güç olarak öne çıkması gerekenler yukarıda tanımlanmaya çalışıldı. Bunu gerçekleştirmek için;
i) Örgütlülüğünü, kitleselliğini bir üst boyuta sıçratmalı, nicelik olarak ulaştığı potansiyeli ete kemiğe büründürmelidir. Örgütlülük, katılımcılığı beslemelidir. Özellikle ücretli mühendisler üzerinden bir çalışmayı hedeflemelidir.
ii) Çeşitli kuşaklardan tüm emekten, halktan yana, ilerici, devrimci kadrolarını kucaklayıcı bir perspektifle, bir emek seferberliğini hayata geçirebilmeli ve politika üretebilmelidir. Bu üretkenlikle kendi bulunduğu noktadan ülke gündemine müdahale edebilmelidir.
iii) Üyelerinin gündemlerine müdahale edebilmeli, onlara dönüştürücü bir bakış açısıyla yaklaşmalı, TMMOB’ni omuzlayan kadroları da eğitme ve geliştirme yönünde çaba sarf etmelidir.

Her yayın en genelde bir iletişim aracıdır, fakat iletişim bir işlev için kurulur. Herhangi bir yayın, temel bir işlev yerine getirirken, bunun yanında bir çok ikincil etki de yapabilir. İç içe geçmiş bu işlevlerden TMMOB için anlamlı olanlar, yayının i) örgütleyici bir araç olması, ii) politika ve görüş oluşturulması için bir üretim organı olması, iii) çeşitli görüşlerin ifade edilebileceği bir tartışma platformu olması, iv) bir eğitim aracı olmasıdır.

Örgütlenme ve Kitleselleşme İçin Yayın: Her yayın açık olarak görünse de, görünmese de örgütleyici bir işleve sahiptir. (Neden odaya üye olmak gerektiğini soranlara, üyelere yayın gönderildiğinden başka bir şey söyleyemeyen yöneticilerin bulunması bu açıdan ilginçtir). Birimlerin bültenleri, dergileri, üyelerle olan bağın sağlanması bağlamında, merkezi yayın organı Birlik ise, TMMOB’nin iç örgütlülüğünü sağlaması bağlamında, bu işlevin doğrudan araçlarıdır. Diğer yayınlara da -teknik amaçlı olarak çıkıyor da olsalar- örgütlenme perspektifiyle yaklaşılması gerekir.

Politika Üretimi İçin Yayın: TMMOB’nin politika üretiminde bulunması gereken zeminlerde, bu üretimin sürekliliği, disiplini ve kollektivize edilmesi için yayınların çıkartılma süreci önemli bir işlev yerine getirebilirler.
Politikaların Yayılması İçin Yayın: Üretilecek politikaların, TMMOB üyelerine ve ülke gündemine taşınmasında yayınlar çok temel bir işleve sahiptir.

Tartışmak İçin Yayın: Tartışmaların sözlü ve verimsiz yapıldığı bir kültürden, yoğunluklu ve sistematize edilmiş yazılı kültüre doğru çekilmesinde, yayınlar vazgeçilmez araçlardır. Temsilcilik yürütmelerinden, TMMOB YK’na, işyeri temsilciliklerinden, komisyonlara tüm TMMOB organlarının üyelerle ve birbirleriyle tartışabilecekleri, görüş alış-verişinde bulunacakları ve geri besleme sağlayabilecekleri platformlar olmalıdır.

Eğitim İçin Yayın: Sözlü ve yazılı ifade edilmemiş, yani yeniden üretilmemiş bir bilgi, gerçek bir bilgi değildir. Yazılı ifade, sistematize edilme biçimi ve yoğunlaşılması nedeniyle bizzat yazanı eğitir. TMMOB ve birimlerinin yayınlarının düzgün çalışabilmesi, hem bu yayınların üretilme sürecinde eğitici olmasını sağlayacak, hem de bizzat ulaştığı kitleleri -katılımcılığı başardığı ölçüde- eğitecektir, geliştirecektir.

ÖRGÜTLENME
TMMOB’nin özlediğimiz gibi halkın bilimsel teknik sesi olması politika üretimine bağlıdır. Üretilen politikaların hayata geçirilebilmesi ise bu yapının yeniden toplumsal bir güç olmasını gerektirmektedir. Üyelerinin çıkarlarını koruyabilmesi için de aynı şekilde bizzat üyelerinden aldığı gücü kullanabilmelidir. Bütün buraya kadar söylenenler, TMMOB’nin “gerçek bir örgüt” haline gelmesi gerektiğini anlatmaktadır. Gerçek bir örgüt, üyelerine dayanan ve üyelerince sahiplenilmiş bir örgüttür.

TMMOB Yönetim Kurulundan, İlçe temsilcililiği yürütme kurullarına kadar hemen her birim, üyesine yabancılaşmış ve yönetim kurulu örgütü haline gelmiştir. Bu konuda çözüm için atılacak adımları kapsayıcılık ve ücretli mühendisleri eksen alma, politika  üretimi ve politikleşme olarak daha önce belirlemiştik. TMMOB’ni üyelerinin sahiplendiği bir örgütlenme haline getirirken merkezi yapının korunması da gözetilmelidir. Egemenlerin geniş, çok yönlü ve bütünleşmiş saldırısına karşı bizim de bütünleşmiş karşı koyuşlara ihtiyacımız vardır. Birliği de, bu perspektifle bütüncül hareket edebilen bir yapı olarak çalıştırmak gerekmektedir. Üyelerin katılımı ve birlikte davranışın örülmesi yolunda üç kuruma önem verilmelidir.

TMMOB, odalar, şubeler ve temsilciliklerdeki danışma kurulları, üyelerin söz ve karar sahibi olmalarını geliştirecek tarzda ele alınmalıdır. Bu kurullar, birim yöneticileri, işyeri temsilcileri, sendika temsilcileri, ilgili birimin altındaki birimlerin yöneticileri, komisyon ve çalışma grupları ve ilgili birimlerde gönüllü çalışma  yürüten oda emekçileri ve teknik personelden oluşmalıdır. Danışma kurullarının eğilimlerinin karar olarak algılanacağı bir etik ve örgüt kültürü geliştirilmelidir.

İşyeri temsilcilikleri, yukarıda belirlediğimiz ağırlık merkezleri açısından en önemli örgütlenme birimi olarak örülmelidir. Bu kurum eliyle üretilen politikalar üyelere işyerleri üzerinden taşınmalı ve onların eğilimleri alınmalıdır.

İl koordinasyon kurulları, güç birliği,  ortak davranış ve dayanışma anlayışının tüm disiplinlerde yaygınlaştırılabileceği bir zemindir. Toplumsal mücadelenin gerektirdiği, zamanında ve güçlü tepkiler bu kurullar eliyle örgütlenebilir.

SONSÖZ YERİNE
Egemenlerin ekonomik, siyasi ve fiziki saldırılarının yoğunlaştığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu bombardımanın bir başka yönü emek güçlerinin bizzat egemenler tarafından bilinç çarpıklığına uğratılmasıdır. Bu durum, kendini emekten, halktan yana olmak gibi bir konumda tanımlayanlara her zeminde bir karşı duruş ve karşı cephe örgütleme görevini yüklemektedir. Teknik elemanlar zemininde de kendini emekten, halktan yana olarak tanımlayanların bu cepheyi, TMMOB’nin onurlu geleneği üzerinde örmelerinin zamanı, çoktan gelmiştir. Hiçbir kırgınlık, dar çıkar, grupçu davranış, iletişimsizlik bu görevin yakıcılığını engellememelidir.

TMMOB’nin yeniden siyasallaşacağı, üyeliğin formaliteden gerçek üyeliğe dönüşeceği ve emek cephesinde büyük bir güç olacağı yürüyüşü başlatmak için görev başına!

EMEK CEPHESİNDE TEKNİK ELEMANLAR 1995


Spread the love