Mardin’den Trabzon’a bir köprü: Vahap Güven – Eren Özmen
Spread the love

Vahap, İslamcı çetelerden oluşan IŞİD adlı örgütün Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı verilen savaşta 21 Ekim günü yaşamını yitirdi. Vicdanının sesiyle Kobanê’ye geçen Vahap; “Trabzon’dan geldim. Buradan bütün sol, sosyalist ve demokrat kesimlere sesleniyorum. Buraya duyarlı olsunlar. Bu sadece bir Kürt direnişi değil, vicdani bir direniştir” dedi. O, cephede düşen diğerleri gibi gençliğinin baharındaydı ve hep genç kalacak…

Trabzonspor atkılarımızla Vahap’ın mezarı başındayız.
Vahap, Mardin’in Derik ilçesine bağlı Qızıle köyünde doğup büyümüş bir insandı. Yaşadığı kente kilometrelerce uzaktaki başka bir kentin takımına tutkuluydu. Trabzonsporluydu. Kobanê’ye IŞİD’e karşı savaşmaya giderken vasiyet etmişti; “Şehit düşersem eğer üzerimde formam yoksa Trabzonspor formamı giydirin, öyle yollayın köyüme.”

Hem arkadaşımızı uyuduğu mekânda ziyaret etmek hem de ailesiyle görüşmek ve anamıza “evlatların burada” demek için 3 Kasım Pazar sabahı İstanbul’dan yola çıktık. Vahap’ın arkadaşlarını, takımdaşlarını temsilen altı kişi saat 09.00 sularında Mardin Havalimanı’ndaydık. Deniziyle, dereleriyle, yağmuruyla, kapkara bulutlarıyla özdeşleşmiş şehrin insanları olarak bilmediğimiz bir coğrafyayla karşı karşıyaydık. Düz bir arazinin üzerine serpilmiş ağaçlardan oluşan, gökyüzünde ise güneşin parladığı bu kente biraz yabancıydık.

Havalimanının çıkışında bizi, Mardinli arkadaşımız Ercan karşıladı. Ercan, Artuklu ilçesinden ayarladığı minibüsle bizi almaya gelmişti. Hep birlikte minibüse bindik ve Vahap’ın dayısı, abisi ve kardeşiyle buluşmak üzere Kızıltepe’ye geçtik. Kızıltepe’de bizi, üzerinden hiç çıkarmadığı Trabzonspor formasıyla küçük kardeş Abdullah karşıladı. Abdullah, en büyükleri Armanç ve Vahap ağabeylerinin oluşturduğu sekiz kardeşin en küçükleriydi.

Vahap’ın abisi Armanç’ın ısrarı üzerine yol yorgunluğunu atmak için Kızıltepe’de bir çay ocağında oturup çaylarımızı içtik. Çayların ardından taziye evine geçmek üzere tekrar araca bindik. Kızıltepe ilçe merkezinden geçerken çocuk yaşta katledilen Uğur Kaymaz adına yapılan bulvarı görünce içimizi bir başka hüzün ve öfke kapladı. Bu topraklarda insanların ne zaman ve nasıl öleceği belli değildi…

Taziye evinin bulunduğu Qızıle köyüne vardığımızda Armanç bize Vahap’ın doğup büyüdüğü eski evlerini gösterdi. Sonra hep birlikte şimdi yaşadıkları aile evine geçtik. Tek katlı kerpiç eve girdik ve yer minderlerinden oluşan salona geçtik. Vahap’ın annesi hepimizi teker teker başımızdan öptü, Türkçe konuşmaya çalışarak “Siz geldiniz ya, benim için Vahap bugün evlendi!” dedi, cevap veremedik, bir şey söyleyemedik…

Sohbet etmeye başlamadan Abide ana sigara tabakasını göstererek “Burada Ahmet Kaya’nın fotoğrafı var” dedikten sonra tabakasından tütünü çıkarıp özenle sardığı sigaraları konuklarına ikram etti. Ana sigara ve kaçak çay içerken Ahmet Kaya dinlemenin çok güzel olduğunu söyleyince arkadaşımız Kerimcan araya girdi ve Vahap’ın da sigara, çay ve Ahmet Kaya’yı çok sevdiğini, bu alışkanlığının nereden geldiğini şimdi daha iyi anladığını söyledi.

Kısa bir sohbetin ardından Vahap’ın mezarına gitmek üzere evden ayrıldık. Köyün içinden geçerken bizi görüp yanımıza gelenler, “Xer hatın” (Hoşgeldiniz) diyor, anlamıyoruz ama gülümseyerek karşılık veriyoruz. Tam o sırada aklıma Şair Ceketli çocuğun sözü geliyor; “Birbirimizi anlamamız için aynı dili bilmemize gerek yok, ezildikten sonra hepimiz aynı şarabız.”

Mezarlığa vardığımızda başucunda sarı-kırmızı-yeşil bayrakla Vahap karşılıyor bizi. Abide ana ise ellerini kaldırıp bir Fatiha okuyor. Vahap’ın kardeşinin gözlerinden yaşlar süzülüyor, ama Abide ana teselli ediyor, ağlamasına izin vermiyor… Vahap’ın yanından ayrılırken Enver arkadaşımız Vahap’ın yaptırdığı “Devrimci Trabzonsporlular” atkısını mezar taşına bağlıyor, vedalaşıyoruz, ayrılıyoruz Vahap’tan…

Eve döndüğümüzde kurulan geniş sofrada hep birlikte yemek yiyip tekrar sohbete başlıyoruz. Abide ana, “Vahap evlenmeden küçük kardeşlerini evlendirmem” dediğini ve kızlarını istemeye gelenleri geri çevirdiğini anlatıyor bize. Tam bu sırada dayı araya giriyor “Devrimcilikle evlilik bir arada olmaz, ya evlenecek aileye bakacak ya da devrimci olacak, devrimci gibi yaşayacak. Vahap devrimciydi, devrimci gibi yaşadı” diyor.

Sohbetimiz devam ederken “Mardin’de çok fazla Trabzonspor’u tutan var mı?” diye soruyoruz, Abide anadan “Biz sülalecek Trabzonsporluyuz. Trabzon’u, Trabzonluları seviyoruz. Onlar da bize benziyor” cevabını alıyoruz.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz, saatimize baktığımızda 15.00 olduğunu görüyoruz ve uçağı kaçırmamak için artık ayrılmamız gerektiğini söylüyoruz. Tekrar görüşmek üzere aileyle de vedalaşıyoruz, anamız tez gelelim diye arkamızdan su döküyor…

Vahap, İstanbul oligarşisine, güçlülerin iktidarına karşı Trabzonspor’u tutmuştu, tuttuğu takım belki yaşamı boyunca onu sevindirmedi ama o inatla Trabzonspor’u destekledi. O yine güçlülerin saldırısına karşı; ağır silahları, havan topları, tanklarıyla Kobanê’ye girmeye çalışan IŞİD çetelerine karşı bedenleriyle savaşan Kobanêlilerin yanında yer aldı.

Vahap’ın bedeni belki genç yaşında düştü toprağa ama o beden Mardin’den Trabzon’a uzun bir köprü oldu…

Eren Özmen
Makina Mühendisi

erenozmen61@gmail.com


Spread the love