Kurtarılmış bölge değil sermaye mekânı: Bomonti’yi Diyanet’ten önce sermayeye kaptırdık! – Selen Avcı (Sendika.Org)
Spread the love

Bugün kamusal mekânın muhafazakârlaştırılması ile ilgili tek bir proje dahi duymaya tahammülü kalmayanlar için bu meseleye dair hissedilen endişenin haklı yanları olduğunu inkâr edemesek de, “kaybettiğimizi” düşündüğümüz bomontiada’yı acaba ne zaman kazanmıştık?

Bomonti Bira Fabrikası’nın bir parçasını oluşturan “Eski Malt Binası”, “Eski Silo”, “Eski Arpa Temizleme Binası” ve “Eski Kazan Dairesi” taşınmazlarının Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsisine onay verildiğini ve yıkılarak yerine mescit, yurt, sergi salonu ve otopark yapılacağını Rıfat Doğan’ın Artı Gerçek’teki haberi aracılığıyla öğrendik. Kent içerisinde rahatça nefes alabildiğimiz, içip eğlenebildiğimiz, bize ait ya da kendimizi oraya aitmiş gibi hissettiğimiz bir mekânı, daha popüler bir ifadeyle “kurtarılmış bölgemizi kaybediyoruz” yorumu, haberi paylaşan hemen herkesin üzerinde uzlaştığı noktaydı. Fabrika binasının bir kısmının Diyanet’e tahsisini kentsel mekân üzerinde artık alıştığımız İslamcı-neoliberal uygulamalardan biri olarak okumak mümkünse de hadisenin sadece kamusal mekânın muhafazakârlaştırılması üzerinden tartışmaya açılması, bir kamu arazisinin ve endüstri mirasının nasıl yıllar içinde kelimenin gerçek anlamıyla bir “sermaye mekânına” dönüştüğünü ıskalamakta.

Bomonti Bira Fabrikası, 1890 yılında İsviçreli Bomonti Kardeşler’in özel teşebbüsü ile Feriköy’de kuruldu. Konumlandığı semte adını verecek denli bölgenin sosyo-politik gelişiminde önemli rol oynayan fabrika, kullandığı modern bira üretim tekniği ile hem bira üretiminin ülkede bir sanayi dalı hâline gelmesini sağladı hem de Bomonti semtinin bir sanayi bölgesi olarak gelişmesinin ve sanayileşme etrafında bir kültürün biçimlenmesinin yollarını döşedi. Kamuya ait fabrikaların özelleştirme sürecinin başladığı 1990’larla birlikte zoraki şekilde kapatılan fabrikalardan biri de Bomonti Bira Fabrikası olacaktı. 1991 yılında kapısına mühür vurulan bina, uzunca süre metruk bir hâlde kaldı.

Fabrika arazisi, 2004 yılında “çağdaş sanatlar müzesi” kurulması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığına devredildi, 2006 yılında ise Bakanlık tarafından “otel ve kongre merkezi” yapılması amacıyla ihaleye açıldı. İlk ihalede verilen rakamın az bulunması sonrası ihale tekrarlandı ve “tahsis” ilk ihalede verilen rakamın yaklaşık beş katına gerçekleşti. Bakanlık yetkilileri, satışın 1,5 ay önceki ihalenin beş katına yapılmasını “Mal aynı mal. Bomonti aynı Bomonti. Biz de şaşkınız”[1] ifadeleriyle değerlendireceklerdi. “Mal gibi satıldığı” gizlenmeye dahi gerek duyulmayan Bomonti Bira Fabrikası’nın irtifak hakkını IC Holding aldı. AKP döneminde kârını katlayan sermaye gruplarından biri olarak ön plana çıkan IC’nin yatırımıyla Bomonti Bira Fabrikası’nın arazisinde 2009-2013 yıllarında Hilton Bomonti Otel ve Kongre Merkezi yükseltildi. Doğuş Grubu, 2014 yılında Pozitif ve d.ream ortaklığında Bomonti Kültür ve Eğlence Merkezi A.Ş.’yi kurdu. Doğuş’un Bomonti Kültür A.Ş. yönetiminde yeme-içme ve eğlence sektöründeki yatırımlarını konumlandırdığı bir mekân olan “bomontiada” ise 2015 yılında açıldı. 2019 Şubat’ında Yapı Kredi’nin mekânın isim sponsorluğunu üç yıllığına satın almasıyla beraber, ismi “Yapı Kredi bomontiada” olarak değiştirildi.

Kuşkusuz Bomonti bu “makûs talihin” tek kurbanı değil. Bir diğer önemli endüstri mirası olan Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası yıkılarak 2017 yılı itibariyle yerinde “Quasar İstanbul” yükseltildi. Fabrika yıkıldıysa da, eski fabrika yapısını andıran bir bina, endüstri mirasına saygının bir göstergesiymişçesine gökdelenlerin arasına konduruldu. Peki şimdilerde sermaye mekânına çevrilen Bomonti Bira Fabrikası’nı, Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası gibi kaybetmedik diye sevinmeli miyiz? Ya da “kültür-sanat” cilası altında tüm tarihinden arındırılmış bu bina ile yetinerek mekânın “kurtarılmış bölge”miz olduğu yanılgısına mı düşmeliyiz?

Endüstriyel alanların ve yapıların dönüşümü ve yeniden işlevlendirilmesi ile ilgili çalışmalarda genellikle politik boyut geride bırakılarak konunun teknik boyutu öne çıkarılır. Bu yapıların nasıl bir fonksiyonla yeniden işlevlendirilmesi gerektiğine odaklanılarak yapılara yeni işlev önerileri getirilir. Hâl böyleyken, endüstriyel miras alanlarının/yapılarının metalaşması ve yeniden işlevlendirme projelerinin yatırımcı için bir rant ve prestij projesi olması gizlenmiş olur. Bomonti Bira Fabrikası belki de Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası gibi yıkılmayıp kültür endüstrisi ekseninde yeniden işlevlendirildiği için hem endüstri mirası hem de kent mekânı için bir kazanım olarak algılanıyor. Mekânın “kültür-sanat” adıyla parlatılması ise sermaye için bir rant mekânı olduğunu görünmez kılmaya yetiyor. Tam da böyle olduğu için, Pozitif’in CEO’su Cem Yegül, rahatlıkla, “Tabii tarihi yapıların kültürel amaçlarla dönüşümü bile ancak ‘bir yatırımcı’ ile çözülebiliyor”[2] diyebiliyor.

“Bomonti Bira Fabrikası mirasının taşıyıcısı” olduğu her daim vurgulanan bomontiada’da, fabrika tarihinin kendisine ne denli yer bulduğu da önemli bir soru olarak karşımızda durmakta. Endüstri mirası yalnızca üretimin yapıldığı yapıdan ibaret değildir, fabrikada çalışan işçiler ve işçilere ait belgeler de bu mirasın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bomonti Bira Fabrikası’nda çalışmış işçilere ait belgelerin tuvalet ve merdivenlerde mekâna “tarihi”lik katan estetik bir dekor olarak kullanılması dışında, mekânda Bomonti Bira Fabrikası ile ilgili tarihin izlerine hemen hiç rastlanmıyor. Mekân sahipleri bunu fark etmiş olacak ki, (Bomonti Bira Fabrikası ve Bomonti semtine istinaden) “Tarihinin ve mirasının izini sürüyoruz” sloganıyla duyurulan “tarih konseptli” birkaç etkinlik düzenlediler. Söylemeye dahi gerek yok sanırım, sermaye mekânı elinde bir “event”e dönüştürülen bu tarih, semtin ve fabrikanın “sterilize” edilmiş tarihidir. Burada fabrika işçilerinin, kent emekçilerinin tarihi değil, kültür endüstrisi aracılığıyla pazarlamaya çalıştıkları tarih öne çıkarılmaktadır.[3]

bomontiada hepimizin mi?

Peki, fabrikaya ait yapıların Diyanet’e devredileceği duyulduğunda bu tahsise sessiz kalınmaması gerektiğini “bomontiada hepimizin” diyerek dile getirenler haksız mı? Kısmen evet. Bomonti Bira Fabrikası’nın restorasyon ve yeniden işlevlendirme projesini yürüten Han Tümertekin’in, “Bomonti’de yaşayan nüfus profilindeki hızlı ve ayırt edilebilir değişme temel girdiydi. (…) Oraya ait olan ve oradaki insanların kolaylıkla ulaşabildiği, iş dönüşü uğrayabildiği bir mekân düşünüldü”[4] diyerek hiç de tartışmaya yer bırakmayacak biçimde doğrudan söylediği gibi, bomontiada hepimizin değil, belirli bir hayat tarzına sahip olan ya da bu hayat tarzını satın alabilecek insanların mekânı. Güvenlikten geçerek girebildiğimiz, sermayenin izin verdiği şekilde ve ölçüde kullanabildiğimiz, tüketmeden ancak çok sınırlı bir şekilde var olabildiğimiz, en amiyane tabirle, paramız yoksa gerçekten ve sadece “nefes” alabileceğimiz bir mekân. Yani herkes için yaratılan kurtarılmış bir bölge değil sermayenin ekonomik ve kültürel sermayesini yükselten bir piyasa mekânı.[5]

Haber sonrası yapılan yorumlar, aklıma bölgeyle ilgili saha çalışması yaparken konuştuğum bir görüşmecinin “bomontiada’ya seküler bir mekân olduğu için gidiyorum” sözlerini getirmişti. Bugün kamusal mekânın muhafazakârlaştırılması ile ilgili tek bir proje dahi duymaya tahammülü kalmayanlar için bu meseleye dair hissedilen endişenin haklı yanları olduğunu inkâr edemesek de, “kaybettiğimizi” düşündüğümüz bomontiada’yı acaba ne zaman kazanmıştık diye de sormadan edemiyorum.

Dipnotlar:

[1] “Bomonti aynı Bomonti ama fiyatı 1.5 ayda 5’e katlandı”, http://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/genel-haberler/bomonti-ayni-bomonti-ama-fiyati-15-ayda-5-e-katlandi_ID579983/, 7 Eylül 2019.

[2] “Babylon Bomonti hakkında: Oyun alanımız genişliyor”, http://www.radikal.com.tr/kultur/babylon-bomonti-hakkinda-oyun-alanimiz-genisliyor-1423987/, 5 Nisan 2018.

[3] Selen Avcı, “Neoliberalizm ve Kültür Endüstrisi Ekseninde Dönüşen Bir Endüstri Mirası: Bomonti Bira Fabrikası”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019, s. 170.

[4] Yasemin Keskin Enginöz, “Bomonti Bira Fabrikası Yeni Mekân Kurgusu”, Yapı Dergisi, Sayı: 414, 2016, s. 97-101.

[5] Selen Avcı, “Neoliberalizm ve Kültür Endüstrisi Ekseninde Dönüşen Bir Endüstri Mirası: Bomonti Bira Fabrikası”, s. 183.

 

 


Spread the love