Kentsel Dönüşüm ve Tarlabaşı.Hangi hava,hangi ışık,hangi canlanma? – Tezcan Karakuş Candan*
Spread the love

Active Image

İstanbul’da Beyoğlu Belediyesi Kültür Merkezinde açılan Tarlabaşı yenileme alanı proje sergilerinin ardından Kentsel dönüşümü Taksim ve İstiklal Caddesinin yanı başında olan Tarlabaşı örneğinde bir kez daha paylaşmak önemli.

Tarlabaşı 5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’a istinaden 20.02.2006 tarih ve 2006/10172 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Yenileme Alanı olarak ilan edilmişti. Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projeleri Beyoğlu Belediye Meclisinin AKP, CHP ve SP li üyeleri tarafından 10.11.2006 tarih 63 sayılı Belediye Meclisi Kararı oybirliğiyle kabul edilerek 16.Mart 2007 tarihinde ihale edilmişti. Dokuz  (360, 361, 362, 363, 385, 386, 387, 593, 594 ) adadan oluşan toplam 20.000 m² lik alanı ve 287 konutu kapsayan Kentsel Dönüşüm Projesi Çalık Holding’in inşaat işlerini yürüten GAP inşaat tarafından alınmış, avan projeleri tamamlanarak Beyoğlu Belediyesi Kültür Merkezinde açılan Tarlabaşı Yenileme Alanı Proje sergisi ile görücüye çıkmıştı.

 

Hangi hava, hangi ışık, hangi canlanma, kimin için?

 

Sabahın erkenliğinde uğradığımız sergide kimselerin olmaması, konuştuklarımızın yankılanmasıyla her bir paftanın önünde yaşanan irkilme, kentsel dönüşümün nasıl bir yapay afet olduğunun göstergesiydi. Basında çok fazla şey okuduğumuz Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesine ve mağdurlarına uzaktık. Bu uzaklık elbetteki fiziksel bir uzaklıktan öte bir şey değildi. Uzaktaydık ama yüreğimizin aklımızın ve meslek ahlakımızın bizi bu rant dönüşüm projesinin yanına yöresine değil karşısına götüreceğini, kentsel dönüşümün neo-liberal politikalarla ne anlama geldiğini bilecek, kadar da yakındık.Sergi mekânının ortasına yapılmış devasa maket, projenin bütün gerçekliğini gözler önüne seriyordu. Doğal dokunun nasıl bozulduğu, nasıl yaşatılmadığı, nasıl korunmadığı gün gibi ortadaydı.

 

 Active Image  Active Image

 Sergiden Tarlabaşı yenileme alanı maketleri

Her bir paftanın önünden geçerken,  mekânların, yersizleştiren gerçek sahiplerine ancak verili durum fotoğraflarında rastlamanın gerçekliğiyle çarpışmanın öfkesi, sergi katalogundaki, “Tarlabaşı canlanıyor, havaya, ışığa kavuşuyor”, yapay sloganları arasında hangi canlılık, hangi ışık, hangi hava, kimin için? soruları kafamıza takılırken, sorulara sahici cevaplar almak, yaşanan gerçekliği teneffüs etmek için, Tarlabaşı sokaklarına yöneldik. 

 

Active Image   Active Image

Tarlabaşı Sokakları

Tarlabaşı’na giderken, aman dikkat edin, çantalarınıza sahip çıkın nasihatlerini kulak arkası ederek-ki bunu Türkiye’nin yoksullaştırılmış bölgeleri için defalarca duymuştuk. Ankara’da Çinçin Mahallesini bilmeyen yoktur. Çinçin Mahallesi suç oranı yüksek ve geceleri güvenlik görevlilerinin bile girerken çekindiği bir bölge. Ama Çinçin Mahallesinde 1990 lı yıllarda kiraların ucuz olmasından kaynaklı tutulan öğrenci evlerine gidip gelirken, hoşgörünün, paylaşımın, yaşamın zenginliğini yaşayarak hissedebiliyorsunuz-. Bu nedenledir ki bu sözler her ne kadar “bir gerçekliği yansıtsa da” yaşamın hoşgörüsü, Tarlabaşılıların hoşgörüsüyle buluşturdu bizi ve Tarlabaşı’nda bir kahvede bulduk kendimizi. 

 Active ImageErdal Aybek’le röportaj[2] 

Yeşil çuhaları serilmiş bir kahvede, üç mimar, Ankara’dan Ali Hakkan, İstanbul’dan Bahattin Alpaslan’la birlikte Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracıları Kalkındırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Erdal Aybek’le bir buçuk saat gerçekleştirdiğimiz sohbetin ve düşündürdüklerinin sadece bizde kalmasının da haksızlık olacağı gerekçesiyle, bu yazının kaleme alınması ortaya çıktı. 

 

Kentsel Dönüşüm Süreci, Meslek Odaları’na toplumla buluşma görevini yüklüyor.  

1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda sistematik şekilde bir rant politikası ve yerinden etme politikası üzerinden şekillenen kentsel dönüşüm projelerinin elde edilmesi ve uygulanması süreci ile birlikte; 

 

  • İlgili Meslek Odaları’nın toplum yararına, projelerin elde edilmesi sürecindeki katılımcı modellerin oluşturulması,
  • Mülk ve kiracıların haklarının farkındalıklarının arttırılması,
  • rant odaklı değil insan odaklı bir kentsel bütünleşme sürecinin oluşturulması yaklaşımıyla toplumla buluşması kaçınılmazdır.

Sermayenin rant üzerinden şekillendirdiği ve eşitsiz ilişkilerle, güçler dengesinden yoksun başlayan bu süreçlerde, yoksul halkın mağdur olması mekansal, yaşamsal kentsel ayrışma ve eşitsizliklerin oluşmasına olanak sağlamaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinde pek çok Meslek Oda’sının çalışmaları var, ancak bu çalışmaların hukuksal süreçlerinde ötesinde kentsel dönüşümle birlikte kentin, nasıl farklılaştığının ve birlikte yaşama mekânından uzaklaştırılarak bir meta haline nasıl dönüştürüldüğünün kavramsal çerçevesinin açığa çıkartılması, toplumla bütünleşik bir eylem planına dönüşmesi ise henüz emekleme aşamasında.  

 

Tarlabaşı kentsel dönüşüm projeleri sürecinde  “Projenin elde edilmesi sürecine ilişkin sıkıntılarından bahseden Erdal Aybek” İlgili kurumlar ve kuruluşlar, meslek odalarının bilinç oluşturmak üzere yeteri kadar samimi davranmadıklarını itiraf ederken, kentsel mücadele sürecinde güvenebilecek ve doğru bilgiye ulaşacak yapılanmalara olan ihtiyacı da işaret ediyor. Bu aslında yeni dönem kentsel mücadele sürecinde, bilgi tekelinin kırılması, doğru bilginin toplumla paylaşılması açısından Meslek Odaları’nın topluma güven verecek yapılanmalar olarak öne çıkması gerektiğini gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında, özellikle kentsel dönüşüm projeleri ve diğer kentle ilgili sorunlarda, kullanıcı odaklı eylem planlarının oluşturulması, onun araçlarının yaratılması ( kent bilgi bankası, gazete, broşür, danışma masaları vb) bir zorunluluk olarak açığa çıkıyor. 

 

Kentsel Dönüşüm sürecinde aslında hak sahipleri ile Meslek Odaları arasında ortaya çıkan farklı yaklaşımlardan birisi, hak sahiplerinin yâda kiracıların, alanla ilgili oluşan kentsel rantı kendi lehlerine paylaşmak talepleriyle ilgilidir. Meslek Odalarında kentsel dönüşüm projelerinde kamu yararı kavramı ve dönüşümün katılım yöntemine, barınma hakkına ve kentsel bütünleşmeye dair yaklaşımlar öncelik kazanırken, bu durum Tarlabaşı örneğinde Aybek tarafından şu şekilde ifade edilmektedir. Mimarlar Odası’nın çalışmalarını izliyoruz ama onlar gibi düşünmediğimiz bir nokta var ki oda şöyle diyor:  “Biz yüzyıldır burada yaşıyoruz. Bizim mülkümüz para edecek. Biz bundan pay almayacağız öylemi. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Biz bu projenin etik olmadığını kıyım yapıldığını, restorasyonun nasıl yapıldığını biliyoruz. Binalarımızın gelir getirmesi bizim için bir bonustu, yeni bir yaşam oluşturacaktık.” Bu durum aslında kentsel dönüşüm sürecinde elde edilecek rantın “adil” paylaşımını içeren bir talep ve kamu yararı kavramı ise ikincil bir noktaya düşüyor. Meslek Odaları’nın kentsel dönüşüm sürecinde de bu tür yaklaşımların kentsel ölçekte bireyin toplumsallaşmasına olanak sağlayacak bir buluşma aksı oluşturmasını da üzerine görev olarak yüklüyor.   

 

Mülk Sahipleri ile anlaşma esas / Katılım Modeli Oluşturmak şart

 

5366 sayılı kanunun 4.maddesi “…   Yenileme alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ilgili il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir.”  denilmektedir. Tarlabaşı’nda yaşayan mülk sahipleri ve kiracılarla birlikte tam bir uzlaşma süreci yaşanmamış durumda. Belediye ve GAP inşaat şirketi ile görüşmeler devam ediyor. Ancak kentsel dönüşüm projelerinde mağdurların örgütlülüğü kamuoyu nezdinde bir güce dönüştüğünden kaynaklı, firmalar bu gücü dağıtmak üzere mülk sahipleri ile tek tek görüşme ve ikna yöntemini benimsiyorlar.Yine bu tür süreçlere doğru bakıldığında, Kentsel dönüşüm uygulamalarında kentin tüm aktörlerinin katılımcı bir modelle bir araya getirilmesi de Meslek Odalarının oluşturacağı mekanizmalarından biri olarak durmaktadır.

 

Bu doğrultuda aslında henüz yeni olan ve gerçekçi bir düş olmaya doğru giden Mimarlar Odası Ankara Şubesinde başlatılan ve İlk örneği Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi’nin yeniden nasıl kullanılacağının toplumsal bir eylemlilikle oluşturulması olan Kent Düşleri Projeleridir. Ankara’da bulunan Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi’nin sermayenin öncelikleri doğrultusunda değil, kamu yararına kullanımının sağlanması doğrultusunda öğrencilere yönelik açılan yarışma, kamuoyunda ses getirmiş, binlerce öğrencinin konuyla ilgilenmesi sağlanmıştır. Yine yarışmaya katılan projelerin seçilmesi sürecinde, kentim tüm aktörlerinin( kamu kurumları, yerel yönetimler, halk, üniversiteler, uzmanlar v.b) de katılımcı olduğu, öğrencilerin ürettikleri projelerin açıkça tartışıldığı, değerlendirme konferansları ise bir proje demokrasisi oluşturmuştur. Öte yandan Adalet Bakanlığının yarışma fikrini yaratıcı bir süreç olarak değerlendirip konuyla ilgilenmesi, Cezaevi’nin yıllar sonra halka açılması ve halkın bu süreçteki talepleri, Altındağ Belediyesi’nin konuya sahip çıkarak, yarışma birincisi projeyi (müze ve kültür merkezi ) uygulamaya başlaması süreci, aslında kentsel dönüşüm sürecinde nasıl bir katılım yöntemi izlenebileceğinin ipuçlarını taşımaktadır.

Bu modelin başarısı bir oldu bitti süreçleri olarak yaşatılan “ikna” toplantılarından öte, her aşamasının kendi içerisindeki eylemliliği ve duyarlılığı idi. Buradan çıkartılacak yöntem katılımın, bir eylem programı olarak ele alınması ve her aşamasının, farklı bir duyarlılıkla yönetilmesidir. Buna bir nevi  “hareketli katılım”  denilebilir. Hareket halindeki bir sürecin başından uygulanmasına kadar her noktasında bir yerinden dokunan hisseden ve eklemlenen bir yürüyüş koluna tekabül eden, hareketli katılım mekanizması tartışılmaya ve geliştirilmeye değer deneyimleri taşımaktadır.

 

Kentsel Sterilizasyon ve dağıtma 

 

Kentsel dönüşüm projelerinin hedeflerinden birisi de yoksul kentlilerin, kentin çeperlerine itilerek bir kentsel sterilizasyon yaratılmasıdır. Bu durum yüksek gelir gruplarının kent merkezlerinden kaçarak yerleştikleri banliyö ve sitelerinden çıkarak, kent merkezlerine yeniden dönüşleri ve kent merkezlerinde oluşan rantın paylaşımı olarak öne çıkmaktadır. Bu dönüşüm alanlarında amaç, var olan sosyal dokunun korunarak yaşatılması değil, sterile edilerek dağıtılması öne çıkmakta, yani bir sosyal tahribat, afet yaşanmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamındaki, rezidanslar, oteller, iş merkezleri, kent merkezlerinde atıl rantın yeniden işlevlendirilmesinin aracı olarak ortama sunulurken öte yandan bu projeler kapsamında demografik doku değiştirilerek, bu tür alanlarda yaşayanların yerlerinden edilmesi ise kaçınılmaz hale geliyor. Tarlabaşı yenileme alanı projeleri sergisinde bu sterilizasyon fark ediliyor. Sergide Tarlabaşı’nın eski halinin bulunduğu fotoğraftaki yoksul kişiler, yenilenmiş halini gösteren illüstrasyonda bir anda gelir durumu yüksek kişiler olarak karşımıza çıkıyor…Orada yaşayan insanların yaşam kalitesine yönelik  bir anda kültürel ve sosyal bir devrim yaşanmayacağına göre bu illüstrasyon tamda sermayenin niyetini ortaya koyuyor.

 Active Image   Active Image

Sergiden, Tarlabaşı eski hali                       Sergiden, Tarlabaşı illüstrasyon 

 

Aybek yüzyıllardır kuşaklar halinde değişik dinlerden ve kültürlerden insanlarla kardeşçe Tarlabaşı’nda yaşadıklarını, bu proje kapsamında binalarına verilen değerlerle burada oturma ve yaşama şanslarının olmadığını, buraya “kent soyluların” gelip oturacaklarını ifade ederken tamda bu sterilizasyon ve dağıtma sürecini doğrulamakta. 

 

Mülk Sahiplerine Gerçekçi Olmayan Koşullar Sunuluyor. 

 

Kentsel dönüşüm sürecinde mülk sahipleri ile uzlaşma sürecinde uygulanan yöntemlerden birisi binaların hâlihazırdaki durumları üzerinden bir değer tespiti yapılarak mülk sahibinin bu değer tespitinde belirtilen miktarı alarak süreçten çekilmesi isteniyor. Kentsel dönüşüm sonrasına oluşacak değer artırımları ise bu duruma dahil edilmiyor.

İkincisi ise yine halihazır durumdaki binasına verdiği değer ile, proje uygulandıktan sonraki değer üzerinden borçlandırma yöntemiyle mülk edinmesini sağlamaya çalışılıyor ki, bu aslında bu tür alanlarda yaşayan halkın gelir dağılımına bakıldığında gerçekçi olmayan bir yaklaşım.  Bu durumda da mülk sahipleri bakımsız ama tamamını kullanabildiği alt yapısı olmayan 100 birimlik bir yapı karşılığında, bakımlı alt yapısı olan 10–15 birimlik yapı sahibi olma konusunda tercihe zorlanıyorlar.

 

Burada kamu yararı öncelikli bir yaklaşım ve kamusal kullanım olmadığı için, mülk sahipleri sermayenin kullanımına kendi mülklerini vermek istemiyorlar ki buda kamusal açıdan değerlendirildiğinde irdelenebilir bir yaklaşım olarak dikkate alınabilir.

 

Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 24. maddesinde Yenileme alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırmasında anlaşma yolu esastır” denilmektedir. Tarlabaşı örneğinde olduğu gibi bu durumda sürecin başında bütünlüklü olarak ele alınmadığı için bölgedeki kiracıların çıkartılması sürecine ilişkinde bir dizi sıkıntı yaşanmaktadır. Dernek, kiracıların taşınması için taşınma giderlerini karşılanmasını talep etmiştir. Bu talep önce ret edilmiş daha sonra baskılar sonucu 400 YTL yardım yapılabileceği ifade edilmiştir.

 

Ancak kiracılık, tek başına bir mekânı kullanmakla tanımlanabilecek bir olgu değildir, yaşamı belirleyen tek başına mekân kullanımı değil komşuluk ilişkileri ile şekillenmiş bir sosyal ortamdır. Bu ortamın telafisinin mümkün olmadığı  “ev alma komşu al” atasözünde olduğu gibi maddi karşılığı yoktur. Ve hem yaşamsal, hem ticari hem kültürel olarak yıllar boyu süren oluşmuş değerlerin kaybedilmesi süreci ortaya çıkacaktır ki bunu telafi etmek mümkün değildir. 

 

Tarlabaşı’nın kendi  canlılığı , havası ve ışığı var / hem de sahici     

  

Active Image  Active Image  Active Image

 

Tarlabaşı’nda yenileme alanı içerisinde 1900 konut var. Bunların 210 u tescilli… Burada yaşayan yüzlerce çocuk var, çocukların hangi okula nasıl gidecekleri merak konusu. Ayşe teyze burada mülk sahibi 4 katlı bir binası var. Bir dairesinde kendi oturuyor diğerlerini kiraya vermiş durumda buradan gelir elde ediyor. Ayşe teyzenin kentsel dönüşümle birlikte maddi kaybı olacak. Ahmet Amca, çantacı , yıllardır çanta tokaları yapıyor atölyesinde, şimdi 12 yaşındaki oğluna öğretiyor, benim işim ne olacak diyor.  Active ImageSokağın her köşesinde anıları var. Evlerimizin içini bilmezler, binalarımızın her birinin ayrı bir değeri var. İçinde sarnıçlar var,150 yıllık duvarlara gömülmüş freskler var diyorlar. Erdal Aybek, sarnıçlarımız ne olacak derken, “Mimarlar akademisyenler bu sürece nasıl evet diyebilirler, mesleğine saygı gösteren insanlar insanlara da saygı gösterir. Projeleri gördünüz mü?. Hani benim sarnıcım nerede, benim cumbam nerede, ben neredeyim? bu projeler içerisinde göremedim. Sergideki yeni yapılan binalara baktığınız zaman benim kültürümden mimari değerlerinden bir iz göremezsiniz. Bu başka bir durumdur. Bu proje bunları umursamamıştır. Varlığımızı yok saymıştır , derken aslında meslek mensuplarına da meslek etiğini hatırlatıyor. 

 

Tarlabaşı Cenevizlilerin yaşadığı en eski yerleşim birimi. Osmanlının 1780 li yıllarda ilk toplu konut mimarisini örneklemek istediği gayri müslim ustalara yaptırdığı bir alan. Tarlabaşı geçmişinden bu yana değişik kültürlere ev sahipliği yapmış çok kültürlü bir yerleşim, Rumlar, Süryaniler Ermeniler, kısmen Hıristiyanlar yaşamış burada. 1946 dan sonraki gayri müslimlere yönelik uygulanan olaylarla beraber bu malikler yer değiştirmeye başlamış. Baskıdan ,korkudan ,kaygıdan, ya satmış ya devretmiş gitmiş. Sonra buraya Anadolu’nun değişik illerinden göç eden insanlar yerleşmeye başlamış. 1990 lı yıllardan itibaren ki şu anda yüzdesel olarak nüfusun en büyük bölümünü oluşturduğunu ifade ediyor Erdal Aybek, yeni yerleşimciler olarak adlandırdıkları “sürgünün çocukları” dedikleri Kürtler geliyor. Mardin’den Siirt’ten Hakkâri’den, Nusaybin’den gelip yerleşenler var.  

 

Yaşadıkları alanların çöküntü olarak gösterilmesinin sorumluluğunu taşımadıklarını ifade ederken Aybek, “kişinin konut dokunulmazlığını, ticari güvenliğini, mal ve can güvenliği sağlamakla yükümlü kolluk görevlileridir. Bizim bu binalarımız ilçe emniyet müdürlüğüne yapışıktır. İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün ön tarafında bir adam esrar satıyorsa, bir suç örgütü kale gibi ev yapıyorsa bunun müsebbibi biz olmasak gerek” .Çöküntü ve suç oranı yüksek bölge diyorlar. Bu sokağın arkasında sokaklarda koşan çocuklar var, birçok kültürden insan var, travestiler var, birlikte yaşabiliyorlar, burada hoşgörü var… Bu hoşgörü başka nerede var derken, geçmişten bugüne Tarlabaşı’nın çok kültürlülüğünü ve hoşgörüsünü sürdürdüğünü hatırlatıyor birkez daha …

 

Tarlabaşı hareketli, ama kendi kaderlerine boyun eğmeyecek kadarda bilinçliler… Belediyeye rağmen,  bu ülkeye rağmen var olduklarını ve kim ne derse desin burada yaşamaya devam edeceklerini söyleyen Aybek, yaşamaya devam edeceğiz, bizim havamız ve ışığımız var, yüzyıllardır var ve hep var olacak derken. Kendilerine medeniyet getiriyoruz diyenlere de bir cevapları var. “Bize medeniyet getirmesinler ,biz zaten medeniyiz. Burada yaşıyoruz, köklerimiz burada, burada yaşayacağız ve burada öleceğiz. 

 

Active Image  Active Image  Active Image

 

Tarlabaşı sokakları hareketli ve canlı çocuklarla birlikte…Tarlabaşı sokaklarından ayrılırken, oranın kendine has bir havası, ışığı, canlılığı, kültürü, bakışları ve çocukları var  bunu hissedebiliyorsunuz, hepside sahici…Tarlabaşılıların rantla birlikte, kendilerine getirilecek “medeniyete, havaya, ışığa ve canlılığa” ulaşmaları zaten mümkün değil ve bu sürecin yaşam alanlarını yok edeceğini biliyorlar.

 

Zaten tüm yıkımlar ve yok oluşlar, birilerine, onların dışında, onlara rağmen, bir şeylere kavuşturmak için yapılıyor artık. Amerika’nın, Irak’a özgürlük götürmesi gibi,  Çalık Holding’de ve ona hizmet veren mimarlarda[3], Tarlabaşı’nı “medeniyete, havaya, ışığa ve canlılığa” kavuşturmaya çalışıyor. Hangi medeniyet, hangi hava, hangi ışık, hangi canlanma, kimin için, kime hizmet?  Bütün mesele bu…

 

 

* Mimar

 Kaynak: dimp.org


Spread the love