Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası – Mustafa Kadıoğlu / Hamza Koç
Spread the love


Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası – 1 –

 

Elektrik kullanımı üzerinden bu ülke kaynakları uluslararası şirketlere ve yerli ortaklarına aktarılmaktadır

Elektrik üzerinden yasal soygun yapılıyor

Türkiye’de 2007 yılında 190 milyar kilovat saat (kWh) elektrik enerjisi tüketime sunulmuştur. Bu tüketim brüt tüketim olup ülke sınırları içindeki tüm elektrik enerjisi tüketimlerini kapsamaktadır. Elektrik doğada kendiliğinden var olan bir enerji türü değildir. (Yıldırımlar hariç!) Biz onu diğer enerji türlerini değişik şekillerde dönüştürerek elde ederiz. Elektrik elde etmede kullandığımız kaynaklara BİRİNCİL KAYNAKLAR denir. Ülkemizde üretilen, elektrik enerjisinin birincil kaynak olarak su, kömür (linyit, ithal kömür ve taş kömürü), doğal gaz, sıvı yakıt (motorin, fuel oil vs), jeotermal, rüzgar vs. dağılımı aşağıdaki tablo-1’de verilmiştir.

 

2007 yılına ilişkin veriler henüz yayınlanmadığı için kurulu gücün ve üretimin birincil kaynaklara dağılımıyla ilgili bilgiler 2006 yılı için alınmıştır. 2007 yılında bir önceki yıla göre elektrik tüketimindeki artışı yüzde 8 kabul edersek, 2007 yılı için tüketilen enerjinin değerini 190 milyar kWh olarak buluruz.

 

Elektrik enerjisi üretimindeki birincil kaynaklar incelendiğinde görülecektir ki ülkemizde elektrik üretimi, başlıca doğal gaz ve kömür (linyit-taş kömürü-ithal kömür) olmak üzere termik ve hidroliktir. Diğer birincil kaynakların arasında yer alan yenilenebilir özellikli rüzgar, jeotermal, bioyakıt, vs. oransal olarak çok azdır. Bu kaynaklardan elektrik üretmenin maliyetleri incelendiğinde, şöyle bir tablo ile karşılaşırız. Aşağıdaki tablo-2’de kWh başına 2007 yılında gerçekleşen birincil kaynaklardan elektrik üretim maliyetleri görülebilir.

2007 yılında ülkemizde üretilen ve tüketime sunulan elektrik enerjisinin yıllık maliyeti yaklaşık 4.8 milyar dolardır. Enerjinin maliyet değeri bu civarda olmasına rağmen bu miktarda enerjiye ülkemizin ödediği miktar bunun çok çok üzerindedir.

 

Enerji vazgeçilmezdir. Günümüzde günlük yaşamın sürdürülebilmesi bile diğer enerji türlerinin yanında elektrik enerjisine bağımlı hale gelmiştir. Bu gerçek herkes tarafından bilinir ve kabul edilir. Bu nedenle kullanılması, tüketilmesi kaçınılmaz olan, zorunlu olan, bu yüzden de kamu yararı niteliğinin öne çıkması gereken böyle bir “ürün”, “mal”, “hizmet” (adına ne denirse densin) her aşamasında kamu denetiminde olmalıdır. Piyasanın işleyişine bırakılmamalıdır!

 

Ülkemizde planlı dönemler boyunca küçük istisnalar dışında (ÇEAŞ, KEPEZ, Otoprodüktör vs.) kamu mülkiyetinde bir elektrik sistemi işletilmiştir. Bu durum Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEK) kurulmasıyla daha merkezi bir yapıya ulaşmış ve bundan sonra gelişmeler daha da hızlanmıştır. Kamu eliyle, merkezi bir planlamaya dayanan yatırımlarla kurulan tesislerin işletmesi de yine kamu eliyle yapılmış ve maliyetleri de çoğunlukla sistemin gereklerine uygun olarak tüketicilere yansıtılmaya çalışılmıştır.

 

Ancak 1983 yılında başlayan elektrik enerjisindeki özelleştirme uygulamasıyla elektrik enerjisi alanı da özel sektör yağmasına açılmıştır.

 

Öncelikle üretimdeki kamu tekeli kırılmış ve özel sektöre kâr amaçlı santral kurma ve işletme izni verilmiştir. Yıllarca sürecek Anayasa tadilatı dahil yasal düzenlemeler sonucunda gelinen noktada, özel sektörün üretimdeki payı kamu sektörünün önüne geçebilmiştir.

 

Yukarıdaki tablo-2’de elektrik enerjisinin bu ülkeye maliyeti verilmiştir. Ancak günümüzde bu maliyete karşılık ödenen bedel bu değildir. Bunun çok üzerindedir! Aşağıda açıklayacağımız gibi aradaki korkunç denebilecek kadar büyük fark, bu ülkede yaşayan ve elektrik enerjisi tüketen her vatandaştan alınan ve bu yetmediği için genel bütçeden de kaynak aktarılarak (sübvanse edilerek), enerji tüketmeyenlerden de alınarak karşılanmaktadır. Bunun diğer anlamı, elektrik enerjisi kullanımı üzerinden bu ülke kaynaklarının önemli bir miktarı uluslararası şirketlere ve onların yerli ortaklarına aktarılmaktadır. Bunun adı soygundur. Ama yasal soygun!..

 

Enerji Piyasası Yasası ile mevzuat alanı uygun hale getirilerek ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) eliyle, ilgili kuruluşlara ve çoğunlukla da yabancı danışman şirketlere hazırlatılmış gibi gösterilen, aslında Dünya Bankası dayatmaları olan yönetmelik, yönerge, tebliğ vs. mevzuat düzenlemeleriyle enerji alanı tam olarak bir PİYASA haline getirilmiştir!

İşin çok üzücü tarafı, genelde özelleştirme uygulamalarında rastladığımız başta örgütlü yapılar, süreci dışarıdan izlemiş; gerekli tepkileri zamanında ve gereken donanımda örgütleyip (hem hukuki hem de örgütsel tepkilerle) vermeyerek, sürecin meşrulaşmasına istemeyerek de olsa katkıda bulunmuşlardır.

 

10 sentlik elektrik hayal

En son TEİAŞ bünyesinde kurulan Elektrik Piyasa Dengeleme ve Mali Uzlaştırma Dairesi Başkanlığı, iki üç yıl süreyle çalışarak sistemin altyapısını hazırlayarak Elektrik Enerjisi Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği’ni 2006 Temmuz vakasından hemen sonra uygulamaya başlamıştır.

 

Bu sistem, sermaye açısında öyle kârlı olabilmiştir ki, daha önce devlete fahiş fiyattan elektrik sattıkları gerekçesiyle çok eleştirilen; 20-25 yıl süreyle enerji satış sözleşmeleri yapan Yap İşlet Devret (YİD), Yap İşlet (Yİ), İşletme Hakkı Devri (İHD) gibi modellerle çalışan şirketler, çok masum hale gelebilmişlerdir. Çünkü artık devlet için öyle 6 sent, 8 sent, hatta 10 sente elektrik satın almak hayal olmuş, ortalama 12-15 sentten alınan elektriğe bile “idare eder” gözüyle bakılır hale gelinmiştir.

 

Aşağıdaki tablo-3’de 2007 yılında ülkemizde üretilen enerjinin üretim şirketlerinin satış fiyatı yönünden maliyetleri incelenmiştir.

 

YİD, Yİ, İHD, Otoprodüktör, Serbest Üretim Şirketi vs. özel sektör santrallerinde üretilen elektrik fiyatları incelenerek tüketilen 190 milyar kWh enerjinin toplam maliyetine ulaşılmış ve tablo-2 ile karşılaştırması yapılmaya çalışılmıştır.

 

İki tablo (tablo-2 ve tablo-3) toplam maliyetleri arasındaki fark için denilebilir ki; bu ülkedeki elektrik enerjisi üzerinden yapılan soygun budur!

 

Tablo-2’deki toplam maliyet 4.8 milyar dolar; buna karşılık tablo-3’deki toplam maliyet 13.1 milyar dolar. Bu sayılar arasındaki fark, 13.1-4.8=8.3 milyar dolardır. Yani tamı tamına 8 milyar dolar. 2007 yılında elektrik enerjisi üretimi üzerinden özel sektöre aktarılan kaynak 8 milyar dolardır.

 

Bu 8 milyar dolarlık artı değer sadece elektrik enerjisi sektörü kullanılarak bu ülke insanlarından, uydurulmuş yasalarla yasal hale getirilerek hortumlanmıştır! Bu büyüklükteki soygun yetmemiş ve çeşitli biçimlerde “manipülasyonlarla” PMUM kullanılarak soygun katmerlenmeye çalışılmış ve bunda da başarılı olunmuştur.

 

Teknik olarak ülkemizde elektrik sisteminin işleyişi kısaca şöyle gerçekleşir: Kurulu gücü yaklaşık 40 bin MW olan irili ufaklı yüzlerce santralin bağlı olduğu ve adına “enterkonnekte sistem” denilen bir sistem vardır. Bu sistemde santrallerde üretilen elektrik iletim hatları, trafo merkezleri ve dağıtım hatları kullanılarak tüketicilere ulaştırılır. Elektrik henüz enterkonnekte sistem ortamında depolanamadığından üretildiği anda tüketilmelidir, bir başka deyişle; tüketicilerin ne kadar elektriğe ihtiyaçları varsa o kadar elektrik üretilmelidir. Bu şekilde gerçekleştirilen üretim-tüketim dengesine frekans kontrolü yapılması yoluyla ulaşılır. Bu denge sadece tüketimin karşılanması için değil, aynı zamanda teknik olarak sistemin sürekliliği açısından da gerekli ve önemlidir.

 

 

TABLO 1 : 2006 YILI KURULU GÜÇ VE ÜRETİMLER

Birincil Kaynak

Kurulu Güç (MW)

Üretim(Milyon kWh)

Üretim Oranı(%)

Taşkömürü

1986,0

14216,6

7,9

İthal Kömür

1651,0

 

 

Linyit

6569,8

32432,9

18,4

Fuel Oil

2123,2

4232,4

2,4

Motorin

251,9

57,7

0,03

Nafta

21,4

50,2

0,02

Doğal Gaz

11462,2

80691,2

45,8

Yenilenebilir

41,0

154,0

0,08

Çok Yakıtlı

3323,4

 

 

TERMİK TOPLAM

27420,2

131835,1

74,7

Hidrolik

13062,7

44464,7

25,3

Jeotermal+Rüzgar

81,9

 

 

TOPLAM

40564,8

176,299,8

100

kaynak TEİAŞ Internet sitesi

TABLO 2

Birincil Kaynak

Maliyet (cent/kWh)

Üretim Oranı (%)

Üretim (Milyar kWh)

Üretim Maliyeti (miyar dolar)

Doğal Gaz

4

50

95

3,8

Hidrolik

0,1

25

47,5

0,047

Kömür

2

20

38

0,76

Diğer

2

5

9,5

0,19

Toplam

2

100

190

4,8

 

TABLO 3

Çalışma Modeli

Birim Maliyeti (cent/kWh)

Üretimi (milyar kWh)

Maliyeti (milyar dolar)

YID

8

35

2,8

YI

7

35

2,4

IHD

5

6

0,3

EÜAŞ

4

80

3,2

PMUM

13

34

4,4

 

Toplam

190

13,1

 

Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası – 2

Elektrik enerjisinde de planlama ve tüketim tahminleri diğer gereksinimlerde olduğu gibi gelişigüzel yapıldığı için ülke kaynaklarının elektrik şirketlerince adeta soyulmasına seyirci kalınıyor

 

Üretim planı gelişigüzel yapılıyor

Üretim-tüketim (arz-talep) dengesinin sağlanması yapılan bir dizi işlemin yanı sıra çok önemli ön çalışmaları da zorunlu kılar. Adım adım bunları incelersek:

 

1-Ülkemizdeki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmişlik ve koşullar dikkate alınarak, esas olarak Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından yapılan planlama çerçevesinde çeşitli etkenler göz önüne alınarak uzun dönem yıllık talep tahminleri yapılır. (İşin bilimsel yanı böyle olmasına karşılık ülkemizde uzun yıllardan beri planlama bir yana bırakıldığından elektrik enerjisinde de planlama ve tüketim tahminleri diğer gereksinimlerde olduğu gibi gelişigüzel hazırlanmaktadır.)

 

2-Yıllık talep tahminleri baz alınarak aylık tüketim tahminleri hazırlanır.

 

3-Aylık tahminlerden yola çıkarak günlük tüketim tahminleri yapılır. Günlük tüketim tahminlerine esas verileri oluşturması gereken ve ilgili yönetmeliklerde de bu durum açıkça belirtilmesine karşılık Dağıtım Bölgelerinin tüketimlerinin belirlenmesi henüz yapılamamaktadır. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ)’a bağlı Elektrik Dağıtım Şirketleri özelleştirilmeyi bekledikleri için asli işlerini yapamaz noktaya sürüklenmişlerdir. TEDAŞ tarafından dağıtım sisteminin enerji talebi hazırlanacak ve bu talep ile “özel tüketici” denilen büyük tüketicilerin talepleri birleştirilerek toplam talebe ulaşılacaktır.

 

4-Günlük tüketim tahminleri gün içindeki talep değişimleri dikkate alınarak saatlik şekilde çizelgelere dökülür ve bir önceki gün internet üzerinden ilgililere duyurulur.

 

5-Konunun muhatapları (elektrik üretim şirketleri, elektrik ticaret şirketleri vs) saatlik tüketim tahminlerine ve kendi özel durumlarına uygun olarak karşılanması gereken bu saatlik talep için kendi arz miktarlarını fiyatlarıyla birlikte bildirirler.

 

6-Toplanan arz miktarları; talebin karşılanması, fiyatı, enterkonnekte sistemin koşulları, varsa bölgesel, yöresel teknik sorunlar, hem iletim hem de dağıtım sistemindeki yapılacak programlı bakımlar, “diğer zorunluluklar” vs dikkate alınarak ve belli bir önem sırasına dizilerek tahminde bulunulan talep miktarları karşılanıncaya kadar alınması suretiyle üretim programına dahil edilir.

 

7-Saatlik olarak satın alınmasına karar verilen üretimleri ucuzdan pahalıya doğru sıralayarak, önceden öngörülerek duyurulan saatlik tüketim tahmin değerine ulaşınca liste doldurulur. Böylece bulunan fiyat o saat için belirlenmiş fiyat olup o saat için üretim yapacak tüm santralar için geçerli olur.

 

8-Bu yöntemle oluşturulan liste kesinleştirilip günlük üretim planı hazırlanır. Hazırlanan bu liste aynı zamanda o listede yer alan üretim şirketleri için üretim taahhüdü anlamına gelir.

 

9-Her hangi bir nedenle (üretim tesisinde arıza, iletim tesisinde arıza v.b.) üretim şirketleri taahhüt ettikleri üretimi gerçekleştiremezlerse onların yerine diğer başka santrallerden fazla üretim yaptırılmak veya başka üretim tesislerini devreye almak suretiyle ek üretim yaptırılarak sistem dengesi sağlanır.

 

10-Bir üretim tesisi için üretim programı verilmeyip ama istenirse üretim yapılabileceği (emre amadelik) bildiriliyorsa bunun anlamı gün içinde ihtiyaç olursa ve o santrale üretim yaptırılırsa, üretimin karşılığı olarak o saat için oluşan fiyattan başka ve o fiyata ek olarak daha önce belirlenen “emre amadelik” ücreti de ödenir.

 

11-Bunlara ilave olarak bölgesel veya daha dar kapsamlı olmak üzere yöresel anlamda kısıtlılık koşulları vardır. Genel anlamda kısıtlılık “bir bölgede herhangi bir nedenle iletim, üretim veya dağıtım darboğazının oluşması” demektir. Oluşan darboğazlar o bölgedeki tüketicilerin elektrik enerjisine ulaşmalarını engeller, bunun doğal sonucu olarak istenmeyen kesintiler yaşanır. Bu türden kesintileri önlemek amacıyla “kısıtlılık analizleri” yapılarak eğer varsa o bölgelerdeki santralara, daha pahalı olmasına ve normal koşullarda talebin karşılanması için yapılan çizelgelerde yer almamasına karşın üretim yaptırılarak pahalı fiyata bakılmaksızın enerji alınır. Ancak her nasılsa oluşan veya oluşabilecek kısıtlılıklardan o bölgelerdeki santral yöneticilerinin haberleri olur. Bunun doğal sonucu olarak da o santraller için önerilen fiyatlar çok fazla olabilir.

 

12-Kısıtlılık adından da anlaşılacağı gibi bir bölge için geçici bir durumdur ve yılda birkaç defa ancak oluşması beklenir. Fakat ülkemizde bu uygulama elektrik üreticileri için bir fırsat olarak değerlendirildiğinden nerdeyse süreklilik kazanmış ve kısıtlılık durumları sıradan normal bir işletme koşuluna dönüşmüştür. Böylece istisnai durumlar genelleştirilerek olağanın çok üzerinde karlar edinilmeye başlanmıştır.

 

13-Bazı durumlarda ülke genelinde arzda sorunlar yaşanabilir. Bunun için en iyi örnek genellikle kış aylarında yaşanan doğal gaz sıkıntısı nedeniyle üretimlerdeki düşüşlerin olduğu dönemlerdir. Ülke genelinde eğer varsa doğal gaz sıkıntısı olduğunu herkes bilmekte ve üretici şirketler bunu olağanüstü kârlı dönemler olarak karşılamaktadırlar. Söz birliği etmişçesine tüm şirketlerin üretim ve diğer fiyatları birden yukarıya doğru fırlamaktadır. Burada EPDK’nın ülke çıkarları adına devreye girmesi beklenir. Ama böyle olmamakta, koşullar ne kadar olağanüstü olursa olsun, soygun ne kadar büyürse büyüsün kimsenin aklına önlem almak gelmemekte, ülke kaynaklarının elektrik şirketlerince soyulmasına adeta seyirci kalınmaktadır. Bu yetmezmiş gibi gizli olması gereken enterkonnekte sistem ile ilgili “piyasayı etkileyebilecek bazı bilgiler” her nasılsa üretici şirketlerce biliniyor olsa gerekir ki fiyatlar böylesine değişken olabilmektedir.

 

Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası 3

 

Özel sermaye enerjiye yatırım yapmıyor

Bu durumun sakıncaları sadece elektrik enerjisi üzerinden ülkenin soyulması değildir. En az bunun kadar belki daha da önemli bir diğer sakıncası ise ülkemiz elektrik sistemini bir çıkmaza doğru sürüklemesidir. Elektrik sisteminin durumu bu haliyle bir süre daha devam edecekse eğer sistemin kilitlenmesi ve çalıştırılamaz hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Ülkemiz elektrik enerjisi sistemi yeniden yapılandırılırken ve iletim hariç bütünüyle özel sektöre devredilmeye çalışılırken hep “piyasa en iyisini bilir ve yapar” mantığı öne çıkartılmıştır. Buna dayanarak da ülkemiz ekonomisinin büyümesi, gelişmesine paralel olarak özel sektör eliyle enerji yatırımlarının yapılacağı öngörülmüştür.

 

Ancak birkaç yıllık uygulama göstermiştir ki durum hiç de öngörüldüğü gibi gelişmemektedir. Özel sektör ilk kurulum maliyeti hayli fazla olan yeni santral kurma yerine var olanları çok büyük ayrıcalıklarla alıp işletme eğilimindedir. Elektrik üretim santralleri için yapılan özel sektör yatırımları sistemde arz büyüklüğünün sistemin ihtiyacını (sistem yedeğini arttırmayacak ölçüde, büyüklükte) rahatça karşılayacak düzeye çıkartmamaya özel bir önem gösterdiğine tanık olunmaktadır.

 

Bu yatırımların, birincil kaynak olarak ülke öz kaynaklarına dayanması, dış bağımlılığı azaltıcı yönde olması, yeni ve yenilenebilir kaynaklara dolayısıyla çevreye duyarlı olması gibi son derece yerinde ve gerekli beklentilerin karşılanamaması bir yana ülke toplam kurulu gücünü yani üretim kapasitesini yeterli düzeyde arttırıcı olmaması dikkat çekicidir. Yatırımlar öyle yapıla gelmiştir ki PMUM işleyişine göre yeterli arz fazlası hiçbir zaman oluşmamakta dolayısıyla fiyatlar sürekli çok yukarılarda seyretmektedir.

 

Birkaç tane yeni santralın peş peşe devreye girmesi gibi istinai durumlarda da EÜAŞ gibi kamuya ait santrallardan yeteri kadarı “tesadüfen” ya arızalanmakta veya revizyon, rehabilitasyon gibi uzun süreli duruşlara sokulmaktadır.

 

Arz kapasitesinin yetersizliği durumu enerji sektörünü kamu adına “yönetenler” üzerinde öyle yoğun baskılar oluşturmaktadır ki; EPDK’dan yeni üretim lisansı almış toplam büyüklüğü onbinlerce MW olan tesisler kurulmamakta, kurulup işletilmesi için akla hayale gelmeyecek çeşitli ayrıcalıklar, teşvikler, krediler, taahhütler istenmekte ve bunun gerçekleşmesi amacıyla yoğun pazarlıklar sürdürülmektedir. EPDK bir yandan sürekli lisans verirken bir yandan da deneme yanılma usulü sürekli mevzuat değişikliği yapmaktadır. Yapılan mevzuat değişiklikleri o kadar çok ve o kadar hızlıdır ki her hangi bir zaman dilimi için veya “şimdi” için yasal mevzuat nedir sorusu genellikle cevaplandırılamamaktadır.

 

Yapılan bu yasal mevzuat değişiklikleri de göstermektedir ki EPDK ülkemiz gerçeklerine uygun bilimsel çalışmaların sonucu elde edilen verilere dayanarak mevzuat hazırlamak yerine gelişigüzel çalışmalar yapmakta, sonra da uygulamadaki sorunlar açığa çıktıkça o sorunları gidermek için sürekli mevzuatla oynamaktadır. Böyle olunca da “mevzuat hazırlanmıyor, Dünya Bankası’nca dayatılan mevzuat çevirileri yapılıyor” eleştirileri haklılık kazanmaktadır.

 

Alttaki tablo:4’te EPDK tarafından lisans verilip inşaatına başlanmış santrallerle ilgili kurulu güç ve proje üretim kapasiteleri verilmiştir.

 

Bu tablo (tablo:4) Ocak 2008 verileri olup, EPDK internet sitesindeki inşası devam eden santraller listesinden derlenmiştir. Bu tabloya veri dayanağı olan EPDK listesinde ayrıca bu santrallerin gerçekleştirilme oranları da yüzde olarak yer almaktadır. Bu gerçekleşme oranları çoğunlukla yüzde 2 ile yüzde 5 arasındadır. Kamu şirketlerine ait olan birkaç santralın gerçekleşme oranı yüzde 50 üzerindedir.

 

Türkiye’de kurulu gücü 28 000 MW olan termik ve 13 000 MW olan hidrolik ile oransal olarak çok az da rüzgar ve jeotermal enerji santralleri vardır.

 

Hidrolik santrallerin yıllık üretim kapasitesi ortalama gelen su miktarına bağlı olmak kaydıyla yaklaşık olarak 35 milyar kWh ve termik santrallerin üretim kapasitesi yıllık 7800 çalışma saati dikkate alındığında 218 milyar kWh’tir. Ülkemizin toplam üretim kapasitesi yıllık 218 + 35 = 253 milyar kWh’tir. Tablo:4’teki üretim kapasitesi bu değere eklendiğinde yakın dönem toplam üretim kapasitesi = 332 milyar kWh olacaktır.

 

Ülkemizin ekonomik koşulları dikkate alınarak, dünya ekonomilerindeki beklenen krizler göz ardı edilmeden elimizdeki bu 332 milyar kWh üretim kapasitesi, elektrik enerjisi tüketimindeki yıllık artışlar yüzde 7 kabul edildiğinde bile 2015 yılına kadar tüketimi karşılayabilecek durumdadır.

 

Üretim yönünden durum budur ve bu haliyle bile ortada “panikleyecek” koşullar yoktur.

Bu tablo ile yeni hazırlanan yasa tasarısı (teşvik yasası) birlikte değerlendirildiğinde bu santrallerin neden tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.

 

Sistemin dengesi veya “dengesizliği” öyle bir kırılgan noktada tutulmaktadır ki hem PMUM’da oluşan fiyatlar özel sektör açısından çok cazip olmakta hem yeni yatırımlar için pazarlık zemini yaratılmakta ve hem de uluslararası sermayenin nükleer santral dayatmasına gerekçe oluşturulmaktadır.

 

İzmir Çeşme Alaçatı’daki ilk rüzgar santrali devreye gireli neredeyse 10 yıl olmuştur. O günden bugüne kadar ülkemizdeki rüzgar santrallerinin gücü topu topu 150 MW’a çıkmıştır. Aynı dönemde Almanya’da 1000 MW’tan 14000 MW’a çıkmış olduğuna dikkat edersek anlatılmak istenen daha iyi anlaşılabilecektir. Yıllardır rüzgar santralı kurmak isteyen şirketlerle devlet arasındaki “teşvik” pazarlığı sonuçlandırılmadığı için bu konuda dikkate değer bir gelişme sağlanamamıştır.

 

 

Sağlıklı ve sürekli olan elektrik enerjisinin temini için:

 

*Elektrik üretim, iletim, dağıtım planlama, tesis, işletme olmak üzere tek elden kamu vasıtasıyla yapacak merkezi bir kurum hedeflenmelidir. (Yani tek başlı bir sistem, kamu tekeline geçilmelidir.)

*Çevre ve kültürel değerler gözetilerek ülke kaynakları değerlendirilmelidir. Ülke kaynaklarının yetersizliğinde çoklu kaynağa çoklu ülkeye dayalı enerji ithalatına gidilmelidir.

*Serbest piyasa ve rekabetçilik adı altında dayatılan özelleştirme uygulamaları ile taşeron uygulamaları sonlandırılmalıdır.

*Uluslararası tahkim başta olmak üzere enerji yasal mevzuatı amaca uygun hale getirmekle birlikte EPDK başta olmak üzere çok başlılığa son verilmelidir.

*Yetkili personelden başlayarak yetkinliğe önem verilerek tüm personelin “eşit işe eşit ücret” ilkesiyle örgütlülüğünün özendirilmesi ve örgütlü yapıların yönetimlerde söz sahibi olmasının kanalları açılmalıdır.

*Enerji verimliliğinin hayata geçirilmesi amacıyla makyaj yatırımların yerine sistemi iyileştirici, üretimi geliştirici yatırımlar öncelik haline getirilmelidir.

*Özelleştirmeye karşı yapılar istemeyerek de olsa söylemlerini sermaye söylemlerini besleyen konumdan çıkmalıdırlar.

*Nükleer teknoloji ile nükleer santral yapılması birbirine karıştırılmamalı ve nükleer santral yapımı kararlarından vazgeçilmelidir.

 

Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası 4

Yeni bir uygulamaya geçiş

Enerjide soygunun devamı açısından sistem bıçak sırtında bir dengede tutulmaktadır. Soygunun devamı açısından sistemde yer alan tüm kamu kuruluşlarının yönetimleri (Bakanlık dahil) tamamen “sömürgeci” anlayışa teslim olmuş kişilere bırakılmıştır.

 

Bu nedenledir ki:

# DSİ’nin yatırım programında yer almasına karşın tamamlanamayıp işletmeye alınamamış onlarca, yüzlerce irili ufaklı hidrolik santral vardır. DSİ’nin bu yatırımları tamamlayamayışının önündeki tek engel olarak gösterilen “kaynak yok” gerekçesi çok büyük bir yalandır. Enerji sektöründe yaratılan çok büyük bir kaynağın özel şirketlere aktarıldığı yukarıdaki tablolarda görülmüştür.

 

# Yatağan Termik Santralı’nın baca gazı arıtma tesisleri bir türlü tamamlanamıyor, baca gazı arıtma tesisi olmadan çalıştırılarak hem gerektiğinde durdurulması sağlanabiliyor ve hem de yöre halkı üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılabiliyor

 

# Sadece yöneticilerin “beceriksizliği” yüzünden Gezende Santrali 15 – 16 ay boyunca hiç çalıştırılamamış ve yaklaşık 500 milyon kWh enerji karşılığı su, suyun potansiyel enerjisi elektrik enerjisine çevrilmeden Silifke’den denize akıtılmıştır.

 

# Yıllardır çeşitli nedenlerle yeterli kapasitede çalıştırılamayan Elbistan’da kurulu 1400 MW gücündeki termik santralin sorunlarını çözmeye çalışmayıp, inadına yapar gibi yanına bir 1400 MW’lık santral daha kurup (1 milyar dolardan fazla para harcayarak), bu santralide kömür yokluğundan, havaların soğumasıyla var olan kömür de donduğundan, hadi kömür sorunu aşıldı diyelim bu kez de soğutma suyu yokluğundan çalıştıramayarak bütün dünyaya rezil olunmuştur.

 

# Ülkemiz iletim sisteminde her yıl her birinin maliyeti birkaç milyon dolar olan onlarca trafo yanmaktadır.

 

# Yasalarla TEİAŞ’a verilmiş görev olmasına karşın iletim sistemindeki gerekli yatırımlar ve iyileştirmeler yapılmadığından yılın değişik zamanlarında değişik bölgelerinde iletim sistemindeki yetersizliklerden dolayı tüketicilerin (sektör yöneticilerinin deyimiyle müşterilerin) enerjileri kesilebilmektedir.

 

# 154 kV sistemde baraj gerilimleri 100 – 110 kV’a düştüğü için kesintiler yapılabilmektedir.

 

# EÜAŞ termik santralleri ortalama olarak yüzde 30,40 kapasite ile ancak çalıştırılıyor.

 

# Hem doğal gaz hem de sıvı yakıtla çalışabilen termik santraller doğal gaz sıkıntılarının yaşandığı dönemlerde “sırf iyi yönetilmediği için” santralde yeterli sıvı yakıt bulundurulmadığından üretim yapamıyor ve üretim arz eksikliğinden kesintiler yapılabiliyor.

 

# Elbistan gibi bir santralde ünite servise alınması için ateşleniyor, saatlerce kazan ateşli durumda işletme için hazırlıklar yapılıyor ve tam ünite paralele alınacakken fark ediliyor ki santral kömür sahasında yeterli kömür yok, ve ünitede milyarlarca liralık mazot ve fuel oil yakıldıktan sonra söndürülebiliyor.

 

# Avrupa Birliği ülkelerinde (Polonya hariç) ortalama yüzde 5, yüzde 6 olan toplam iletim ve dağıtım kaçak ve kayıpları ülkemizde yüzde 15’lerde seyredebiliyor.

 

# 8 milyar ton linyit rezervi olduğu bilinen Elbistan kömür havzasındaki düşük kalorili kömürü daha verimli, daha çevreye duyarlı, daha bu ülke için yararlı olabilecek hale dönüştürerek kullanmak için o yörede bir “KÖMÜR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ” kurulmuyor.

 

# Türkiye Rüzgar Haritalarına göre bu ülkenin rüzgar enerjisi potansiyeli 70-80000 MW olarak gösterilmesine karşın ve yakın gelecekte bu sektörün önemli teşviklerle desteklenmesi gündemdeyken kimsenin aklına “RÜZGAR TÜRBİNLERİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME MERKEZİ” kurmak gelmiyor.

 

# Ülkemiz enerji sektörünün temel elemanlarının üreticisi, montajcısı ve geliştiricisi olması amacıyla büyük heyecanlarla Genel Müdürlük olarak kurulan Türkiye Elektromekanik Sanayi (TEMSAN) işlevsizleştirilmiştir.

 

# Enerji sektöründe yolsuzlukların, soruşturmaların, yargılamaların… ardı arkası kesilmez.

 

Yan hizmetler anlaşmaları uygulaması

Elektrik enerjisi sektörünün içine itildiği durumun acıklılığını görmek açısından bütün bu yanlı, yanlış, kasıtlı, soygun amaçlı uygulamaların yanında yeni bir uygulamaya geçişin hazırlıkları yapılmaktadır. Yapılmak istenen yeni uygulamanın adı “Yan Hizmetler Anlaşmaları” uygulamasıdır. Bu uygulama kısaca bir santralin üretim yapması için çalışması gerektiği ve çalışırken de teknik olarak yapması gereken bazı zorunlu “enerji dışı üretimlerin” parasal karşılıklarının belirlenmesi ve ödenmesi uygulamasıdır. Anlaşmaya konu olabilecek bazı değerler, “Frekans kontroluna katılmak, Voltaj kontroluna katılmak, Acil hallerde belirlenen oranlar dahilinde fazla üretim yapmak, Arıza durumlarında arızanın giderilmesine katkıda bulunmak, Arıza durumlarında veya ‘gerektikçe’ bağımsız (müstakil) olarak çalışmak”dır.

Bir santralin doğası gereği yapması kaçınılmaz olan bu tür “hizmetler” için parasal ödeme yapılması düşüncesi ve düşünceyi hayata geçirmek adına “yan hizmetler anlaşması” adıyla sözleşmeler imzalanmak istenmesi deli saçması gibi görünse de bu tür “hizmetler” için bütçelere uygun miktarlarda kaynaklar konulmaya başlanmıştır bile.

 

Bunlar bir yana bir de enterkonnekte sistemde kayıplar ve kaçaklar sorunu vardır.

2005 yılında OECD ülkelerindeki toplam iletim ve dağıtım kayıpları ortalama yüzde 5 ile yüzde 7 arasındadır. Ülkemizde ise bu değer TEİAŞ verilerine göre yüzde 15.6 dır.

 

Devlet yeni yasalarla özel sektöre kaynak aktarmak yerine dağıtım ve iletim şebekelerine aynı zamanda teknik olarak da bir gereklilik olan iyileştirme yatırımlarına kaynak ayırsa ve kayıpları bir iki yıl içinde yüzde 10’lara sonra da yüzde 7’lere çekebilse sorun yakın dönem için tamamen çözülmüş olacaktır. Bununla birlikte enerjinin verimli kullanılması süslü söylemlerin ötesinde somut adımlarla pratikte karşılığı olacak biçimde ele alınsa üretim kapasitesi olan 332 milyar kWh enerji ülkemize 2018 – 2020 yılına kadar yetebilecektir.

Sermaye enerjide tehditle, santajla “bir şeyler” almaya başladığını Temmuz 2006’da Ege Bölgesini elektriksiz bırakmak pahasına görmüş ve o günden beri tehdit ve santajını sürdürmüştür. Bunun sonucu olarak elektrik fiyatları fırlamış ama arz güvenliği yinede tehlikeye düşmüştür.

 

Pazarlıklar devam eder de teşvik yasalarıyla yağmanın önü açılırsa çok yakın bir gelecekte ülkenin tamamını verseniz yine tatmin olmayacakları bir sürece girildiği anlaşılır olacak amabu yanlışlardan geri dönüşün maliyetleri çok çok artacaktır.

 

Acil önlemler paketi

# Lisans verilmiş olan rüzgar santrallerinin kurulmasına bir plan dahilinde hemen başlanmalıdır.

# DSİ internet sitesinde ülkemiz hidrolik kapasitesinin kullanılabilir yaklaşık 250 milyar kWh, ekonomik ise 130 milyar kWh olduğu belirtilmekte ve planlanmış ile inşaatına başlanmış yüzlerce santral adı sayılmaktadır. Bugün kullanılan 35 milyar kWh hidrolik enerji çok yakın gelecekte 100 milyar kWh’e çıkartılmalıdır.

# Lisans verilmiş olan termik kaynakların kullanımın için ısrarlı olunmalı ve lisanslar ucu açık şekilde olmak yerine iptal edilerek EÜAŞ tarafından yeni santrallerin kurulmasına hemen başlanmalıdır.

# Bakanlık dahil kamu yönetimindeki tüm enerji kurum ve kuruluşlarındaki yönetim anlayışı bir an önce terk edilerek, kamu yararı gözeten bir yönetim anlayışına geçilmelidir.

# Tamamen teknik bir konu olan elektrik enerjisi sektörünün yatırımları ve işletilmesi konusu sermayenin kâr hırsına bırakılmamalıdır. Sermaye ile kamu adına pazarlığa başlanırsa bu pazarlığın nerede duracağını kimse bilemez.

 

Mustafa Kadıoğlu / (Elektrik Mühendisi, EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu eski Başkanı)

Hamza Koç (Elektrik Mühendisi, EMO Ankara Yönetim Kurulu eski Üyesi)

 

Kaynak: evrensel.net (1-4 Temmuz 2008)


Spread the love