Dünya pazarında suyun patronu olmak – Örsan Şenalp*
Spread the love

Milliyet’in piyasa hayranı yazarlarından liberal Meral Tamer’in, 9 Ocak tarihli “Dünyada suyun patronu Türkiye olabilir mi?” başlıklı yazısı, tam da 5. Dünya Su Forum’unda biri Türk biri yabancı iki gazeteciye verilecek olan 40 bin Avroluk nakit ‘su ödülü’ne aday olacak cinsten. Fakat Tamer’in böylesi bir PR (halkla ilişkiler) ve ‘savunu’ yazısını, sadece 40 bin Avro gibi sadece bir kaç aylık maaşı tutarındaki küçük bir ödülü kapmak için yazdığını sanmak hata olur. Yazı aslında tamamen ideolojik bir perspektiften çıkmış bir yönlendirme metni.

Sendika.Org’da yayınlanan önceki yazılarımızda da işaret ettiğimiz gibi bu Forum, haktan, hukuktan, insaniyetten ne anladığı kanıtlanmış dev ulusötesi şirketlerin oyuncağı olan Dünya Su Konseyi tarafından örgütleniyor. Forum’un Türkiye’de düzenlenmesini bu şirketlerden talep eden ise AKP hükümeti. İşin pratik kısmı hükümet ve onun elinde bulunan DSİ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ gibi kurumlar eliyle kotarılıyor. Aynı ekibin elemanları bir yandan kimselere duyurmadan kapsamlı bir su yasası hazırlanırken, diğer taraftan akarsu ve göllerin, su kaynaklarının kullanım hakkı süratle özel şirketlere devrediliyorlar, bu yönde binlerce proje hazırlanıyor ve hayata geçiriliyor. Diğer yandan da İller Bankası ve DSİ gibi kamusal su yönetimini kantrol ve finanse eden kurumların yerel yönetimlere ve belediyelere kaynak aktarması engelleniyor. Bütün bunlara paralel olarak da özel bir girişim olan Dünya Su Forumu, masraflarının 17.5 milyon dolarlık büyük kısmı vergi yükümlülerimizce karşılanacak şekilde Türkiye’ye getiriliyor. Sonra da, Meral Tamer soruyor: Türkiye suyun partonu olabilir miymiş! İş bu tanımlı konfigürasyon içinde Türkiye olsa olsa dev su şirketlerinin taşeronu olur, ulusötesi sermayenin değirmenine su taşır. Açık değil mi?

16-22 Mart tarihleri arasında İstanbul Sütlüce ve Feshane’de düzenecek olan 5. Dünya Su Forumu’nu daha iyi pazarlamak için Tamer, reklam olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile, Forum’da deklare edilmek üzere imzaya açılan İstanbul Su Mutabaktı metnini; Kyoto Sözleşmesi, Lizbon Stratejisi, Washington Konsensüsü, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri gibi en temel neo-liberal metinler ile karşılaştırmış. Aslına bakılırsa bunda da haklı. Ama maalesef bu haklılık sadece Tamer’in ideolojik konumunu ele vermeye yarıyor. Tamer neredeyse Forum’un, şirketlerin ve AKP’nin suyu özelleştirmek istemediğine kefil oluyor, neredeyse yemin edecek. Sanki kendisi bir özelleştirme karşıtıymış gibi. Suyun özelleştirilmesinin nasıl kötü sonuçlara yol açtığını Forum’un sekretaryasını yürüten Prof. Tabasaran’ın da çok iyi bildiğini iddia ederek kabul eden Tamer’in bunu yaparken üzerinden atladığı çok önemli bir gerçek var. O gerçek de Dünya Su Konseyi’nin, aynı zamanda dünyanın en büyük su şirketinin de CEO’su olan, başkanı Luic Fauchon’un geçtiğimiz aylarda yine İstanbul’da sarf ettiği şu sözlerde: “Su faturasına, cep telefonu kadar ödeme yapmaya razı olursak hiçbir sıkıntı kalmayacak. Tüm insanlık olarak bir tercih yapmamız lazım. Yani arabaların benzini için harcadığımız paranın yüzde 5’ini suya harcasak dünyada su sorunu yaşanmaz”.

Fauchon’a eşlik eden Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da “5. Dünya Su Forumu, su dünyasında Milat olsun istiyoruz” diyerek bu yöndeki kaygılarımızı iyice arttırıyor. Bir yanda hükümetin ve bakanlığın projeleri, kurumsal yeniden yapılandırma adına yaptıkları, kurdukları kalkınma ajansları, bir çok su kaynağının hali hazırda özel sektöre devri, Forum başkanının sözleri, diğer yanda ise piyasacı Tamer’in yemin billah inkarları. Düşünmeden edemiyor insan, Bakan Eroğlu’nun Milat’ı neyi gösterecek diye. Yine Forum’un ve hükümetin ilgili metinlerinde ‘özelleştirme’ kelimesinden bilhakis kaçınılmasının ve Tamer gibi Forum’un PR’ına soyunan sapına kadar özelleştirmeci bir zihniyetin, burada birden özelleştimenin kötülüklerinden bahsemesinin de bir anlamı olmalı.

Bu anlam, kanımızca, Tamer’in köşe yazısının büyük kısmını ayırdığı ve Dünya Su Forum’unun gayri-meşruluğuna ve hedeflerine karşı oluşan toplumsal muhalefete yönelik bir tövbe çağrısı niteliğinde olan bölümünde gizli. “Dünya Su Forumu, su ile ilgili küresel ortak aklı ortaya çıkartmak için oluşturulmuş bir girişim. Formatı forum olan diğer tüm toplantılarda olduğu gibi herkesin fikrini söyleyebileceği bir pazar yeri; hiçbir kriteri yok” derken Tamer, alternatif forum katılımcılarını da bu resmi foruma davet ediyor. Unuttuğu kriter giriş için istenen 100 Avro ile 500 Avro arasında değişen katılım ücreti kriteri. En azından liberal yazarımız Forum’un aslında bir pazar olduğunu itiraf ediyor.

Tamer’in yakışık almayan saldırısı ise ideolojik bir kışkırtmadan ibaret. Piyasacıların küresel kapitalizm mitosu ayaklar altında sürünürken, eski kötü alışkanlıkların geri döndüğü görülüyor. Anti-komünist hareketin yıllardır dar kafalara işleyerek oluşturduğu ‘kaka’ imajına başvuran Tamer, lafa “Başta Türkiye Komünist Partisi olmak üzere sol eğilimli parti ve meslek örgütlerinin desteğindeki Alternatif Su Forumu’nun temel itirazı, suyun özelleştirilmesine..” diye devam ediyor. Hâlbuki işin gerçeği Dünya Su Forumuna karşı düzenlenen alternatif forumlar çok geniş bir temsile dayanarak organize ediliyor ve çok geniş bir kitlenin taleplerini yansıtıyor. Buna karşın hareketlere destek veren ve önderlik eden hiç bir grup diğerlerine göre en başta değil. Katılımcıların herbiri su sorununun farklı yönlerine ağırlık verseler de ortak düşünceleri aynı: Suyun hiçbir şekilde pazar/piyasa konusu olamayacağı, ticarileştirilmeyeceği, suyun en temel bir insan hakkı olduğu ve şirketlerin sudan ellerini çekmeleri gerektiği. Özelleştirme kelimesi yerine patronları yaratıcı bir şeyler bulmaya zorlayan şey de, her yerde karşılarına dikilen bu toplumsal direnişler. Türkiye’de de büyük bir halk muhalefeti suyun partonları’na gereken cevabı vercek elbette. Tamer’in değinmek istemediği en can alıcı noktaları, yani en geniş toplum kesimlerinin çıkarını ifade eden bu talepler dile getirilecek elbette.

Şimdi hiyerarşik sırada aşağıdan yukarı doğru soruyoruz biz de; ilk önce Tamer’e, Tabasaran’a, Eroğlu’na, sonra da Erdoğan’a ve Fauchon’a; madem ki hiç bir kriter yok bu forum/pazarınızın, bu düşüncelere de açık mısınız. Açıksanız o zaman biz de sizleri şirketlerin değil, halkların örgütlediği foruma katılmaya davet ediyoruz. Hodri meydan ve hodri sokaklar.

Örsan Şenalp, Transnational Institute, 11.01.2009

Sendika.Org


Spread the love