DİSK: “15-16 Haziran’ın 46’ncı yılında köleliğe teslim olmayacağız!”
Spread the love

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 46’ıncı yılında yine sokaklarda, yine alanlardayız. 15-16 Haziran direnişi, DİSK’in kapısına kilit vurmak isteyen patronlara ve iktidara karşı işçi sınıfının başkaldırısıdır.

Bundan 46 yıl önce, işçi sınıfının kendi elleriyle inşa ettiği biricik örgütüne, DİSK’e saldırmaya kalkanlar hak ettikleri yanıtı almışlardı. O dönemde meclise getirilen bir yasa ile DİSK’in varlığına son vermek, örgütlenme özgürlüğünü yok etmek isteyenlere işçilerin yanıtı, inen şarteller, boşalan fabrikalar ve zapt edilen meydanlar, sokaklar olmuştu. 15-16 Haziran 1970’te işçi sınıfı masaya vurup “Artık yeter” demişti.

Şartelleri indirip işyerlerini boşaltan işçiler, önlerine çıkan tankları, barikatları bir bir aşarak DİSK’e sahip çıkmışlardı. Çünkü işçiler bilmekteydi ki DİSK’e sahip çıkmak, ekmeğine sahip çıkmaktır, geleceğine sahip çıkmaktır, onuruna sahip çıkmaktır.

Patronlardan ve devletten bağımsız tek işçi konfederasyonu olan DİSK’i kapatarak işçileri sarı sendikalara mahkum etmeye kalkanlara karşı “yüz binlerce işçi “direnme hakkı”nı kullanmıştı. Bu şanlı direnişin ardından örgütlenme özgürlüğünü gasp eden yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi; haklarımızı nasıl kazanacağımızı ve koruyacağımızı Türkiye işçi sınıfına gösteren bir derstir. O dersin konusu bellidir: “Direnmek, direnmek, direnmektir.”

Bundan tam 46 yıl önce işçi düşmanlarının hevesleri kursaklarında kaldı. Bunun da nedeni işçilerin direnişiydi. Tıpkı 46 yıl öncesinde olduğu gibi, bugün de yine DİSK’e saldırıyorlar, bugün de işçileri DİSK’ten uzak tutmaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki, sadece DİSK devletin ya da sermayenin değil, işçilerin sendikasıdır! Biliyorlar ki DİSK, işçi sınıfının eseridir! DİSK’i var eden 15-16 Haziran’lardır.

Bugün, tam 46 yıl sonra, 15-16 Haziran’ın direniş ruhuna her zamankinden çok ihtiyacımız var. Çünkü işçilere karşı büyük bir savaş ilan edilmiş durumda. İşçileri köleleştirmek için en acımasız yasaları birbiri ardına Meclis’e getiriyorlar. İnsanlık tarihinin en ağır suçlarından biri olan insan ticaretini bir gecede yasalaştırdılar. Kiralık işçilik adı altında işçi simsarlığını yasal hale getirdiler. Seçimlerden önce taşeron işçilere kadro vaat ettiler, seçimlerden sonra eskisinden beter bir düzenlemeyi geçirdiler.

Bu da yetmedi, taşeron işçilerin kazanılmış haklarına göz dikip “Özel Sözleşmeli Personel” dayatmasını gündeme getirdiler.

Gözünü emeğin haklarına dikmiş iktidar, kıdem tazminatlarımızı fona devredip iş güvencemizi de tırpanlamak istiyor. Kadın işçilere yarı zamanlı çalışmayı, evden çalışmayı dayatacak, daha da güvencesiz çalıştıracak düzenlemeler hazırlıyorlar. Zorunlu tasarruf adı altında işçilerin açlık ve yoksulluk sınırının altındaki ücretlerine bile el uzatıyorlar. İşçiden topladıkları paralar yandaş inşaat firmalarına gidecek, bankalara gidecek, sermayeye gidecek, savaşa gidecek!

Emeğe karşı yapılan bütün bu saldırılar ILO tarafından da tescillendi. ILO sözleşmelerinin sadece yüzde 31’ini onaylayan Türkiye, ILO sözleşmelerini en çok ihlal eden ülkeler arasında yer alıyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC’un raporuna göre de Türkiye işçiler açısından en kötü 10 ülke arasına girdi.

İşçiye düşmanlık yapan demokrasiye de düşmandır. Çünkü baskılar, işçileri, emekçileri, yoksulları susturmak için her geçen gün artmaktadır. Biz hem emek hem demokrasi mücadelesinin bir arada yürütülmesi gerektiğini bilen bir gelenekten geliyoruz. Demokrasiyi, laikliği, hak ve özgürlükleri kazanmak işçi sınıfının görevidir. Demokrasinin, laikliğin, hak ve özgürlüklerin toptan yok edilmesine karşı, bütün yurttaşların içinde yer alabileceği bir geniş demokrasi blokunda işçi sınıfının rolü büyük olacaktır.

Sırtlarını saray duvarlarına dayayanlar ise sermayeden ve iktidardan paçasını kurtaramamaktadır! Daha Soma’da yitirdiğimiz kardeşlerimizin acısı dinmemişken, bir sarı sendikacı çıkıyor, mahkemede işveren lehine ifade veriyor! Geçtiğimiz yıl “metal fırtına”ya kapılan işyerlerinde, patronun verdiği rakam kadar atılacak işçiyi yine sarı sendika seçiyor! Kiralık işçisi yasası çıkarken iktidar sözcüleri, DİSK dışında tüm konfederasyonların bu yasayı kabul ettiğini mecliste açık açık söylüyor. İşte bu yüzden DİSK’e saldırılar sürüyor. Çünkü DİSK iktidardan ve sermayeden icazet beklemeyen tek işçi örgütüdür.

Tüm bu saldırılar karşısında sanmasınlar ki işçi sınıfı susacak. Gün mücadele günüdür. Gün icazetli sendikacılığa karşı DİSK’te birleşme günüdür! Gün, 15-16 Haziran 1970’teki kararlılığı gösterme, “İnadına sendika, inadına DİSK” diye haykırma günüdür! Gün rüzgar ekenlerin fırtına biçeceğini gösterme günüdür!

Bugünkü iktidar 46 yıl önce DİSK’i kapatmak isteyenlerin mirasçılarıdır; bizim tarihimiz de DİSK’i kapattırmayan yüz binlerce işçinin tarihidir. Bizim mayamız budur. Uzatılan kılıca sessizce eğilecek bir boyun bizde yoktur!

Bugün yapılacak olan bellidir! Bayraklarımızı çıkarıp sloganlarımızı haykıracak, kiralık işçilik yasasını, 15-16 Haziran’ı yaratanların gösterdiği gibi çöpe atacağız! Kıdem tazminatımıza, iş güvencemize, ekmeğimize uzanan elleri kıracağız! Taşeron zulmü başta olmak üzere kölelik düzenini yıkacağız!

15-16 Haziran’ın 46. yılında “köleliğe teslim olmayacağız!”

Köleliğe Karşı #Direnİşçi

Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği!

İnadına Sendika, İnadına DİSK!


Spread the love