Değerli Boğaz ve İstanbul Dostu,- Hayati Can
Spread the love

Yaklaşık iki yıldır 3. Boğaz Köprüsü gündemi ile beraber yaşamaya başladık. Bu konuda çok sözler edildi. 1997 yılında İBB Başkanı olan R.Tayyip Erdoğan “3. Köprü İstanbul’a ihanettir” demişti. 2009 yılında ise helikopterle yer seçimini yapıyor.  Kendinden önceki hükümetleri demiryolu yapmamakla suçlayan Başbakan, İstanbul’un yalnızca % 5,94’ünün demir yolu ile taşındığından sanırım habersiz. İDO’yu denizcilik işletmelerinden alıp felç eden, Karaköy iskelesini batıran İBB Başkanı Kadir Topbaş ise en büyük deniz taşıma filosunun kendilerinde olduğunu ve bu filoyu satacaklarını söylüyor. Sanırım deniz taşımacılığının İstanbul’daki oranının yalnızca % 2,22 olduğunu kendisi de bilmiyor. İstanbul’un her semtini koca bir şantiyeye çeviren Topbaş, trafik sorununa çözüm olarak 3. Köprüyü öneriyor ama gerçek niyetini gizleyemiyor: Rantİstanbul Projesi. Sanırım Başbakanla beraber helikopterde gezerken hangi güzergahın daha fazla rant getireceğini hesap etmeye çalışıyor. Aşağıya bakıp gördüğü gecekonduların yerinde Villakonduları hayal ediyor ve bunun yaratacağı ekstra gelir kalemlerinin çetelesini tutuyor. Ormanların getireceğine 2B kanunu da eklenince deyme keyfine. Sanırım bu yüzden bütün semt çeşmeleri akmaz oldu. Su içme hakkı, artık bakkaldan çözülecek. Böylece su havzalarının kirlenmesi önemini yitirecek. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise, kendisini Karayolları Bakanı sanıyor. Ülkede karayolu dışında bir çözüm düşünemiyor. Birde kendisine bağlı haberleşme var. Neyi var neyi yoksa üç kuruşa satıp, bugün insanların iletişim hakkını çok pahalıya ve her gün sayıları artan baz istasyonlarıyla hayatlarını hiçe sayarak özelleştirmiş bulunuyor.

Tüm bu konuşmalar arasında aklıselim insanlar bir araya geliyor ve İstanbul’un yaşam hakkına en büyük darbeyi indirecek olan 3. Köprü YerineYaşam Platformunu kuruyorlar.  Kurulduğu günden bu yana 4 mahalle eylemi, 5 gün İBB Meclis Toplantısı nöbeti tutan bu insanlar; köprüye, yeşil alan yapılaşmasına ve rant hesaplarına karşı çıkmakla suçlanıp, susturulmaya çalışılıyor. İşbitirici Rantçı Belediyecilik anlayışı, Özal döneminin mirası olarak Refah’lı belediyelerde devam ediyor. Yaşam hakları savunucuları ise, her fırsatta rant değil yaşam diye haykırıyorlar.

Tüm bu yaşananların ortasında önce Beykoz’da küçük çaplı olan sel felaketi, bu kez İstanbul’u kalbinden vurdu. Dere yatağına yapılan Basın Ekspres Yolu (aynı zamanda Havaalanı Tem bağlantı yoludur) insanlarımızı işine giderken araçlarının içinde yakaladı. Tır filolarını savurdu. Fabrikaları dağıttı. Yüzlerce ev ve işyeri harap oldu. Yaşayabilmesi için hayvan barınağına getirilen kedi ve köpeklerin çoğu yaşamını yitirdi. Peki kim bunun sorumlusu? Suçlu olarak doğa gösterildi. Gökten ne kadar yağmur yağacağına karar verip dere yataklarını küçültenler kendilerini aklamaya çalışıyor. 16 yıldır İstanbul kentini ve son 6 yıldır Türkiye’yi yöneten Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve ekibinin sorumluluğu nerede kaldı? Cevabı bilim adamları mahkeme kayıtları ile veriyor. Çünkü 1997 yılında bilim adamlarının tüm karşı çıkmalarına ve mahkeme kararlarına rağmen Ayamama deresinin çevresindeki yeşil alanı imara açtılar. Dere yatağını küçülttüler. Devasa plazalar ve iş merkezleri inşa ettirdiler.1998 yılında Mimarlar Odası’nın açtığı dava 2007 yılında Danıştay’da sonlandı ve çıkarılan imar izinleri iptal edildi. Topbaş bunu görmezden geldi. İzinden gittiği rantçı belediyecilik anlayışını savundu. Nasıl olsa yargıyı susturmanın değişik yolları vardı ve yargı kararları uygulanmadığında yaptırımı yok gibiydi.
Sel felaketinde beni en çok etkileyen üç olay oldu: 7 işçi kadının bir kamyonet kasasının arkasında ölüme terk edilmesi, selde kaybolan 1,5 yaşındaki küçük Dila ve Nesin Vakfı’nın aldığı sel zararı. Bu insanlarımız için öyküler başladı bile. Küçük Dila kızımız Çatalca’dan sele kapılıp Bursa’da balıkçı ağlarına takıldı. Aziz Nesin vakfı çocukları, gelecekleri ve gelecek yeni kardeşleri için mücadele ediyor. Yapılan açıklamalar böyle bir yağmur görünmedi ile başlayıp, hepimiz suçluyuz ile devam edip, işgalciler atılacak ile noktalanıyor. Seli Rantİstanbul için avantaja çevirmenin yeni bir yolu daha bulunmaya çalışılıyor. Kentsel dönüşüm, selin yarattığı yıkımın yeni ideolojik destekçisi haline getirilmeye çalışılıyor.
Mağdurların ortak yanı, Rantİstanbul Projesinin olağan bedelini ödemeleridir.

Şimdi cevabını vermemiz gereken soru ise karşımızda duruyor.  
3. Köprü yapıldığında ve ardından hava kirliliği, su kirliliği, gecekondu yıkımları ile insanların sokağa atılması, trafik kazalarında kaybettiğimiz yılda 10.000 insana eklenecek yeni sayılar, yeni seller, bizi nasıl bir geleceğe hazırlıyor?

Yıllar sonra insanlar buna nasıl izin verilir diye sorduklarında vereceğimiz yanıt ne olacak?

Gelin canlar bir olalım. Rantİstanbul Projesini durduralım. Bu projenin en büyük lokması 3. Köprüdür. Kentte 3. Büyük karşılaşmada bu sefer insanca yaşam kazansın.

Gelecek Ellerimizdedir.

Dostlukla

Hayati CAN
Makina Mühendisi


Spread the love