Bir mimar neden kentsel toplumsal hareket içinde yer alır? – T. Gül Köksal (XXI)
Spread the love

XXI yayın organında kentsel toplumsal hareketlere ilişkin özel bir yer ayrılması çok sevindirici.1 Zira iktidarın güç istenci, sermayenin de birikim yaratma amacıyla icat ettiği mega projeler ortamında, buna direnç gösteren hareketlere daha çok söz ortamı sağlanması gerektiğine inanıyorum. Hele de bu ortamın, bizim mesleğimiz gibi mekan kurucu bir alanın aktarım mecrası olan bu tür yayın organları olmasını daha da önemsiyorum. Çünkü iktidar+sermaye lehine olan bu mega projelerin üretimine doğrudan katkı koymak üzere imza atan meslektaşlarımız var. Bu nedenle mesleki tartışma ortamlarının geliştirilmesi, böylesi sorunların açık ve şeffaf bir şekilde masaya yatırılması gerektiği açık. Nitekim bu sorunlar sadece bugünü ilgilendirmiyor. Mimarlık, planlama gibi mesleklerin bugünkü anlamda yerini bulduğu Endüstri Devrimi sonrasında karşımıza çıkan bir sorunsalla karşı karşıyayız.

Bu kısa yazıda, bir mimar özne olarak kent hakkı mücadelesinde biz meslek insanlarının konumunu tartışmaya açmak istiyorum. Bu uzun mevzuya iki başlık yazdım. Bu tartışmada Haliç Dayanışması’nın (HD) dikkat çektiği tersaneler alanının kamu yararına sürekliliği derdini bir araç olarak kullanacağım. İkinci başlık buna değiniyor. HD hakkında yayımlanmış çok sayıda metin, video mevcut.2  HD’nin mücadelesini, amaçlarını, sürecini merak edenler için bu linkleri incelemek mümkün (Ayrıca bkz. ayrıntılı okuma listesi).

MEKAN ÜRETİMİNDE MİMARIN ROLÜ, KONUMU

Mekan üretiminin, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve mekanın kullanım değeri üzerinden yapıldığı zamanları geçeli asırlar oldu. Gerçi gecekondu, favela, slum denilen ve pek de itibar edilmeyen çok sayıda ihtiyaç mekanı, dünyanın birçok yerinde halen inşa ediliyor. Mimarlar elinden çıkmayan ciddi oranda yapı da var. Ancak “ilkel” komünal olarak ifade edilen dönemden, bugün -dünyada ağırlıklı olarak seyreden kapitalizme dayalı- teknolojik ve ekonomik olarak gelişmiş, ancak sosyal, kültürel anlamda “vahşi”, daha doğrusu yıkıcı-yaratıcı döneme dek insan evladının yapılı çevre üretiminin çok değiştiği de ortada. Eşitsiz coğrafyaların yeniden üretim aracı olan bu sistem, tüm canlı yaşamın belası haline geldi. Doğanın bileşeni insanlardan tüm canlı türlerine, mütemadiyen ve sürekli zarar veren bu sistemin asla değişemez ve tek seçeneğimiz olarak görülmesi de ayrı bir dert. Bu öyle bir dert ki, başka türlü bir dünya hayalinin kurulmasını bile engellediği gibi, olagelen mevcut şeyleri kabul etmemiz gerektiğini de dikte ediyor.

Meslektaşlarımız arasında da yaygın olan bu kanının, en somut ifadesi, “ben yapmazsam daha kötüsü yapılacak ya da orası daha çok zarar görecek / daha iyi bir mimari çözüm geliştirilebilir / itiraz etmek yerine çözüm de üretmek gerek…” gibi ifadeler olarak sayılabilir. Bunlar güçlü gerekçeler olarak kabul edilebilir. Nitekim mimari eğitim ortamı da çoğu kez bu iddiaları taşır. Mimarlık okullarının her öğrencisi tasarımcı olarak “yetiştirilir”, hocaları “tasarımcı” olarak görülür. Peki bu iddialar hangi koşullarda mümkün olabilir? Diğer bir deyişle, ihaleden işlev “atamalara”, büyüklüklerden inşai koşullara mega projelerin her şeyinin iktidar+sermaye tarafından belirlendiği bir ortamda “iyi tasarım” uygulama yoluyla vücut bulabilir mi? Yoksa “iyi tasarım” kağıt üzerinde bir kent suçunu meşrulaştırma aracı mı olur?

Yazının başlığında tasarım yapacak konumda olan bir mimarın kentsel toplumsal hareket içindeki konumuna işaret ettim. Yani aslen bir fikri üretim, bir uygulama projesi yapacak donanım/yeterlilikte olan mimarın mesleki rolünden söz ediyorum. Koşulların yukarıdaki gibi olduğu bir durumda, uygulama projesine katkı yerine, sürece karşı çıkan bir mimar olmak üretimsizlik midir, yoksa kamu yararına eleştirel bir “karşı üretim midir”?

BİR KENT HAKKI MÜCADELESİ OLAN HALİÇ DAYANIŞMASI ASLEN NEYİN MÜCADELESİDİR?

Başlıktaki ikinci sorumuza gelelim ve yukarıdaki soruları açmaya Haliç Dayanışması üzerinden devam edeyim. Öncelikle HD’nin XXI’deki ilk yazısı bu değil. 20 Nisan 2015’te yayımlanan bir yazıda HD, Haliç Tersaneleri’nde başka bir mimarlık olanağı için söz almıştı XXI’de.3 Haliç’in kuzey kıyısındaki iki kilometrelik kıyı şeridinde konumlanan ve geçmişi Bizans/öncesine uzanan Haliç Tersaneleri bütünlüğünün bölünerek kamuya kapalı süreçlerle projelendirilmesi 2013’ten itibaren gündemdeydi (halen de öyle). Tersanelerin Camialtı ve Taşkızak kısımları –basına sızan bilgilerden öğrendiğimiz üzere- Haliç Port projesi olarak yat limanı, alışveriş merkezi, cami, kafe gibi işlevlerle dönüştürülecekti.2 Bazı mimarların bu projeye davet edildikleri kulaktan kulağa yayılıyordu. Ancak tüm bunlar kapalı kapılar ardında, gizlilik sözleşmeleri altında ve kamuoyu ile açıkça paylaşılmadan yapılıyordu. Bizim de XXI’deki yazımız bu sorunsala odaklanıyordu.

Haliç Dayanışması’nın sorun ettiği konular üzerine XXI’deki bu yazıdan önce ve sonra çok sayıda yazı yazıldı, basın açıklaması yapıldı.2 Bunların büyük kısmı süreci kamuoyu ile paylaşmak, bu süreçte rol alanlardan açık bilgi talep etmek, itiraz eden tersane işçileri, mahalleliler, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri vd. ilgili kişi ve kurumların görüşlerini aktarmak üzere hazırlandı. Bu hareketin içinde yer alan bir mimar ve koruma uzmanı, aynı zamanda da yıllarca tersaneler alanını çalışmış biri olarak, başlıkta söz ettiğim gibi tasarım veya danışmanlık yapan bir konumda yer alabilirdim (birkaç ayrı yerden teklif gelmedi de değil). Ancak hiç de katılımcı olmayan, katılımcı ortam olsa bile bu ülke koşullarında -HD olarak katıldığımız Çevre Etki Değerlendirme toplantısında olduğu gibi- gayet eşitsiz bir koşulda, bitmiş projenin sunumunun halk katılımı olarak ifade edildiği bir ortamda konum almak anlamına gelecekti bu.4 Oysa ki “iyi mimarlığı” kamu yararı ve halk tarafında olmak olarak gören bir sınıf bilincine sahipseniz tarafınız da çok net oluyor.

İyi mimarlık/tasarım mevzusunu biraz daha açalım. Mimarın “iyi tasarımdan” anladığı istisnasız herkes için nitelikli bir yaşam çevresi oluşturmak üzere üretimde bulunmak ise, kamu yararı, ezilen, sömürülen, yok sayılan insanlar, diğer canlı türleri ve doğanın aleyhine üretimde bulunmaması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz değil mi? Bu durumda böylesine büyük ölçekli projelerde baştan tanımlanmış koşulları bir iki mimarın “iyi mimarlık” hayali ile aşmaya çalışmasının nafile olacağı da açık. Bu bağlamda 2013’teki ihale adıyla Haliç Port projesinin yüklenicilerinden Teğet Mimarlık’tan Mehmet Kütükçüoğlu’nun Abdi Güzer’e verdiği yanıtı gerçekten inanarak demesi şaşırtıcı.5  Şu an Tersane İstanbul adı ile bilenen bu projenin üst ölçek yüklenicisi ise, Kütükçüoğlu’nun ifadelerinden öğrendiğimiz üzere Murat Tabanlıoğlu. Tabanlıoğlu’nun ise, Haliç Dayanışması’nın düzenlediği toplantıdaki duyarlılık ile ilgili sözlerini unutması da ilginç.6

Sınıf bilinci dedim, bunu da biraz açayım. Mekanları kuran biz mimar ve plancıların, tüm toplum gibi içine sıkıştığı bu sistemde sermaye ve emek arasındaki çelişkide de konumu ortada aslında. Yukarıda açık olarak adı geçen kişiler gibi belli sayıdaki meslek insanı ve akademisyen dışında hepimiz bu sistem içinde emeği ile geçinen kişileriz. Kaldı ki söz konusu kişilerin de üretim araçlarına ne düzeyde sahip oldukları ve ne derece özgür yaşadıkları tartışmaya açık. “Kahraman” olma iddiamız bu koşullarda bireysel olarak mümkün olabilir mi? 5 Venedik Bienali’ne giden Darzana’nın da mimarı olan Teğet Mimarlık’ın İKSV’de düzenlenen tanıtım toplantısında Taşkızak Tersanesi emekçisi Necati Bereket’in dediği gibi:

Toplantının davetli konukları vardı: Projenin küratörleri mimar Feride Çiçekoğlu ile Teğet Mimarlık’ın sahiplerinden Ertuğ Uçar. Bir de “davetsiz” konukları: Haliç Port’a karşı mücadele yürüten Haliç Dayanışması bileşenlerinden mimarlar, mühendisler, tersane işçileri, STK temsilcileri, Haliç Port’un yaşamını etkileyeceği halktan kişiler… Toplantının sonunda neden orada olduklarını anlattılar ve proje sahiplerine sorular yönettiler. Söz alanlardan biri 18 yıl Taşkızak Tersanesi’nde çalışmış işçi emeklisi Necati Bereket idi:

“Siz bu proje için iki yıldır oraya giriyormuşsunuz. Biz hatıra fotoğrafı çektirmek için bile içeri giremiyoruz. Acaba bu projeyi üretirken orada çalışmış insanlara sorsak ne derler diye aklınıza geldi mi?

Denizle çevrili ülkede tersaneyi kapatmak, dağıtmak, başka bir şeye çevirmek nasıl bir akıl? Ben işçiyim. Orada evlendim, çocuklarımı yetiştirdim, ekmek parasını orada kazandım. Benim burada söyleyecek sözüm olmazsa yarın çocuklarıma ne anlatacağım?

Bu projenin kapalı kapılar ardında olduğunu biliyoruz. Ama şunu söylüyoruz: Burası kamuya aittir. Burası yine kamuya ait olarak değerlendirilmelidir. Bize düşüncemizi niye sormuyorsunuz? 7

Aslında yıllarını tersanede üretime adamış bir işçiden, bir tasarımcı olarak farkımız var mı? Söz, yetki, karar hakkımız aynı değil mi?

Venedik Bienali döneminde “Bir pavyon iki etkinlik” adı ile etkinlikler düzenlemiştik.8 Orada da tartıştığımız gibi en çok ihtiyacımız olan bu tür açık ortamları geliştirmek. Venedik Bienali’ne Türkiye’nin katılımına ilişkin çok yönlü ve sıkı tartışmalar oldu, 100’ün üzerinde yazı yazıldı.9 Bunlar içinde aklıma tüm bu tartışmaları bir bardak suda anlamsız bir “fırtına koparmak” olarak yorumlayan Uğur Tanyeli’nin yazısı geliyor.10 Çünkü nicelerinin aksine Tanyeli yazısında Haliç Port ve Darzana arasında bir ilişkisellik olmadığını iddia etmişti. Tanyeli’nin sanat ile reel gerçeklik arasında doğrudan bir bağ kuramayan söylemi karşısında tersane işçisi Necati Bereket’in sözleri kulağımdan çıkmıyor.

Süreç o günden bugüne değişmedi; halen kapalı olarak ilerliyor. Haliç Port / Tersane İstanbul projesi müellifi olan Murat Tabanlıoğlu’nun projesinden bir iki görüntüyü AKSanat’taki “Öte/de/ki Mimarlık” isimli sergide gördük.11 Haliç Port projesi, adı geçen mimarın babasının yapısı olan ve yıkıp yerine yenisini yapacağı AKM projesinin yanı başında yer alıyordu. Sergide AKM’den toplanmış bazı yapı elemanları sergilenmişti. Bilindiği üzere AKM’den geriye -muhtemelen toplumsal hafızamız üzerinden müze malzemesi olarak “fetişleştirilecek” bazı elemanlar dışında- bir şey kalmamıştı zaten. Tıpkı Haliç Tersaneleri’nden toplanan parçalarla kurulan Darzana projesi gibi. Şimdi de Tabanlıoğlu tersanelerin mevcut harap halinin fotoğraflarını kartlar üzerine bastırmıştı. Sergide Haliç Port / Tersane İstanbul’a dair hiçbir açıklama yoktu. Bu proje nerededir, nasıl elde edildi, burada neler olacak v.s. hiçbir bilgi verilmemişti. Bir tek güzel çekimli bir videoda, harap-terkedilmiş bir üretim tesisinin alacağı renkli, şık imajlar sunulmuştu. Uzun bir süre serginin bu kısmında kalakaldım. Videoyu peş peşe, defalarca izledim. Kayda aldım. O sırada benimle birlikte videoyu izleyen büyük bir kısmı genç meslektaşlarımın bu “işi” anlama çabalarını içim daralarak gözlemledim…

Günümüze gelirsek, Haliç Dayanışması’nın önündeki dertler bitmiyor. Bu sistemde bitmesi de mümkün gözükmüyor. Tersane alanı koruma altında olmasına rağmen, tersane yapıları hiçbir önlem alınmadan ve ilgili kurula bildirilmeden yıkılmaya başlandı. Etrafa yoğun asbest saçılınca ve bu haber olunca durduruldu. Yerel seçimler öncesinde doğrudan Cumhurbaşkanı buraya ilişkin bir açıklama yaptı.12 Haliç Port projesinin adının birdenbire Tersane İstanbul oluverdiğini, ihalede adı geçmeyen üç müze önerisini de o sunumdan öğrendik. Haydarpaşa Port, Galata Port ve diğer “kardeş” mega projeler gibi Haliç Port projesinin de savunulacak bir tarafı olmadığı anlaşılmış olsa gerek ki, yeni proje “tertemiz” bir isimle, müze gibi “masum” işlevlerle kamu oyuna sunuldu.

Ancak müze mevzusunun arkasındaki ilişkiler hiç de masum değildi. Şöyle ki; çok taze bir haber olarak, Tersaneler alanının İstanbul Bienali’nin mekanlarından biri olarak seçildiği ilan edildi.13 Bizim gibi kent hakkı mücadelesi içinde aktif olan kişiler için yine ikircikli bir durum karşımıza çıktı. Tabi aynı zamanda da bu çelişkili durumu tartışmaya açmak üzere bizlere müthiş bir imkan sunuldu.

Cumhurbaşkanı’nın açıklamasına göre Tersane alanına Sadberk Hanım Müzesi de taşınacakmış.12 Sadberk Hanım Müzesi, Koç’a ait.14 Koç da yıllardır İKSV’nin sponsorluğunu üstleniyor.15 Cumhurbaşkanı yerel seçim öncesinde Koç’a boşuna teşekkür etmedi belli ki.16  İKSV de Tersaneler alanını boşuna bienal alanı olarak tespit etmedi. Bu ilişkileri de görmemek/okumamak/zikretmemek mümkün tabi. Eğer bu ilişkiselliklerin sermaye-emek çelişkisine dayalı politik-ekonomik bağlamını önemsemiyorsanız veya sistemi çoktan kabul etmişseniz, göremezsiniz bile…

Konuyla alakalı bir de kişisel gibi gözüken ama tam aksine toplumsal olan bir mevzuya değinmek isterim. Haliç Port ihalesini alan ve bugünkü yatırımcısı olan Fettah Tamince, iktidar ile kurduğu sıkı ilişkileriyle biliniyor. Tamince “Fettullah Gülen Terör Örgütü” bağı suçlaması ile yargılanırken kendisini bir savcının kurtardığı üzerine gazete haberleri çıktı.17 Ardından söz konusu savcı İsmet Bozkurt’un bu nedenle görevden alındığı ifade edildi.18 Savcı İsmet Bozkurt aynı zamanda içlerinde benim de olduğum Barış Akademisyenleri’nin iddianame savcısı.18 Binlerce akademisyenin haksız, hukuksuz yere yargılanmasına zemin olan bu iddianame, kopyala-yapıştır yoluyla, hepimiz için hazırlanmış.19 Özetle kimin eli, kimin cebinde bir bir ortaya çıkıyor.

Peki bu mücadele neyin mücadelesi diye yeniden sorayım: Bir kent hakkı mücadelesinin sınıf mücadelesi, barış, demokrasi, eşitlik, laiklik mücadelesi ile nasıl da iç içe olduğunu işaret etmeme gerek var mı?

Sözlerimi Haliç Dayanışması’nın açık çağrısıyla bitirmek istiyorum; “Ülkesine, kentine, mahallesine, doğaya ve çevreye sahip çıkan; tarihi-kültürel mirasın korunması ve geleceğe taşınması konusunda duyarlı tüm kişi, kurum, kuruluş, sendika, meslek örgütü vb. ile siyasi partileri, Haliç Dayanışması’na katılmaya çağırıyor, söz konusu alanın geleceği hakkında üretimde bulunan meslektaşlarımıza toplumsal sorumluluklarını hatırlatmak istiyoruz.”

Evet, bu çağrı bir hak mücadelesi çağrısıdır. Yaşam hakları bir bütündür. Gelin Haliç Tersaneleri bütünlüğünün korunmasını sadece bir kentsel alanın geleceği olarak değil, kendimizin de yeniden inşası olarak görelim.

23 Haziran’da (2019) yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri sonrasındaki iki gün boyunca Gezi Direnişi yargılanacak. Tıpkı Gezi Direnişi gibi, tüm kentsel toplumsal mücadeleler bir bütün olarak demokratik, adil, eşitlikçi, barışçıl, laik bir dünya tahayyülüdür. Yargı konusu olmamalıdır. Yaşam hakkı mücadelesi için dayanışmayla…

NOTLAR:

1 XXI ekibine ve bu köşeyi derleyen sevgili Senem Zeybekoğlu Sadri’ye Haliç Dayanışması mücadelesine yer verme imkanı sağladıkları için teşekkür ederim. Geciken yazım için de özür dilerim.

2 Politeknik (2013) “Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal ile Haliç’teki Rantsal Dönüşüm Üzerine Röportaj”, http://politeknik.org.tr/yrd-doc-dr-gul-koksal-ile-halicteki-rantsal-donusum-uzerine-roportaj-politeknik/

Köksal, T. Gül (2013) “İstanbul Haliç’siz, Haliç Tersanesiz Olamaz!” http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/istanbul-halicsiz-halic-tersanesiz-olamaz-haberi-83488

Haliç Dayanışması (2014), “6 Asırlık Haliç Tersaneleri Parçalanmamalı”, Bianet, https://m.bianet.org/bianet/toplum/157821-halic-dayanismasi-6-asirlik-halic-tersaneleri-parcalanmamali

Köksal, T. Gül (2014) “Aklı Başında Hiçbir Mimar Bu Projeye Talip Olmamalı”, http://www.yapi.com.tr/haberler/akli-basinda-hicbir-mimar-bu-projeye-talip-olmamali_119671.html

Haliç Dayanışması, (2014) “Haliç Tersaneleri İçin Proje Üretenler Toplumsal Sorumlulularını Hatırlasın”, YEM, http://www.yapi.com.tr/haberler/halic-tersaneleri-icin-proje-uretenler-toplumsal-sorumluluklarini-hatirlasin_123589.html

Haliç Dayanışması (2015), “Haliç Tersaneleri’nde Başka Bir Mimarlık İçin Haliç Dayanışması”, https://xxi.com.tr/i/halic-tersanelerinde-baska-bir-mimarlik-icin-halic-dayanismasi

(2015) Haliç Tersaneleri’nde neler oluyor etkinliğinin videoları, Mimat.ist TV, https://www.mimarist.tv/search/Hali%C3%A7+Tersanaleri%27nde+Neler+Oluyor%3F+

(2019) İstanbul’un Neresindeyiz, Sendika.org, http://sendika63.org/2019/03/istanbulun-neresindeyiz-539656/

3 Haliç Dayanışması (2015), “Haliç Tersaneleri’nde Başka Bir Mimarlık İçin Haliç Dayanışması”, https://xxi.com.tr/i/halic-tersanelerinde-baska-bir-mimarlik-icin-halic-dayanismasi

4 Köksal, T. Gül (2016) “Haliç Port ÇED’ine onay, mimar Gül Köksal’dan tepki: ‘Rol alan her kişi ve kurumun takipçisiyiz” http://halicpostasi.blogspot.com/2016/08/halicport-icin-verilen-ced-onayna-tepki.html

5 http://mimarlarkonusuyor.com/soylesiler/mehmet-kutukcuoglu-ertug-ucar
(Söyleşinin 31.-43. dakikaları arasında Darzana ve Haliç Port’u konuşan Mehmet Kütükçüoğlu projeden çekilmeleri hakkında “…Biz projenin kahramanı olmak için de girmemiştik açıkçası…” derken projenin üst ölçekli planını, projeyi daha önce de birlikte ürettikleri Murat Tabanlıoğlu’na devrettiklerini ifade ediyor. Tabanlıoğlu ise, son zamanlarda AKM gibi toplumsal muhalefete rağmen üretilen projelerin mimarı olarak karşımıza çıkıyor).

(2015) Haliç Tersaneleri’nde neler oluyor etkinliğinin videoları, Mimat.ist TV, https://www.mimarist.tv/search/Hali%C3%A7+Tersanaleri%27nde+Neler+Oluyor%3F+

6 http://politeknik.org.tr/halic-dayanismasi-kimin-mali-kime-satiliyor/

7 Uluşahin, A. (2016) “İktidar, sermaye ve sanatın ‘teğet’ ilişkisi: Haliç Port, Venedik Bienali’nde; T. Gül Köksal ile söyleşi”, http://www.kulturservisi.com/p/iktidar-sermaye-ve-sanatin-teget-iliskisi-halic-port-venedik-bienalinde/

8 Bir pavyon iki etkinlik yazılı açıklama için: https://xxi.com.tr/i/bir-pavyon-iki-etkinlik
video kayıtları için: https://www.youtube.com/watch?v=YnXFM_w252o
ses kaydı için: https://soundcloud.com/user-40128124

9 https://xxi.com.tr/i/zaman-cizelgesi-uzerinden-venedik-mimarlik-bienali-uzerine-yazilanlar

https://docs.google.com/spreadsheets/d/1kftntRy50MNgzxZNO3Pk6zaQq26dleuJua-AQ0BNreI/edit#gid=0.

10 Tanyeli, U. (2016) “Venedik Bienali’ne Türkiye Katılımı ve Koparılan Fırtına”, http://www.arkitera.com/gorus/759/venedik-mimarlik-bienali-ne-turkiye-katilimi-ve-koparilan-firtina

11 http://toplumcumeclis.org/index.php/toplumcu-blog/item/449-otedeki-mimarlik-sergisi-vadettikleri

12 (2019) “6 Asırlık Tersane-i Amire’ye “Tersane İstanbul” Temeli Atıldı”, https://m.bianet.org/bianet/kent/205786-6-asirlik-tersane-i-amire-ye-tersane-istanbul-temeli-atildi

(2019) “Tersane İstanbul: Rant Projesi”, http://aynahaber.org/tersane-istanbul-rant-projesi/1307/
“…Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Haliç’teki Tersane İstanbul’un temel atma töreninde konuştu. Projenin CHP ve odalar tarafından altı yıl geciktirildiğini söyleyen Erdoğan, altı asırlık tersane bölgesinde iki yat limanı, üç otel ve üç müze olacağını söyledi. Bu bölge (Haliç tersanesi dışında) Temmuz 2013’te HaliçPort olarak bilinen ‘Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projes’ ismiyle Rixos otellerinin sahibi Fettah Tamince’nin ortak olduğu Sembol-Ekopark Turizm-Fine Otel’e 1.3 milyar dolara ihale edildi…”

13 https://bienal.iksv.org/tr/haberler/yedinci-kita-sehrin-uc-farkli-noktasinda

14 http://www.sadberkhanimmuzesi.org.tr/

15 https://www.koc.com.tr/tr-tr/faaliyet-alanlari/projeler/istanbul-bienali
Koç Holding, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Bienali’nin 2007- 2026 yılları arasında 20 yıl boyunca sponsorluğunu üstlenmiştir. Bu destekle Koç Holding’in hedefi, Türkiye’de yeni keşfedilen güncel sanata ilişkin olarak özellikle gençlerde bilinç oluşturmak, henüz tanışmamış kişileri güncel sanatla buluşturmak ve güncel sanata duyulan ilgiyi canlandırmaktır.

Kadak, Ş. (2015) “İstanbul Bienali Yaşadı, Koç 10 Yıl Daha Sponsor!”, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/kadak/2015/09/06/istanbul-bienali-yasadi-koc-10-yil-daha-sponsor
“… Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ile bienal mekânlarından Arter’de buluştuk ve bir 10 yıl daha, üstelik de Koç Holding’in de 100’üncü yılının kutlanacağı 2026’ya kadar İstanbul Bienali’nin sponsorluğunu sürdürmeye karar verdiklerini birinci ağızdan öğrendik.

Mustafa Koç, 10 yıl öncesine dönerek ilk bienale sponsor olduklarında yaşadıklarını hatırladı: ”Bir ülkenin kalkınması sadece ekonomiyle değil kültür, sanat, bilim ve edebiyattaki başarılarıyla da oluyor. Bienal, açtığı pencereden önyargısız bakmaya cesaret eden toplumlara demokrasiyi içselleştirme ve farklı düşünce biçimlerine açık olma fırsatı da sunuyor. Yani çağdaş sanat bizim için çok önemli bir yerde duruyor, çünkü özgür düşünce ve farklı bakış açısını temsil ediyor. 10 yıl önce provakatif eserleri izah etmek zordu. Şimdi sergileniyor. Biz de rahatlıkla arkasında durabiliyoruz. Hatırlıyorum ilkinde bombayı simgeleyen cami çalışmasını gördüğümde ‘yandık şimdi’ demiştim.”

16 (2019) Erdoğan’dan Tersane İstanbul’un temel atma töreninde Koç grubuna teşekkür, https://t24.com.tr/haber/erdogan-tersane-istanbul-un-temel-atma-toreninde,809538
“…Proje için Türkiye’nin çok önemli müzesi inşa edilecek. Bunlardan bir tanesi buraya taşınıyor. Onun için de Koç Grubu’na teşekkür ediyorum.
Biz şimdi ecdadımızın kadırgaları indirdiği bu mahalde tersane İstanbul’u yeniden inşa ediyoruz. Yine hedeflerine ulaşamadılar ama CHP bize 6 yıl kaybettirdi. Aynısını AKM’de de yaptılar. Ciddi zaman kaybettirdiler. Ama isteseler de istemeseler de AKM’nin temelini attık. Böyle bir zaman kaybı da olsa projenin bu aşamaya gelmesini önemli görüyorum. Açıkçası bugünkü şu manzara esaslı bir derstir. Bugün hep birlikte şahitlik ettiğimiz şu tablo, Türkiye’de eser siyasetinin zaferidir…”

17 (2019) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1084044/FETO_dosyasi_boyle_kapatildi.html

18 (2019) https://www.evrensel.net/haber/375774/iki-savci-feto-ile-para-pazarligi-yaptigi-icin-aciga-alindi

19 https://bianet.org/konu/akademisyen-yargilamalari

  • AYRINTILI OKUMA LİSTESİ

Köksal, T. G. (1996) Haliç Tersaneleri’nin Tarihsel Teknolojik Gelişim Süreci ve Koruma Önerileri, İTÜ FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Köksal, T. G. (2001) “İstanbul’un Önemli Bir Endüstri Arkeolojisi Siti: Haliç Tersaneleri“, İstanbul, sayı: 39, s. 27-32.

Köksal, T. G. (2004) “Haliç Tersaneleri’nin Tarihsel-Teknolojik Gelişim Süreci ve Geleceği”, Dünü ve Bugünü ile Haliç Sempozyum Bildirileri, 22-23 Mayıs 2003, Kadir Has Üniversitesi, İstanbul, s. 411-420.

Köksal, T. G. (2005) İstanbul’daki Endüstri Mirası İçin Koruma ve Yeniden Kullanım Önerileri, İTÜ FBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

Köksal, T. Gül (2013) “Kent Yağmasının Yeni Hedefi: Haliç Tersaneleri”, Mimar.ist, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Süreli Yayını, sayı: 48, s. 97-105, İstanbul. http://www.mimarist.org/mimar-ist-sayi-48-guz-2013/ (Bu sayının Dosya konusu “Taksim’de Bir Gezi: Kamusal Alanı Sahiplenmek” olup ilgili web sitesinden indirilebilir).

Köksal, T. Gül (2013) “Tersane-i Amire’yi Talan Edecek Haliç Port’a Karşı: HALİÇ DAYANIŞMASI”, Mimarlar Odası Genel Merkez Yayını, sayı: 374, Ankara. http://www.mo.org.tr/mimarlikdergisi/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=388&RecID=3317

Köksal, T. Gül (2016) “Haliç Tersaneleri’nde Güncel Durum: Haliç Port ve Haliç Dayanışması’na Dair”, Mimar.ist, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Süreli Yayını, sayı: 55, s. 18-24, İstanbul. http://www.mimarist.org/mimar-ist-sayi-55-kis-2016/

Köksal, T. Gül (2017) “Kimin Mimarı Olmalı? Mimarın Mesleki Sorumluluğu; Halk Yararına Mimarlık”, Kocaeli Dayanışma Akademisi’nin İlk Uzun Yılı, İstanbul: Dipnot, s. 91-109.


Spread the love