Beyaz Yakalı İşçiler: “OHAL’den payımıza düşen: Baskı, Hukuksuzluk, Keyfiyet!”
Spread the love

Türkiye’de adım adım kaosun büyüdüğü, toplumsal gerilimin arttığı, dinciliğin devletin ve toplum her alanına sirayet ettiği, gündeme yetişmekte zorluk çektiğimiz günlerden geçiyorken 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimine şahit olduk. Bu anti-demokratik girişimin hemen sonrasında ise OHAL ilan edildi. Darbe girişimi üzerine siyasi tespit ve analizleri bir tarafa bırakırsak, bugün daha yüksek sesle “ne darbe ne diktatörlük” demek gerekmektedir.

24 Ocak kararları ve onun tamamlayıcısı 12 Eylül darbesii nasıl sermaye birikim rejimindeki bir değişimin, neoliberal bir restorasyon sürecinin ilanı ise; yargı yolu kapalı KHK’ler vasıtasıyla içinde bulunduğumuz OHAL sürecinin de daha esnek ve güvencesiz bir emek rejimine geçiş için kullanılması söz konusudur.

Piyasanın etkinlenmeyeceği vurgulanarak, sermayeye güven verme çabalarıyla ilan edilen OHAL koşullarında bizi gündeme getirilen bazı tasarıların yasalaşma tehlikesi beklemektedir. Bu süreç bizi; İşten çıkarmalar, hak savunusunun yolunun tıkanması, sendikal faaliyetlerin engellenmesi, emek alanında bir süredir adım adım ilerleyen dönüşüm sürecinin hızlanması (sözleşmeli öğretmenlik, uluslararası iş gücü, 657’de planlanan değişiklik, kıdem tazminatının kaldırılması, uzaktan çalışma, bireysel emeklilik….), KHK’ler yolu ile kamusal varlıkların talanının hız kazanması ve yasal itirazdan muaf olması vb. gibi sonuçlarla karşı karşıya getirecektir.

Bunun açık bir göstergesi ve ilk adımı olarak; Bireysel Emeklilik Sistemi zorunlu hale getirilimiştir. Bu sayede sosyal güvenlik sistemi de esneklikten payına düşeni almış, çalışanların lehine olan tasarrufun tersine çevrilerek sermayeye kaynak olarak aktarılması süreci başlamıştır.

Uzun süredir dönem dönem gündeme getirilen Kıdem Tazminatı Fon Yasası kabul edildiği takdirde; kıdem tazminatı, fona devredilerek işçinin kıdem tazminatını hak ediş koşulları sınırlandırılacak ve bu durumlarda da alınacak tazminatın değeri şimdikine kıyasla önemli ölçüde azaltılacak, kıdem tazminatının tamamen kaldırılmasına giden yol açılmış olacaktır. Böylece işverenler hesapsızca ve hiç bir sorumluluk üstlenmeden çalışan çıkartabilecektir.

Çalışanlara, iş davası açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getiren taslak yasalaştığı taktirde zamanaşımı süreleri kısalacak ve işçinin yargı yoluyla hak arama mücadelesi sekteye uğrayacaktır.

Öte yandan, bu süreçte bir çok sorunu bulunan kamuda istihdam ve personel politikaları tamamen çökmüştür! Dün iktidar ve cemaatinin özel politikalarıyla kamuda yürütülen kadrolaşma bugün bir cadı avına dönüşmüş, başta KESK üyesi olmak üzere pek çok muhalif de operasyonların hedefi haline gelmiştir. Bu güne kadar 280 KESK üyesi hukuksuz bir biçimde açığa alınmıştır. Bir yandan da kamuda uzun süredir planlanan, tamamen esnek ve performansa dayalı bir rejimin inşa edilmekte, OHAL düzeni; hukuksuzluk ve baskı, kamuda yerleştirilmektedir. Kamuda bir an evvel liyakata dayalı, güvenceli istihdam modeli tesis edilmelidir.

Sonuç olarak sömürü ve baskı koşullarının katmerleneceği, sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlanacağı veya kullanılamayacağı, meydanların işçilere yasaklanacağı, ücretlerin düşeceği, artan işsizliğe koşut olarak esnek ve güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşacağı, ekonomideki sıkışmanın bedelinin biz, çalışanlara ödetileceği günler kapımızda. Özellikle kadın ve gençlerin istihdamında esnekliğin artırılması, yeni esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri gündeme gelecektir. Kentin ve doğanın talanı artacak ve yargıya taşınamayacakken, özelleştirmeler hız kazanacak, taşeron sistemi güçlenecek ve kiralık işçilik uygulamaları artacaktır.

Türkiye, çalışma düzeni açısından bakıldığında uzunca bir süredir adı konmamış bir olağanüstü hal yaşamakta; Ulusal İstihdam Stratejisi ile belgelenen, çalışma koşullarında kapsamlı bir dönüşüm gerçekleştirilmektedir. Bugün resmen ilan edilen OHAL durumunda bu süreç hukuksuzluk ve keyfiyetle hızlandırılmıştır.

Biz çalışanlar, üretenler, hayatını emeğiyle kazananlar olarak, iş yeri-çalışma koşulları ve ülkenin gidişatı arasındaki gözden kaçırılan ilişkiyi görmeli, görünür hale getirmeliyiz. Ülke tüm kurumlarıyla ve toplumsal olarak bir çöküş yaşarken hiç bir şey olmamış gibi işe giderek, düzeni bu haliyle sürdürülebilir kılan ve meşrulaştıran bizleriz. İktidar içi köşe kapmacalardan sıkıldıysak, dünkü dostların savaşında bugünümüzün ve geleceğimizin kurban edildiğini görüyorsak, bu kaosun daha fazla izleyicisi olmak istemiyorsak harekete geçmeli; başta iş yerlerimiz olmak üzere, hayatın her alanında mücadeleyi büyütmeliyiz. Bizim olanı ancak biz geri alabiliriz.


Spread the love