Baz İstasyonlarına Karşı Direniş Yayılırken… – Hansel Özgümüş
Spread the love

3G konusu haftalardır reklamlardaki yerini günden güne arttırarak koruyor.

Bütün GSM şirketleri 3G nimetleri üzerine reklam kuşaklarında envaiçeşit “film çeviriyorlar”! Temmuz’un son günü törenlerle hayat geçen 3G teknolojisinin nimetleri ballandıra ballandıra anlatılıyor.

Anlatılanların ne kadarı gerçek ihtiyaçları karşılamaya yönelik, ne kadarı ise ihtiyaç yaratma amacıyla kurgulanmış, bu bir başka tartışmanın konusu. Ama bir miktar değinmekte fayda var: 3G çılgınlığı, daha kısa bir süre önce “kriz varsa çare de var” sloganıyla başlatılan “pazara çık” çağrılarından bağımsız değil. Neredeyse 10 yıllık bir teknolojiyi, çok daha ucuz (hatta parasız) ve hızlı alternatifleri varken devrim diye yutturmanın başka ne gerekçesi olabilir. 3G’nin halk açısından bir başka anlamı ise gazetelerin 3. sayfa haberlerinde saklı…

Bildiğimiz (ya da öğrendiğimiz) gibi 3G cep telefonu iletişiminin daha kapsamlı bir şekilde sürmesi (iddiası) anlamına geliyor. Bunun gerekli olup olmadığı ve bu “niteliğin” başka yollarla sağlanıp sağlanamayacağı gerçeğini de bir kenara bırakırsak bir başka gerçekle yüzleşiyoruz: O da bu niteliği sağlamak için mevcut baz istasyonlarının yetersiz kaldığı ve sayılarının arttırılması gerektiği. Kimi hesaplamalara göre bu artışın 9 kat civarında olacağını iddia ediliyor. (Konunun bir adım sonrasında yaşanacak vahameti tahayyül edebilmek açısından burada bir parantez açayım. 2G’den 3G’ye geçişile birlikte 9 kat artacağı ifade edilen baz istasyonu sayısının bundan yaklaşık 2 sene sonra gündeme gelecek 4G ile ne hal alacağını düşünmek sanırım içimizi epey sıkar.)

3G’ye geçiş hazırlıklarının hızlandığı haziran-temmuz ayları boyunca ülke çapında onlarca baz istasyonu eylemi yaşandı. Sadece temmuz ayında sadece basına yansıyan 30 civarı direniş/mücadele haberi olduğu kayda geçmiş.

Aslında konuyla ilgili meslek örgütlerinin (Tabip Odaları ve üyesi olduğum Elektrik Mühendisleri Odası gibi) bu konuda neredeyse hiç sistematik bilgilendirme ve aydınlatma çalışması yapmamasına rağmen halkımızda “gavur alerjisinden”* daha beter bir “baz alerjisi” olduğu görülüyor.

Yapılan eylemler bir toplumsal muhalefet analizi yapacak kadar çeşitli; imza kampanyasından, yürüyüşe, yol kesmeden, baz istasyonunu tahrip etmeye kadar uzanıyor.

Tabii bu direnişleri son bir kaç ayla sınırlamak haksızlık olur. Zaten uzun bir süredir bu konuda mücadele sürüyordu. Bu mücadeleler zaman zaman yargı kararları ile de taçlandı. 3G ile yaşanan baz istasyonu kurma atağına karşı direniş de bu birikimin üzerinde şekillendi denilebilir. Ancak hemen fark edileceği gibi bir eylemlerin bir yol göstericisi ve pozitif talebi yok. Meslek örgütleri de bu konuda yetersiz kalıyor.  

Aslında konu elektromanyetik kirlilik gibi çok daha geniş bir içeriğe sahip. Bugün karşı duruşun merkezinde bugün baz istasyonları olsa da trafoların yanına yapılan çocuk parklarından yüksek gerilim direklerinin altına dikilen evlere, baz istasyonlarından tabi ki ceplerimizde taşıdığımız “küçük baz istasyonlarına” kadar elektromanyetik kirliliğe dair geniş bir mücadele alanı bulunuyor.

Elektromanyetik kirliliğe karşı insanca yaşanabilir bir çevre hakkına sahip çıkmanın sürükleyici halkalarından biri baz istasyonlarına karşı yükselen halk muhalefetidir. Ancak bunun doğru bir çerçevede, dört ayağının üzerine dikilmesi için de birilerinin inisiyatif alması gerekmiyor mu?

* Özellikle genç arkadaşlar için belirteyim; burada “gavur” ifadesi din, millet ayrımcılığı için değil Mahir Çayan’ın halk arasındaki anti-emperyalist duyarlılığın kendiliğinden temeline yaptığı vurguyu anıştırmak için söylenmiştir.

Hansel Özgümüş
Elektronik Mühendisi
hansel.ozgumus@gmail.com
18-Ağustos-2009


Spread the love