Asfalt, beton ve otomobil fetişinin sınırlarındayız – Pelin Cengiz (haberdar.com)
Spread the love

Hayatın yüklerinin giderek ağırlaşıyor olmasından mı bilinmez artık daha az gökyüzüne bakıyoruz, soluduğumuz havanın kirliliğinin de çok azımız farkına varıyor. Hava kirliliği bu çağın en önemli çevre ve halk sağlığı sorunlarının başında geliyor. Bir dönem yoğun kömür kullanımı nedeniyle hava kirliliği kentlerde çok ciddi bir hal almıştı, şimdilerde yine aynı durum söz konusu.

Dünyanın en kronik hava kirliliği bir süredir Çin’de yaşanıyor. Çin’in kuzeyindeki 40 kentte alarm verilmesi boşa değil. Çin’in başkenti Pekin’de aralık ayı içinde iki hafta arayla iki kez kırmızı alarm verildi. Riskli bölgelerde fabrikalar kısıtlı üretime devam ederken, okullarda eğitime ara verildi, tek-çift plaka uygulamasına geçildi. Aynı dertten son zamanlarda İran da muzdarip. Başkent Tahran’da kirli hava sebebiyle insanlardan evlerinden çıkmamaları istendi, okullar tatil edildi.

Hava kalitesi göstergelerini küresel uydu haritaları kullanarak tespit eden NASA (ABD Havacılık ve Uzay Dairesi), 2005 ve 2014 yıllarındaki dünyanın çeşitli bölgelerindeki 195 farklı şehir üzerindeki hava kirliliği trendlerini takip ederek karşılaştırdı. NASA’nın uydu haritaları, son 10 yılda kontrolsüz büyüme sonucu İstanbul’daki azot dioksit oranının yüzde 50 oranında arttığını ortaya koydu.

Sınırın çok üzerindeyiz peki ya önlem?

Aynı günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesindeki Hava Kalitesi İzleme’nin yaptığı ölçümler, İstanbul’da Partikül Madde 10’un (PM10) olması gereken değerlerin çok üzerinde olduğunu gösterdi. Hatta aralık ayında bazı ilçelerde PM10 oranları 200 mikrogram/metreküp seviyelerine çıktı. Avrupa Birliği standartlarına göre günlük ortalamanın 50 mikrogram/metreküp oranını aşmaması gerekli. Yıl bazında da günlük sınırı aşma sayısı 35 günü geçmemeli, geçerse önlem alınmalı, oysa Türkiye’de uygulanan böyle bir sınır yok.

Türkiye’de PM10 için uygulanan sınır değer geçen yıla kadar 100 mikrogram/metreküpmüş, şu anda 90 mikrogram/metreküp. Aynı şekilde AB üst sınırı 125 mikrogram/metreküp olan kükürtdioksit oranı Türkiye’de 225 mikrogram/metreküp. Türkiye’de sınır değerler ne Avrupa Birliği ne de Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerlerle uyumlu değil.

Hatta AB mevzuatında ölçülmesi zorunlu olan PM 2,5 gibi akciğer hastalıklarına neden olan kirleticilere dair herhangi bir ölçüm ve kısıtlama da yok. İşin kötüsü 1 Ocak 2019’a kadar da bu durum böyle devam edecek, tam uyum için belirlenen tarih bu.

Tabi, bu değerler AB standartlarının üzerinde tutulunca, yıllık sınır aşma limitleri olmayınca hava kirliliğine karşı halk sağlığını korumaya yönelik herhangi bir önlem alma gereği de hissedilmiyor. Ne yerel yönetimler, ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sorumluluk almıyor.

Çevre Mühendisleri Odası’nın Hava Kirliliği Raporu’nda da bu durum şöyle ifade edilmiş: “Türkiye’de belirlenen sınır değerler Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerlerle uyumlu değildir. Bunun yanında, PM 2,5 gibi akciğer hastalıklarına neden olan kirleticiye dair de herhangi bir kısıtlama mevzuatımızda yer almamaktadır. Türkiye’deki sınır değerler AB sınır değerlerinin iki katıdır. Bu değerlerin 2019 yılında eşitlenmesi hedeflenmektedir. Ancak mevcut durumda bunu gerçekleştirmenin mümkün olmadığı ölçüm sonuçlarında görülmektedir. Avrupalıların ciğeri ciğer de Türkiye’deki yurttaşların ciğeri ciğer değil midir? sorusu zihinlerde soru işaretleriyle doludur…”

Kirlilik tam olarak ölçülmüyor, ne soluduğumuzu bilmiyoruz.

Türkiye Toraks Derneği verilerine göre, Türkiye’de 28 bin kişi yılda hava kirliliğine bağlı sebeplerle hayatını kaybediyor.

Neden artıyor bu partikül kirliliği? Cevabı gayet net. Büyümenin, kalkınmanın, gelişmişliğin en önemli göstergesi olan asfalt, beton ve otomobil fetişi yüzünden.

Trafiğe kayıtlı araç sayısında sürekli bir artış var. İstatistiklere göre, 2014 sonu itibariyle İstanbul trafiğinde yer alan araç sayısı 3,5 milyon civarındaydı, günde ortalama trafiğe 594 otomobil çıkmış. 2015’te bu rakam iki katına ulaşarak 1071 olmuş.

Plansız ve yoğun kentleşmeyle, havayı kesen gökdelenlerle kentin hava ve rüzgar koridorları bloke edildi. Yine ulaşımdan çok altyapı ve rant projesi olarak görülen üçüncü köprü için İstanbul’un kuzeyinde ormansızlaştırmayla ciddi bir ağaç kıyımı gerçekleştirildi. Vadiler, göller, ormanlar talana açılırken, kenti çevreleyen sanayi bölgeleri kirlenmeyi çoğalttı. Sonuç olarak, yanlış, bilinçsiz, plansız yapılanma ve yerleşim, kentin hem ekolojik ve hem klimatolojik dengelerini bozdu.

O halde ne yapmak lazım?

Çevre Mühendisleri Odası’nın raporunda değinilen birkaç öneri şöyle:

– Mevzuatta zorunlu olan 2014-2019 Temiz Hava Planı bütün İl Çevre ve Şehircilik Müdürlükleri tarafından kurumların, STK’ların katılımı ile hazırlanmalı, bu plandaki çözüme yönelik kararlar kesin ve kararlı bir biçimde uygulanmalı.

– Kentlerde, coğrafi konumdan kaynaklı kirli havanın dağılamaması problemi var. Kentlerde, hava koridorlarının önüne bina yapımı engellenmeli. Eğer bir kentsel dönüşümden söz edilecekse, hava kirliliğini çözme odaklı yürütülmeli.

– Ulaşımda toplu taşıma hakim kılınmalı kent merkezine araç girişi kısıtlanmalı.

– Yerleşim alanları ile sanayi alanı arasında yeşil kuşaklar oluşturulmalı, şehir planlaması yapılırken ilin hakim rüzgar yönü ile komşu illerden olası kirletici taşınımı göz önünde bulundurulmalı.

Hava kirliliğine karşı önlem alınmayan her gün doğadan ve yaşamdan çalınan gün demek


Spread the love